Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Eğer halkın kuşkusunda ki hürriyet ve milliyetçilik

Eğer asırlardır süregelen Asya merkezli Türk kökenli halklar olarak MİLLET - HÜRRİYET ve de DEVLET kuruluşlarında esas olan bağımsızlık olmuştu. O zaman eski tarihleri okurken, temelinde insanların hangi fikirler ve düşünceler etrafında buluşmuş olduklarını sanırım pek anlamış da değiliz.

150 yıl öncesi tarihlerimize baktığımızda ise Namık Kemal'den itibaren HÜRRİYET kelimesinin artık insanların fikirsel duygularında vaz geçilmez kelime olarak benimsediğini sanırım bilmekteyiz.

Din, Vicdan, Hürriyet veya FİKİR ve İRADE HÜRRİYETİ - eleştiri hürriyeti ya da otorite karşısında da hür olabilmek esasına dayanmıştır, genellikle. Siyasal otoritenin ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanıldığı gibi "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" varsayımı, kuşkusuz Monarşi dönemlerine has bir benimseme biçimiydi.

Bilinen şekilde Tanzimat ile başlatılan bir tür Batılılaşma ataklarının en azından 19. yy. son çeyreğinden itibaren Hürriyet ve bağımsızlık, Milliyetçilik fikirleri giderek aydınlar arasında yayıldı. Üstelik eğitim aşamasındaki gençlerin, bugüne göre yeni düşünce olarak çabucak yaydırılması olmuştur.

Basın dünyasında ise, öne çıkan dergilerden de Mehmet Akif'in "Sırat-ı Müstakim" ve "Sebilül Reşat" da yazdıklarını okuyanlar, artık Milliyet ve Hürriyet kavramlarının ne demek olduğunu anlamaya başlamışlardı.

Bütün bu halk adına yenilikçi, fikirsel düşünceler arasında öne çıkan aydınların, bilinen şekilde 620 yıl süregelmiş, Osmanlı-Türk Devletinin l. Dünya Harbi'nden sonra bitirilişini yaşadılar.

Ancak temel aldıkları Hürriyet, Milliyetçilik ve de Bağımsızlık temelinde bir vatanı kuran, adına Cumhuriyet denilen bir yeni Devlet kuranlar olmuşlardı. Bunu da en iyi açıklayan Lider Mustafa Kemal:

"Millet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde düşünülmemelidir. Hatta savunulmalıdır. Çünkü Milliyet davası şuurlu bir idealler meselesidir. Milli emeller, milli irade yalnızca bir şahsın da düşüncesinde değil, bütünüyle birlik kuran millet fertlerinin genişlemiş arzu ve emelleridir…" diyordu.

Özetlenecek olursa, insanlar sayıca sözleriyle de Milliyetçi, Muhafazakâr, Dindar ya da Seküler olabilirler. Ayrı ayrı kurullarda da kuşkusuz çoğalabilirler. Günümüzde ise konu farklılaşmıştır. Örneğin, DEMOKRASİNİN sadece ad (isim) olarak geçtiği, böylece de konu giderek sulandırılıp, birtakım siyasi yöntemler ile de halkın çoğunluğunun bilemediği mecralara sokulmuştur.  

Görülüyor ki siyasal partiler içindeki şu ya da bu tarzdaki gelişmeler, zaman akışındaki gerçekleri de kaçıranlar, hatta kaygısız, duyarsız kalanların bu kez alabildiğine sayıca çoğaldığını görmekteyiz. Aslında buna kimisi KISKANÇLIK kimisi de "Duyarsızlık" kulvarında ortaya çıkan zemin tamamıyla KORKU ve KÖTÜLÜKLERE dönmüş.

Ne var ki, 20. yy. ikinci yarısından itibaren dünyanın birçok ülkelerinde ve de bizde şu ya da bu şekilde yeni yöntemlerle yaratılan Siyaset kulvarı değişiyordu. Böylece düşünce ıstırabına çekilen ve toplumsalın temelindeki HAK VE ÖZGÜRLÜKLER şuuru ile kuranların kurdukları Cumhuriyet Türkiye'sini yaratmışlardı.

Ancak soğuk savaş dönemiyle birlikte giderek de öne çıkarılan sadece Dincilik mantığı ile iktidarlar adına siyasete soyunanlar çıkacaktı ve de çıktı. Ancak işte bu şartlarda gelinen zeminlerde bu kez öne çıkan sorun "Lidere itaat ve saygınlıkla yapılanma, partiye bağımlılık ya da particilik tekelinde söylenenlerin yasa ya da kanun olduğunu sananlar kitlesi.

Aslında öne sürülen tabloya yapılan Milliyetçilik, milli devletin siyasetinin de milli olmasını gerektirir. Bu fikrin temel edildiği kurtuluş sonrası çıkarılan DEVRİMLER dönemindeki resmi yazılarda var.

Üstelik Milliyetçilik anlayışı sanıldığı gibi ırkçı değil, ona göre Milliyetçilik bir vicdan ve duygu meselesidir. Ne mutlu Türküm tanımı genelinde bu ülkedeki ayni fikir etrafında birleşin dini, dili farklı da olsa bütünleşen, halka verilen genel addır.

Ne yazıktır ki eğer günümüzün dünyasında ise insanlarının yaşaması "para, kuvvet ve yalanlardan" ibaret ise, bu kez temelde var olan merdivenlere neler olmuş da biz halen bile anlayamamışız?

DİL - DİN - ATASAL TÜRELER - HÜRRİYET - MİLLİYETÇİLİK - MİLLİ KÜLTÜR ve de VATAN duygularının halen devam edip etmediğini iyi bilenler var mıdır aranızda?

Dünya tarihinde, tarihin en büyük imparatorluğunu (57 milyon) kuran CENGİZ HANIN büyük kurultayda söylediklerine bakalım:

"Kaanlar, Beyler, Oymak Beyleri, Yabgular ve Komutanlar artık çok büyük ve kolları dünyaya yayılan bağımsız, yenilmez bir devlet olduk. Devlet büyük bir çınar ağacıdır, dallarına karıncalar, kuşlar, kargalar konar. Siz zarar verecek sanırsınız. Hayır, çünkü o ağaç seneye tekrar yapraklar dallar üretecektir. Ancak içten içe kurtlar türer ise o çok büyük dev ağaç zaman içinde giderek kurur, zaman içinde de çabucak yıkılır, anlayamazsınız bile. Yenmek ve de yenilmek insanlar için fazla önemli değildir, oysa içte doğabilecek en büyük tehlike budur" demişti.

Nitekim devlet yapısındaki bu içten içe kurtlanmanın en yakın örneği Cengiz'den 80 yıl sonra bu kez Anadolu Selçuklu Devleti'nde olup, dağılmıştı. 600 yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda içteki kurtların girmesinin getirdiği sonuç koca bir devlet bitivermişti.

Değerli okuyucularım sizlere yeni bir tarih anlatımı vermek yerine, tarihin zaman içinde aradan ne kadar asır geçerse geçsin aynen tekrar edilebileceğini söylemekti maksadım. Sizin de bildiğiniz gibi Cumhuriyeti kuran büyük lider Gazi Mustafa Kemal'in on yıl sonra mecliste yaptığı "Ey Türk Gençliği" sözcüğünde tarihin aynen tekrarlanabileceğini açıkça yazmış ve resmi kurumlarımızda duvarlara tabela olmakta tam saygı ile asmışız, galiba ama hangimiz yazılanları tekrar tekrar okudu veya anlayabildi mi?  

  

  

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları