Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Ümmet kavramı aslen nedir?

Altı asrı geçen dünyanın son imparatorluğu Osmanlı Türk Devleti,  çok geniş coğrafyaya sahip olduğu için egemendi. Ancak tarihi anlatımlara göre, Avrupa'daki Hıristiyan devletlerin, Rönesans ve Reform aşamaları sonucu toplumun yönetiminde asıl olan sanıldığı gibi Katolik Din Egemenliği'nden tamamen bağımsız olması gerektiğini anlamışlardı.

Hıristiyan ülkelerde Orta Çağ'dan beri halkın sözde eğitilmesinin, yörelerdeki din görevlisi papaz ve rahipler tarafından eğitilmenin tamamen yanlış ve bilimsel duyarlılıktan uzak olduğunu anlamışlardır. İşte reform atağının ilk tekel çıkışı da esasen bu.

Bilimsel tarihçilere göre, 18. Yüzyıl yarısına kadar dünya toplumları arasında tartışılmaz insanlar arası düzenlemeyi sağlayan, egemen bir devletti Osmanlı. Ancak, halkın yönetiminde monarşik rejimin önceliği olan mantık içinde, padişah ve yandaşlarca da alınan kararların, bu kez, dinsel ögelerin önceliğiyle de onaylanıp karar verilmesini getirmekte oldular.

Halkın eğitimi ise, sadece Ortaçağ ve eski dönemlerdeki Avrupa'daki papazların yetiştirdiği kilise yanındaki küçük okullar benzeri, camilerinde yanlarındaki Mahalle Mektebi mantığında oluyordu. Kuşkusuz öncelikle elbetteki dinsel ögelerin önceliğinde, yüzde doksanın anlamadığı varsayımlara dayalı Arapça süslemelerin etkisi ile eksik ve yarım bilgilerin yeterli olduğunu öne çıkarıp bunun dışında bilgi vermek isteyenlere karşı kindar olmak mantığı yaşatılınca, aşırı bir cahiliyet dönemi artıyordu.

Her ne kadar Avrupalıların sömürgecilik etkisi sonucu kapitalizmin getirileri ile medeniyetleşme aşamasına karşı Osmanlı'nın duyarlılığı başlatılmıştı.

İşte buna sadece satır başıyla anlatılan fakat hiç detay verilmeyen Tanzimat dönemiyle birlikte Avrupalı devletler önceliği ıslahat ve yenilikler'e girildi.

Girildi de peki Osmanlı gibi çok geniş topraklarda egemen olmuş imparatorluk devletinde, belli şehirlerin dışında halkın konumu neydi diye sormadık. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Avrupalı Hıristiyanlar bu kez kitlesel bütünlükler ve beraberlikler içinde devlet yönetiminde yeniliklere yönelmekteydiler.

Bunu aslen milliyetçilik öncesi milliyetçi hareketler olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Batılılaşma aşamasında Avrupa'ya eğitim için gidenlere orada Jön Türkler deniliyordu. Onların düşünceleri yeni bir ihtilal ve devlet kurmak değil, sadece adı Osmanlı'da olsa Batı modeli bir devlet olmaktan ibaret olduğu, ne yazık bize böyle de anlatılmadı.

Bilinen şekliyle Sultan Abdülhamid döneminde I. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi'nin kabulü de yenilenme katılanların açılışı sayılmalıdır. Üstelik işte bu dönemlerde birde Avrupa'da kitlesel bütünlükler açısından Von Bismark'ın başlattığı Pan Germanizm'in karşıtı Doğu Avrupa'daki Pan Slavizm olmuştur.

İşte bu etkileşim, Doğu Avrupa, Asya merkezli Rus Çarlığı topraklarında azınlık konumunda olan Türkler arasında başlatılan Pan Türkizm kavramıydı. Bu fikirsel atılımı Bahçesaray'da yayınlanan ve adı Tercüman olan gazete sahibi Gaspıralı İsmail beydi.

Tanzimat dönemi sadece millet ve milliyet akımını başlatan Namık Kemal sonrasında 19. yüzyıl son çeyreğinden itibaren onun gazeteleri gizli ya da açıkça artık Osmanlı başkentindeki tıp ve askeri harp okullarında rahatlıkla okunmaya başladığı açıktır.

Onun başlattığı bu fikirsel atılımların da Kırım'ın ötesinde Azerbaycan'a da yayıldığını görmekteyiz. 20. Yüzyıla girilirken, bu üstadın kendi finansmanı ile Mısır Kralı'nda 8 ay kalır. Bu sıra oradayken 15 günlük Rönesans adıyla Arapça, Türkçe ve Fransızca yayınlanan dergi çıkarmaktaydı artık.

Buradayken 20 Kasım 1907 günü hazırlanmış olan İslam Ülkeleri Konferansı'nı yönetip dersler verdi.

"… Hazeratlar (hazır bulunan dinleyiciler) İslamiyet aleminin bugünkü haline bakılırsa hemen her hatta (tarafta) muhtelif fikirlerin dolaştığını da açıkça görmekteyiz. Lakin güzel görünen düşüncelere aldanıp da gaflet etmek ise caiz (doğru) değildir. Bilakis büyük hata olup, bugün 300 milyonluk Müslüman milletler olarak Türk, Arap, Acem, Afrikalı, Baykanlı vb.'leri hiç değilse 39 vapurluk tekneleri (ticaret gemileri) bir denizcilik şirketi, hatta 5 milyon sermayeleri bankaları bile yoktur."

"Sayın Hazerat… Yağmur yağar içeriz, Yerden hububat çıkar yeriz. Bu anlayışa bugün dünyada ömür tüketmek mümkün ise, yarın böylesine hayvanca günü geçirmek ve dahi bu miskin, bu habersizlikler bizleri elbetteki bitirecektir.

İşte bu kavim, bu faziletsizlikler ve de hünersizlik bizlerde devam ettikçe, dahası bir kavim ve milletler siyasi istikrarını (kararlılığını) ve dahi istiklallerini kaybetse ki bu elbette olacaktır, üstelik bu büyük tehlike oldukça da yakındır."

"…Bütün İslam halklarının da bu hallerdeki sebepler ise yalnızca hakikatte eğitimsizler ve de cehaletlik Osmanlı topraklarında Müslüman adetlerine yıllar boyunca taht olmuş (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler vb. hatta eski Perslerden kalan İranlılar, Budistler ve Hintlilerin dahi bizler gibi yaşadıklarını) biliriz.

Hazeratlar… cümleniz çalışınız, cümleniz okuyunuz, cümleniz tedvir ve sanat ile uğraşınız. İşte bu sebeple binaneleyh siyasi mevzulardan bahsedilmeden bu minval davetlerden dahi duyarlanacak kadar Millet ve Milliyetçilik konularını hiçbir zaman dahi almak istemeyenler çoğaldıkça yıkılmak kolaydır.

Eğer konuşmalarda öncelik sadece dincilik ise bu Kur'anda yazılan gibi şirk etmek olur ve de hiçbir zaman Müslümanda değillerdir." Müderris Gaspıralı İsmail.

İşte 110 yıl önceleri bu fikirlerin temellerini anlatan Gaspıralının İstanbul'daki öğrencileri olan Selanikli Mustafa, arkadaşları Kazım, Rauf, Ali Fuat, Fahrettin Altay, Adnan Adıvar ve Ziya Gökalpler oldu.

İşte Osmanlı'nın yıkılışını hazırlayan halkların yüzde yetmişi bahsi geçen ümmet coğrafyası insanlarıydı. Bütün manevi kültürel dünyamızla ilgili duyulan olabildiğince farklı saptırmaları da beraberinde getirmişti.

Sadece esintilere göre kendimizce hedefler tutma mantığı yanlıştır. Aslolan ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu Dil'ini de yabancı diller boyunduruğundan kesim olarak kurtarmalıdır. Sadece yabancı dili ezberlemek yetmez.

Önceki bölümlerimizde anlattığımız gibi asıl olan kitlesel bütünlüğü yaratmış olan halkın millet kavramı içinde varolmasıdır. Yoksa 19. Yüzyıl sonlarındaki bir devletin yıkılışını hazırlayan cahiliye etkisindeki ümmet mantığının faydası da yoktur, üstelik tamamen zararlıdır.

Kabul edilmelidir ki bütün başarının yolu kuşkusuz hukuk devletine sahip olabilmektir. Siyaset yoluyla iktidarı ele geçirenler, kendilerini sağlam tutabilmek için liyakatlerden uzak fanatik cahiliye toplumdan gelenleri yetkili kılar.

Ancak siyasallaşma boyutlarına bakılacak olursa önemli ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman söylemişti:

"Sahip olduğumuz İslamiyet, Ortaçağlarda Emeviler tarafından yozlaştırıldığını bilmiyor ise, bize onlar tarafından varsayımlı anlatılan Halifelik mantığında hiçbir doğru dinsel tutarlığı da yoktur."

Anlaşılacaktır ki, son 160 yıl içinde bu kez de kitleleri peşinden sürükleyecek olan en zayıf karnı sayılan dini kullananlara dincilik denilmektedir.

Prof. Kemal Kappat da diyor ki:

"…Gerçekten Devlet ve toplum olarak, köklü gelişmeler getirerek, bu güne kadar yediyüz yıl süre ile varlığını devam ettiren Türk Müslüman Devleti, şeklen Osmanlı ve devam olan bugünkü Türkiye'dir.

Ne var ki yenilmeyen devletler çabuk yokolurlar. Cumhuriyet, Osmanlı'nın siyasi rejimini değiştirmiştir. Üstelik halkın diline, dinine, kültürüne dayanarak yüzüncü yıla girerken ayakta kalabilmişlerdir."

Değerli okuyucularım, artık kabul etmeliyiz ki, bize de gerekli olan mantık, kesin hatlarıyla tebaa değil vatandaş olabilmek mantığıdır.

Evet bu engeller, sadece Dini öncelikli sayan ve daha çok mahalle mektebi mantığıyla kısırlaştırılan cahiliyetin kökleştirildiği cemaatler ve tarikatlar ve zümre denilen küçük grupların kapatılmasıydı.

Kabul edilmelidir ki iktidar koltuğuna oturan kişiler en kolay kendilerini kandırırlar. Oysa görülen ortamlarda zihinlerin bulanıklığı, kafaların karıştırıldığı, taşların yerinden oynadığı, istikrarsız bir dönemden geçiyoruz. Ülke sathına demokratikleşme adına resmi kanaldan etnik mayınlar döşenmekte. Farklılıklar ise birlikteliklerin önüne geçiyor da.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları