Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Cengiz sonrası Moğol-Türk kırması Timuriler devleti

Dünkü köşe yazımızda esas aldığımız şu FETRET dönemini anlamak için Ankara’daki Timur-Yıldırım savaşının sebep sonuçlarına da iyi bakmak, belgelerle tanımak zorundayız elbette. Ancak bu gerçek kes, kopyala, yapıştır mantığıyla ve sadece Osmanlı’yı haklı göstermek için yazılacak olur ise gerçek tarihlerden tamamen kopmuş oluruz.

Geçmiş Batı-Asya tarihlerine bakacak olur isek, “Sahipkıran Emir’i Timur Han” vefat edeceği bu tarihlere kadar Cengiz Han sonrasında başıbozuk kalan bağımsızlığı da kaybolmuş, yöresel ve oldukça geniş coğrafyalardaki halklara hâkim olabilmiştir. Üstelik Timur Han eski Moğolların yöneticileri dışında da oldukça tahsilli, bilgili ve dünyayı çok iyi tanıyıp aslı olan Türkçe dilinin dışında Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen bir yönetici olarak çıkmıştı ortaya. Onun kendisiyle birlikte kurduğu devletine artık Asya coğrafyasında tarihçiler imparatorluk derdi.

Millî hedefinin, Maveraünnehir’den Semerkant’tan başlayarak kuzeyde Moskova’ya kadar da gidecek, güneyde ise dağınık durumdaki Hindistan Asyası’na kadar yayılmaktı. Eğer 600 yıl öncesine günümüz mantığı ile bakacak olursak hiçbir zaman doğruları bulmak mümkün olamaz elbette.

Üstelik Timur Han’ın kendisinden önceki dönemlerde Selçuklulara ait olan Horasan ve Maveraünnehir’de tayin ettiği Eyalet beylerine Mirzalar denilmekteydi. Dünya tarihçilerinin anlatımlarına göre Timuriler sülalesinin kurucusu ve ilk imparator olarak 1336’dan ölümü olan 1405 yılına kadar sürdürülmüştür.

Onun hükümdar olduktan sonra Asya merkezi batısındaki bölgede var olan Çağatay Hanlığına damat olunca bölgesini de kendisine bağlamış olmasıyla başlar. Daha sonra Kaşgar Han ölünce burasını hâkimiyetine alarak büyümesi son derecede doğal olmuştur. Diğer tarafta, hani kuzeyinde ise Cengiz Han’dan oğullarınca kurulmuş olan ALTINORDA devletinin ise giderek yönetilemez hale gelmesi ona şartlara getirdi. Artık Batı Asya merkezli, kuzeye kadar yayılmış olan çok güçlü bir devletin hâkimi olmuştu Timurlenk Han.

14. asır sonlarında bu kez de güney-batı Asya’daki Orta Doğu coğrafyası ve öncelikle İran topraklarına da hâkim olduktan sonra Irak’ı da ele geçirince bu kez karşısında henüz tam Anadolu hâkimiyetini kurabilmiş durumda olmayan Osmanlılar ve Yıldırım Beyazıt oldu.

Bu arada batıdaki Osmanlı hükümdarı Beyazıt ise hem Farsça da bildiğinden zaten Timurlenk ile seyrekte olsa mektuplaşmaktaydılar. Timur’un ona yazdığı mektuplarında şiirleri de vardır. Timur ise 1401’lere gelindiğinde Anadolu topraklarına da yanından fazla ayırmadığı 14 bin kişilik tümeniyle gelip doğudaki yerleşik Türkmen halklarıyla açık şekilde dayanışmalar kurup Erzincan-Sivas tarafına kadar buralarda kışlarını geçirmeye başlamış oldu.

Ankara Savaşı sonuçları

Yazılı tarihlere göre 1402 yılının Temmuz ayı içinde iki taraf ordularının karşılıklı çatışması da artık kaçınılmaz olmuştu. Yaşanılan oldukça etkili bir meydan savaş sonucunda Timurlenk galip olmuştu. Evet Yıldırım Beyazıt Han mağlup olmuşsa da devamında ise Timurlenk kendi devleti adına Anadolu’da hiçbir şekilde ganimet toplama ve işgal etmek gibi girişimlerde bulunmamıştır. Bunun ötesinde daha önce onunla anlaşmayı kabul ettiğini sandığı doğudaki diğer Türk beylikleriyle görüşmeyi yeğlemiştir.

Birkaç ay kışı geçirdikten sonra beklemeden ordusuyla birlikte daha büyük hedeflerin kazanılması için acil şekilde Semerkant’a dönmüş Türk hakanıydı. Son olarak yazılırsa, onun 1405 yılında başlattığı doğudaki Çin seferi için yola çıkar.

Ortar şehrinde iken devletinin çok önemli saydığı Devlet kurultayını toplamıştı. Kendisinin de yerine Veliaht olarak torunu Pir Mehmet’i seçtirdi. Ancak aynı aylar içinde seferde iken sağlık sebebiyle vefat etmiş oldu.

Yıldırım Beyazıt sonrası Fetret Devri

Babasının sağlığı sırasında Anadolu beyliklerinden olan Germiyanoğulları’nın kızı ile evlendi. Adı Devlet Hatun ise aslen Mevlana’nın soyundan gelmiş ve bu sebeple evlatlarına da ÇELEBİ adını da koyan bir eşi vardı Beyazıt Han’ın. Ancak bilindiği gibi eşi Yıldırım Beyazıt Han’ın ölümünden sonra oğullarının arasında yeni bir taht kavgasının başlayacağını da çok iyi biliyordu da. İşte buna tarihlerimizde 13 yıl sürmüş FETRET DEVRİ denilirdi.

Aslına bakılırsa Fetret Devri kelime anlamıyla Türk-İslam tarihi terminolojinde de birden fazla anlamları da vardır. Örneğin kimi zaman iki peygamber arasındaki dönemler için kullanıldı. Kabaca bakılırsa sıra dışı dönemler demektir. Fakat bize göre kabul edilen şekliyle Ankara Savaşı sonrası devletin başında olması gereken hakanların kim olacağı meselesinden ibarettir kuşkusuz.

İşte 620 yıl öncelerindeki Ağustos, Eylül ayı içinde büyük oğlu Emir Süleyman, yanına küçük kardeşi ve kız kardeşi Fatma’yı da alarak, acilen Bursa’ya da gelerek devletin hazine dairesine sahiplenmiştir. Üstelik devletin arşivlerini ve evraklarına da bu konumda kendisinin denetimine almış oldu. Yanında ise tecrübelerini güvendiği Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile Bursa’da görevlendirilmiş olan Yeniçeri ağası Hasan ve Subaşı (binbaşı) Eymen de vardı. Fazla beklemeden girişimlere başlayıp Bizans İmparatoru olan Manuel ile de gizli bir anlaşma yapıp kendisinin ve de ailesinin de Edirne’ye geçişini de sağlamıştı.

Bunun dışında yapılan Gelibolu Antlaşması ile Karadeniz sahillerini serbest bırakırken kendisinin sahillerdeki Pendik, Gebze, Kartal bölgesi vardı. Diğer taraftan da İmparator Manuel’e ise Osmanlılar tarafından zapt edilmiş olan Rumeli’deki Selanik-Teselya’dan alınan vergilerden imparatorluk atfedilmiş oluyordu.

Bu durumlarda Emir Süleyman, Rumeli’de hâkimiyetini de kökleştirmeye çalışmaktaydı, elbette, bu ise Osmanlı tarihlerinde yüz kızartıcı olayların başıdır. Bu arada Anadolu’da ise muhtelif beyliklerin arasında dağılmalar başlarken çaresizlikler artmaktaydı artık.

Bu arada Şehzade İSA Çelebi ise beklenmedik şekilde hareket edip Bursa’yı ele geçirmişti. Diğer taraftan da Ankara Savaşı’ndan sonra Timur Han’ın şehzadenin yanına verdiği koruma askerleriyle MUSA Çelebi de ortaya çıkmakta gecikmeyecektir, elbette. Durmadan hareket edip hemen Bursa’ya doğru yöneldi.

Çok geçmeden ortaya çıkan Musa Çelebi’nin bu kez kardeşi İsa Çelebi’yi yenmesiyle artık taht kavgası kızıştı. Ancak yenilen Musa Çelebi bu durumda kaçarak, acilen Karamanoğulları’nın yanına sığınmış oldu. Böylece artık Osmanlı hanedanlığında öne de çıkmış olan üç kardeşin, üç ayrı bölgelerdeki çok da açık olmayan çarpık ve dengesiz konumları meydana çıkmıştı. Aslına bakılırsa Süleyman Çelebi hâkimiyet merkezini Edirne’de kurarken, diğer kardeşi olan Mehmet Çelebi ise Amasya’da bulunmaktaydılar, kardeşleri olan İsa Çelebi Bursa’da bulunmaktaydı elbette.

Genel olarak bakıldığında Timur’un denetiminin uzaktan etkisiyle yörelerde hâkimiyet kuracaklardı. Ancak Rumeli’de mevcut Osmanlı ordu birliklerinden olan Akıncılar grubu, başlangıçta Şehzade Süleyman’ı desteklemişlerse de, çok gecikmeden harekete girmiş olan Amasya’daki Mehmet Çelebi ise, Bursa’ya gelip buradaki devlet hükümetine tamamen el koymuştu.

1407’lere gelindiğinde ise bölgeden kaçmakta olan İsa Çelebi diğer beyliklerle temas etmekteyse de başarılı olamayınca Eskişehir’de yakalanıp tarihe ilk kez, şehzade katlinin sağlanışını geçirmiştir. Öte yandan öne çıkmaya başlamış Çelebi Mehmet’in hâkimiyetine saygı duymaya başlayan beyliklerden Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve Menteşeoğulları’nın desteğini çabucak almaya başlamış oldu.

Çelebi Mehmet’in Bursa’daki devlet hâkimiyeti çok geçmeden kabul görmeye başladığı sıralarda, ağabeyi Edirne’deki Süleyman Çelebi bu kez düzenli ve fazla sayıda askerî kuvvetlerini toplayıp hareket etti. Fakat bu ordunun önemli kısımlarının ise bu durumda komutanları daha çok Akıncı subaylardan olunca, onların desteklerini, yönetimlerini fazla bulamamıştı. Çatışmaya katılmamak için Amasya’da kendisi ve adamlarıyla çekilmeyi yeğlemişti. Üstelik Bursa’nın ekonomik imkânlarının giderek arttığını da görmekteydi. Bu durumda aralarında Çandarlı Halil olduğu için ağabeyini yenemeyeceğini anlamamaktaydı Mehmet Çelebi.

Bu arada kardeşi Musa Çelebi Karamanoğulları’nın arasında bulunduğundan onlar ile dayanışmalara girdi. Hatta onu desteklemek için onun emrine 450 kadar da süvari askeri vererek derhal kuvvetleriyle birlikte 1409’da Rumeli’deki Eflak üzerine yollamış oldu.

Bu durumu hiç beklemeyen Süleyman Çelebi ise bu kez Rumeli’deki kardeşi ile mücadeleye girdi. Önceki yıllarda Mehmet Çelebi’nin planları yerine oturmaya başlamış oldu. Üstelik Musa Çelebi’nin artan akıncı kuvvetleriyle birlikte, şimdiye kadar da Bizans’ın desteğini alan Süleyman Çelebi ise giderek zayıflamıştı.

Üstelik Rumeli’de timar sahiplerini de bu durumda kendi yanına alan Musa Çelebi ise hiç de küçük yaşta alamayacağı kararlar vermeye başlamıştı. Bu arada Mehmet Çelebi ise bu fırsattan yararlanarak Ankara ve Eskişehir’de hâkimiyet kurmaya başlamıştı.

Süleyman Çelebi bir kez daha bu kez Bizans’ın destek verdiği askerî güçleriyle kardeşi Musa Çelebi ile 15 Haziran 1410 günü Çatalca-Silivri arasında çatışmaya girmişlerdi. Bu çatışmada ise başarı kazanamayan Musa Çelebi, Eflak’a çekilmiş oldu. Daha sonra Musa Çelebi, Akıncıların katılımıyla yeni kuvvetini bulup Edirne’ye girmiş ve yolda da kaçmakta olan Süleyman Çelebi yakalanıp boğuldu.

Musa Çelebi kendi rüştünü ispatlamıştı, şimdiye kadar kardeşi Mehmet Çelebi ile yapmış olduğu anlaşmaları geçersiz saydı. Nitekim 17 Şubat 1411 günü kendi adına Edirne’de para bastırıp camilerde de hutbe okutmaya başlamıştı. Artık Edirne’de kendi adına da Padişahlığını ilan edip resmiyete geçtiğini sanıyordu. Bütün bunlar yapılırken aslen genç yaştaki Musa Çelebi devletin yönetiminde hiçbir zaman görev almış değildi.

Ancak devletin üst kademesinde görevler yapmış olan eski Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ise acilen Bursa’daki Çelebi Mehmet ile gizli-açık ilişkilerini sürdürmekteydi.

İşte bu durum 1412 yılına girildiğinde ise İmparator Manuel, kardeşler arasında barışı sağlamak için devrede olmasına rağmen, kaçınılmaz çatışmaların ise Aralık ayı ortasında Çatalca’da yapılması yaşandı. Musa Çelebi Akıncılar tarafından kuşatılıp esir de alınarak, boğulup öldürülünce artık yaşanmakta olan Fetret Devri tamamen bitirilmiş oldu.

Sonuç olarak bakılacak olursa değerli okuyucularım, dünya tarihlerinde devletlerdeki benzer birçok örnekleriyle doludur. Bunu şunun için yazmıştım. Bugün 2010-2023 yılları arasında ülkemizde iktidar olan AKP, tarihin tekrarı gibi siyasette bir Fetret Devri’ni aynen yaşatmıyorlar mı? Galiba buna da asrımızın da tanımıyla ‘teokratik sistem ve korku diktası’ denir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları