Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Türk aydınlarımız 150 yıl öncesi ve üç anayasa

"… Büyük sıçramayı gerçekleştirmek isteyen birkaç adım geri çekilmek zorundadır… Bugün yarınlara dünle beslenerek yola çıkmalıdır…" der ünlü batılı aydınlardan Berthold Brech

Kabul edilen şekliyle Batı medeniyeti kökenli olgunun temelinde hak ve özgürlük talepleri (Siyasal, Liberalizm) ile Parlamentoculuk hareketleri (Demokrasi) yatar. Bu köklü düşüncelerin gerisinde ise hem düşüncenin ve hem de maddenin gücü yatar.

Kuşkusuz düşüncenin gücü ile Devrimci (yenilikçi) fikirler, ideolojilerdir. Özgürlük, eşitlik, Liberalizm, bireycilik, Demokratik egemenlik vb. vardır. Böyle atılımlarda öne çıkan "sınıfsal ve siyasal" mücadele ve de uygulama pratikleridir.

20. asrı geçen Batı deyince kutsal türlerde değişimler, devrim türü ataklar 19. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl ilk çeyreğinden itibaren öne çıktığı açıktır. Dünyanın bu konumunda asırlardır süregelmiş Osmanlı İmparatorluğu ise hangi konumdaydı?

Kronolojik olarak siyasal yenilenmenin öncülüğünde olan Sultan 3. Selim'in tahta çıktığı yıldan başlar. (1789) Bu asırdan itibaren de süratle şehirlerde halka yansıyan fikirsel değişim atılımlarının, sistem olarak günümüze kadar yansır.

Osmanlı'da 150 Yıl Önceki Aydınlar

Tanzimat'tan sonra Batıda süratlenip şehirlerde sayıları giderek çoğalan Aydınlaşma döneminde iki tür aydın adamlar yetinmişti. Birincisi: Garp (Batı) taklidi heveslisi fanatikler. Daha çok tepeden tuttukları bu "Alafranga" etkisindeki cilalı, fraklı adamlar daha çok halkından ve memleketinden uzaklaşıyorlardı.

Başlangıç dönemlerinde ise memleketinin kendilerini kabul etmediklerini sandılar. Ancak sarıldıkları "Düvel-i Muazzama"nın katmanları altındaki bir Türkiye'nin de hayat hakkı olduğuna inandılar.

İkinci Tip Aydınlar: Şeklen günün gereği ya da etkisiyle "Osmanlı Nasyonalisti" veya "Türk Nasyonalisti" sayarlardı kendilerini. Onların bu sebeple de özgürlük, bağımsızlık ve kurtuluşun batıdan fikirler yenilikleri takip etmek mantığıydı.

Bunların tanımını, Cumhuriyetin birinci kuşak Aydını olan ve kurucu kadroların arasında bulunmuş Falih Rıfkı Atay'ın 1953'de yayınlattığı Çankaya adlı kitabında çok iyi tanımlıyordu. Onlara genellikle Kuruluşçular adını veriyordu.

Medeniyetle birlikte Aydınlanma çağının getirdiği, devlet yapılarının kesin hatlarıyla kalıp haline getirilmiş Yasalar ile mümkün olabileceğini tesbit ve kabul etmekteydiler. 20. yy. başlarındaki adlandırmayla, Anayasalar denmeye başlanmıştı artık.

İlk Anayasa Kapısını Açan 1. Kuşak Kuruluşçular

Yazılıp kabul edilmiş tarihlerimizde sanırım buna 1. Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi denilmekteydi. 1839'dan itibaren başlatılmış olan Tanzimat'ın ise yıllar içinde ekonomik ve sosyal başarısızlıklarına, sonu alınamayan yöresel iç karışıklıklar ve dış müdahaleler, hatta 1871'den sonra iyice koyulaşan baskıyı devlet yönetim rejimine karşı dönemin öne çıkmış aydınlarınca arayışın ifadeleriydi bunlar.

Ancak ilk kez Tanzimat döneminde etkileşim altında kalan Osmanlı şehir halklarının gençleri önceleri batının deyişiyle Jön Türkler, sonraki kabul edilen tanımıyla Genç Osmanlılar çıkmıştı. Bu Batıda öğrenim gören gençlerin aslında fikirsel olarak bütünlük kazanmış doktrinleri henüz yoktu.

Çünkü asırlardır /bütün Avrupalılarda oluş gibi/ Monarşi idaresinde olduklarından öne çıkan böylesi yeni fikirlerin etkisiyle birden bire bağımlı olmak mantığından uzaklaşamazlardı. Çünkü bunun yerine de oturtulabilecek bir Devlet yönetim sistemi henüz Avrupa'da bile çıkarılıp uygulanmış da değildi.

Fakat perde arkasına baktığımızda onların arasından öne çıkmış Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Paşaların halk için "Egemenlik ve Cumhuriyet" benzeri halkın kendisini yönetme mantıkları saklıydı.

İlk ataklarının 11 Mayıs 1876 tarihindeki "Taleb-i Ulûm Hareketi" olmuştu. Bu atağın sonucunda Sultan Abdülaziz'in derhal Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı azletmesi olmuştur. İkinci aşama ise bu kez de bir iç siyasi organizasyon sonucu Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi olmuştur.

Bize anlatılan yakın tarih kitaplarında da yazıldığı gibi sadece öne çıkan "Mithat Paşa ve onun hazırladığı Kanun-i Esasi olmuştur…" sözleri sadece belgesiz anlatımlardır, ne yazık ki.

Anlaşılmalıdır ki, dönemin öne çıkan Aydınları müşterek fikirlerini Osmanlı kabinesinde öne alıp Devletin temel yönetimi için prensipleri içeren kanunların aslı anlamında Kanun-i Esasi yapılmalıydı.

Konu konuşulup, kısa sürede yeni Padişah olan  II. Abdülhamit'e kabul ettirilip onun müsaadeleriyle Cemiyet-i Mahsusa adlı komisyon kuruldu. Bu komisyonda 16 bürokrat, üçü Hıristiyan ve 10 kadarı askeri ve ulema ileri gelenlerinden oluşuyordu.

Sonuçta Devlette Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) ve devamında Padişahın onayı ile 23 Aralık 1876 günü Kanuni Esasi kabul edilmiş oldu. Daha çok Uluslararası Tersane Konferansı'ndan doğabilecek sakıncaları önlemek için acilen çıkıyordu.

Bilinmeyen ya da sehven (yanlışlıkla) saklanmış olan gerçek ise bu komisyonda kimler vardı sorusudur. Devlet bürokratlarından Namık Kemal, Ziya Paşa ve Askeri Harbiye Mektepleri Komutanı Süleyman Paşa vardı ve onlar "Liberal-Reformcu ve Milliyetçi" fikirlerin şu ya da bu şekilde yasada bulunmasıydı.

(Evet konumuzun aslında bahsetmekte olduğumuz 150 yıl öncesinin çağdaş aydınları sadece sanılan gibi Mithat Paşa'dan ibaret değildi. Oradan birinci kurtarıcı rolünü üstlenmişlerdi. Fakat I. Meşrutiyet ile birlikte açılımın Devlet katmanlarına yayılması için kapalı kapıları açmışlardı.

Örneğin sizin bildiğiniz gibi aradan 30 yıl da geçtikten sonra gelecek bir 2. kurucuların yetişmesini pazarlayan onlardı. Bahsi geçen Süleyman Paşa 21 yıl 1899'a kadar askeri okullarda ilk önemli bir açılım olan Milliyetçilik kavramını ve batılılaşma düşüncelerini öğrencilere tanıttırdı.

1892'den 1902'lere kadar askeri okullardaki öğrencileri Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal, Ali Fuat, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Fahrettin Altay vb'leri yıkılış döneminde ülkeyi kurtaranlar olacaktı. Her nedense unutturulan gerçekler bunlardır.)

İLK ANAYASA-KANUN-İ ESASİ NEDİR?

Kanuni Esasi şekil bakımından amme hukukunun bugünkü telakkilerine göre bir Anayasa niteliğine haiz değil. Ama şeklen doğru olan Kanuni Esasi'yi bu günün anlayışı açısından değil o günün ölçülerine göre değerlendirmek gerekir. Fakat ilk kez hazırlanan gerçek bir Anayasa olarak kabul edilir batılılarca.

Kanuni Esasi için birçok bilim adamları çeşitli  farklılık gösteren yazılar yazmışlarsa da, örneğin Ord. Prof. Hüseyin Nail Kubalı der ki: "Bütün kusur ve eksiklerine rağmen bu yazılı metin ele aldığı konular ve yazılış biçimi açısından modern bir anayasanın klasik vasıflarına sahip olduğunu gösteren ilk Anayasa modeli sayılır Türk halkları yönetimi için."

Sonuç olarak baktığımızda bizce Kanuni Esasi gerçek bir Meşrutiyet'e geçişi değil ama asıl olarak Monarşi'den, Mutlakiyet'ten çıkışı ifade eder.

Temelleriyle görülen şekil ise, artık Devlet yönetiminde Monarşi kendini sınırlayarak mutlak olmaktan çıkıp ılımlı-anayasalı ve parlamentolu hale gelen kapının açılması olmuştur.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları