Çanakkale öncesi ve sonrası dört yıl savaşlarda ordular
Değerli okuyucularım, yıllardan beri masalımsı tamamen eksiklerle dolu bir tarihimizi anlatıp sever olmuştuk. Avrupalı devletlerin harp tarihiyle ilgili kayıtları tüm açıklığıyla yazılmaktayken.
Gelin size 1914-1918 yılları arasında süren 1. Dünya Harbinde kimler vardı kimler yoktu anlatalım. Katılanların gerçekte tüm olanaklarıyla kaç kişilik ordusu mevcuttu. Nedense ya pek önemli saymadık ya da varsayımlı anlatımları çok sever olduğumuz için kendi kimliğimizi bile anlayamaz hale getirilivermiştik.
Aslına bakılacak olursa, Avrupa ve Asya anakaralarında aylarca yapılacak savaşlarda her millet ne kadar ölümüne askerleriyle katılmışlardı. Uluslararası kutuplaşma da meseleyi yaydırmaya ilk kez başlayan Almanya ve Avusturya-Macaristan devletleri üçlü ittifak olarak guruplaşmanın temelini atmışlardı.
Öte yandan İngiltere-Fransa ve Rusya da bir başka grup kurdu, kendilerine Müttefik Devletler denilmeye başlanmıştı. Daha sonra hiç beklenmedikleri şekilde Osmanlı devletinin stratejik bilgi noksanı yöneticilerinin gaza gelmesi sonucu, durup dururken Rusya''ya saldırmak adına hiç de beklenmeyen şekilde savaşa katılmaları olacaktı.
Buna mukabil Müttefik Devletler aradan çok geçmeden bir yıl içinde toplam 26 küçük ya da büyük devletleri kendi gruplarına çekmişlerdi.
Sırbistan, Lüksemburg, Belçika, İtalya, Karabağ, San Marino, Japonya, Portekiz, Küba, Romanya, Silam, Liberya ve devamında hiç tahmin edilmeyen şekilde devreye girip ordularını sevk eden ABD olmuştu. Harbin birinci yılı yaşanırken, hiç tahmin edilmeyecek şekilde, doğuda Çin harbe girerken kendisini beklemeye almış olan Batı''daki Yunanistan''da bizzat katılmışlardı.
Aynı dönemde Osmanlı''nın harbe katılmasını takip ederek yıl içinde harbe katılan komşu Bulgaristan olmuştu. Üstelik Osmanlı gibi Merkez kuvvetlere katılaraktan savaşa katılan devletlerin resmi harp tarihi kayıtlara göre sayılarını ve sonuçlarını verelim:
Müttefik Devletler
Devletler Ordu askeri Ölü-yaralı toplam
Rusya 12.500.000 9.450.000
Fransa 8.500.000 6.160.000
İngiltere 8.950.000 3.600.000
İtalya 5.700.000 2.190.000
ABD 4.350.000 365.000
Romanya 755.000 525.000
Japonya 675.000 1.450
Sırbistan 750.000 315.000
Belçika 250.000 95.000
Yunanistan 270.000 17.500
Portekiz 100.000 35.000
Karabağ 50.000 7.500
Merkez Devletler
Alman İmparatorluğu 11.500.000 7.150.000
Avusturya-Macaristan 7.600.000 4.850.000
Osmanlı İmparatorluğu 2.550.000 975.000
Bulgaristan 1.540.000 265.000
Örneğin başlangıç yıllarında Çanakkale''de
İngiltere 315.000 165.000 ölen 44 bin yaralı
Fransa 72.000 34.600 ölen 12 bin yaları
Osmanlı ordusunda
Askeri ve siviller 223.000 55.700 şehit 74.000 yaralı
Bütün bunlar harp tarihi kaynaklarında gerçek devlet ve askeri ordu kayıtlarına göre çıkarılmışken destanlaştırılmış Çanakkale savaşlarında toplam 250 bin şehit verdik ifadesi tamamen yanlıştır.
SAVAŞ ÖNCESİ VE DEVAMINDA ANTLAŞMALAR
Savaş başlamadan önce esasen İngiliz ve Almanya karşılıklı diplomatik görüşmeler yapmıştır. Görüşmelerin esasında mevcut olan Küçük Asya''daki bölgeler ve buradaki halkların durumları oluyordu.
Harbin yaşandığı 1915 yılı Eylülünde Fransız Büyükelçisi Dük Burcoustan diyordu ki:
"… Londra, Paris ve Berlin''de yapılan görüşmeler özet olarak oldukça kararsız oluşmaktaydı.
1- Türkiye''nin ekonomik bakımdan bir seneye kadar güçlenmesi bizim için oldukça önemlidir.
2- Büyük Devletlerin Küçük Asya''da gelecekteki paylaşımlarının ve bulunduğu nüfus bölgelerindeki halkların birbirinden farklılıklar göstermekte olduğuydu."
Aslına bakılırsa bu türdeki afaki paylaşımların içinde Türkler bakımından en tehlikeli devletler şüphesiz Rusya, Almanya ve İtalya sanılmaktaydı. Diğer taraftan İstanbul ve Boğazlar konusunda Rusya zaten asırlar öncesinden beri bunu kendileri için milli mesele ve hedef olarak görmekteydi.
Ancak meselenin aslı zaten İngilizler ise şeklen Rusya''nın boğazlardan geçip Akdeniz''e güvende olmasını hiçbir zaman istememekteydi. Çünkü onların Akdeniz''e kolaylıkla girip egemenlikle etkileşimlere yönelerek, öne geçmesini istemiyorlardı da.
Balkanlar üzerinde ise Avusturya-Macaristan Osmanlı döneminden beri Rusların Balkanlardaki etkin konumundan rahatsız durumdaydılar. Ancak 19. Yüzyılın 1870''lerinden itibaren ortaya çıkan Germen birliği ve Alman devletinin Von Bismark ile başlattığı Pan Germanizm mantığına karşıt, bu kez de Ruslar Pan Slavizm''i öne çıkardı.
Sömürgecilikte, Emperyalizme geçen devletlerin karşılıklı kutuplaşma alanlarının bir tür ölümüne deneyimleri olacaktır.
Sonuç olarak bakıldığında genel olarak kısmen de olsa uygulanmaya başlanması istenilen uluslararası bir takım Antlaşmaların sonuçlarına ulaşamadığı açıktır. Çünkü şu ya da bu şekilde de olsa 6 asır geçirmiş bu Osmanlı Türk İmparatorluğu topraklarının çok kolay biçimlerde paylaşılması zaten imkansız sanılmıştı.
Kendilerine göre bazı göstermelik bölgelerin bir kısmı Fransızlar için, bir kısmı Ruslar içinde tasavvur edilen paylaşım bölgeleri sayılıyordu da. Aslına bakılırsa 70 yıl öncesinde Rusya-İngiltere arasındaki görüşmelerde Osmanlı''nın içten içe kolayca yıkılabileceğini beklemekteydiler, fakat bu da her nedense Sultan Abdülaziz sonrasında tahta çıkan ve batılılar cin fikirli dedikleri 33 yıllık II. Abdülhamit dönemi onların bu engellerini sulandırmış oluyordu. Bu sebeple meseleyi henüz rahatlıkla çözebilmenin mümkün olamıyacağını çok iyi biliyordu. Ancak bu dönemde Osmanlı devletinin savaşa hazır sayılar ve mali imkanlarıyla oldukça noksan olduğu bilinmekteydi kuşkusuz
İSTANBUL ANTLAŞMASI (10 NİSAN 1915)
Bu konudaki ilk gizli anlaşma İngiltere-Fransa ve Rusya arasında yapılmıştır. Enez-Midye çizgisinde yerlere kadar olan Trakya, Gelibolu yarımadası öncelikli olmalıydı. Bunun devamında ise Sakarya yarımadasına kadar da Kocaeli yarımadası düşünülmüştü. Bunun ötesinde İmroz ve Bozcaada anlaşmaları sonucu Rusya''nın denetimine geçebilirdi. İşte bu gibi gizli anlaşmalar bilinmeden, sadece bizim yazılmış 1. Dünya harbi tarihlerinde söylenenlerin sadece açık biçimde varsayımlarla dolu öykülerden ibarettir.
LONDRA ANTLAŞMASI (26 NİSAN 1915)
Bu antlaşma esasında savaş başladığı halde uzakta kalan İtalyanları, İngiliz-Rus ittifakının içine itmek için yanılıyordu. Oysa İtalyanlar asırlardır ticaret ilişkileri içinde oldukları Osmanlılar ile Doğrudan savaşa girmenin faydadan çok zararda gelebileceğini tahmin etmekteydiler.
Bilindiği gibi Tanzimattan beri sürekli arayışlar içinde bulunan Osmanlı Türk Devleti yönetiminde halen iyi ve deneyimli iyi istihbarat yapmaktan yoksun kadroların elindeydi. Konu içinde ünlü Fransız felsefeci Roger Lambelin der ki:
"… Mutlak bir istihbarat idaresi olmadıkça medeniyet ve çağdaşlaşmada mevcut olamaz. Medeniyetler ise halk toplumlarının değil, kim olursa olsun onlara zamanla rehberlik edeceklerin eseri olacaktır." diyordu. Sanırım bilinen geçmişimizdeki 150 yıllık tarihimizde biz bu arayışları yaşamışız.
Bütün bu değerler açısından bakıldığında Abdülhamit sonrası tahta geçen padişahlar sanırım basitçe "Dolmabahçe Noteri" gibi İttihatçıların her hazırladıklarını imza eder olmalarında saklıdır.
Üstelik bu şartlarda, asker kökenli genç subay kadrolarının henüz dünya siyaseti ve diplomasi alanında bir deneyimleri yoktu.
Böylece hem devletin yönetici kadroları ve hem de askeri kadrolarının henüz detaylarıyla görülüp kararlaştırılacakları durumları hiç olmamıştı. Anlaşılıyor ki Orta Avrupa''da 19. Yüzyıl ikinci çeyreğinden itibaren Von Bismark ile gelişen yeni Alman devletinin, bu kez imparator Kayzer Wilhelm ile Osmanlı arasında yakın ilişkiler artık Osmanlıları rahatça kandırmakta gecikmeyecektir.
Bunun sonucunda Trablusgarp''tan başlayıp Balkan ve 1. Dünya savaşları sonucu Osmanlı Devleti''nin tamamen bitirilişini gördük. Geçmiş tarihimizden örnek alınamaz ise bugünde aynı şeyleri yaşayacağız.