Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

17 Eylül 1821 (200 yıl) cahiliye, fanatizm ve din önceliği eskileri ister

Tabelada bugün yazıldığı gibi yönetim sistemi Cumhuriyet-Demokrasi ise, görünen çıplaklığıyla sürekli geriye doğru fanatik bir yola itildik. Ancak akıl körelir, insan gözü görse, kolay duysa bile faydasızdır.

Günümüzde şöyle ya da böyle yaşananları bire bir yaşıyorsak bir tekleme var demektir. Ancak "Aydınlıktan korkan siyaset adamlarından korkmak gerekecektir. Çünkü onlar adil mahkemeden, bilge hekimden, güçlü ve adil yönetimlerden çıkarlarına ters düştüğü için ne anlar ve de anlamak isterler."

Dünya tarihinde bilinir ki, milletlerin yıkılış dönemlerinde halklarını kurtarıcı liderlere çok acil biçimde ihtiyaç vardır. 19. yüzyıla girilirken 400 yılını geçirmiş Osmanlı devletinin yaşadığı açık bilinen gerilemeyi yenilemek adına bir lider çıkmıştı, adına Sultan II. Mahmut denirdi.

Tam yüzyıl sonra bir başka yıkılış dönemi yaşanırken, yine bir lider çıktı ortaya, adına Selanikli Osmanlı Paşası Mustafa Kemal derlerdi: Eğer toplumsal ve kitlesel değişiklikler yapılacaksa bunun da "…Değişmelerin durgun ve değişmez kararları da olmaz. Onun için biz benzememekle ve hatta bu konuyu benzetmemekle övünmeliyiz, böylece kendimiz olmalıyız"

İKTİDAR NEDEN 200 YIL ÖNCESİNE DÖNECEK?

Devlet yönetiminin düzen kaynağı olan siyaset hukuktan uzaklaştıkça, kişisel ya da kitlesel, fanatik, gruplaşmaya, partizanlığa yönelmek zorunda kalınacakdır.

Özellikle insanlarda var olan bireysel hırs ve tamah bu kez de yeni gelen dış-iç mihraklı etkilerin esmesiyle eğer halkın yönetimini yapmak zorunda kalırsa, kararsızlıklar içinde olacaktır. Bilimsel bir tarih araştırmacılığı ile yakın tarihimize bakmak zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız.

Ne yazıktır ki günümüzde siyasetle uğraşanlar ve yandaş aydınların genel olarak "Üç maymunu oynama" alışkanlığı giderek sayısal olarak çoğalmaktadır. Çünkü gerçekleriyle bilinmesi gereken, hem 210 yılın öncelerine kadar uzanmış, üstelik batı medeniyetine denk dönüşüme yönelmiş yılları nedense bilmedik.

Aslına bakılacak olursa, dünyada konu edinmeye başlatılmış egemenliğin evrimi konusu nedense yeteri kadar uygulanıp yaydırılmış değildir. Evet Avrupa ülkelerinde Rönesans sonrası bazı gelişimler başlatılmış. Daha sonra bizim tarihlerimiz de öncelik sayılarak açık biçimde anlatılmış olan "Fransız İhtilali" eğrileri ve doğrularıyla yönetim için yeni sistemlerin arayış yollarının kapısını açmıştı denilebilir.

Osmanlı Devleti'nde ise bu tanımlamalar ya da anlaşılmalar 7 Ekim 1808'de Sultan II. Mahmut Han ile çok geniş coğrafyalardaki halkın tanımı, hatta yönetiminde eksiklerin olup olmadığıyla başlamıştır. Oysa şimdiye kadar sadece alışılmış "Divan-ı Hümayun" uygulamasına, Padişahın tek yetkili olarak verdiği kararların uygulanmasında eğrisi ya da doğrusunu ise anlamak imkansız olmaktaydı.

(İşte günümüz iktidarının istemiş olduğu devlet yönetiminde iki asır öncelerine gidebilmek değil mi?)

II. Mahmut han gördü ki şimdiye kadar ülkenin var olan toprakları, bölgelerdeki halkı devlet adamı açık biçimde yöneten yetkililere Avanlar denilirmiş. Bunun insanı ve medeni olmadığını tesbit ederek onlarla Devlet arasında mutabakat için sened-i ittifak ilk kez hazırlanıp, uygulamaya sokulmuş oldu. (Medeniyete ilk adım diyebilirsiniz.)

Osmanlı tarihinde ilk kez kağıt üzerinde ve karşılıklı imzalar, mühürler ile yazılmış oluyordu. 7 maddeden oluşan bu sened-i ittifakın 1. bendinde padişahın, egemenliğini ve dokunulmazlığını vurgulamakla birlikte, diğer maddesinde ise sadrazamın (başbakan) emirlerinin de tıpkı padişah emirleri gibi yerine getirileceğinden söz edilir.

Hatta padişah ve hükümet adaletsizlik yaparsa, onlara da isyan hakkı tanınıyordu. Osmanlı'da sadrazamlar ve hatta din açısından "Şeyhülislam" dahi padişahların idarelerini, kararlarını sınırlayabilirlerdi. (İşte günümüz siyasetçilerinin eskiyi neden istedikleri bu.)

Bu medenileşme atılımı sırasında II. Mahmut, Sadrazamı (Başvekil) tayin ederken, "Şeyhülislamı ise hükümetlerin dışında bırakarak onlardan kurtulma işlevlerini denemiştir.) Günümüzde ise Diyanet İşleri Bakanlığını bütün bakanlıkların üzerinde geniş bir bütçeyle yetkili kılmak istediği 200 yıl önceye dönse)

Özellikle II. Mahmut Han devletin yönetiminde ise günümüz tanımıyla "Dışişleri, İçişleri, eğitim ve de bilhassa ordunun üstünlüğü için konularında uzmanların görevlendirildiği günümüz adıyla Milli Savunma (Harbiye Nazırlığı) bakanlığını kurmuştu

Aslına bakılırsa adı geçen bakanlıklar kurulmadan önce "Meclis-i Umur-u Nafi'a" (Meclis adına Ulaştırma Bakanlığı) kurulmuş oldu.

Sultan II. Mahmut öncesinde uygulanmakta olan "Meşvere Meclisi" (eski adıyla Divan-ı Hümayun) bunun için ayrı üç meclis kurmuştu. Bunlara, o yıllardaki adıyla "Dar-ı Şura'yı Bab-ı Ali" (Hükümet şurası, meclisi) olarak bugünkü İstanbul Valiliği'nin olduğu binada.

Bunun ötesinde bir de "Meclis-i Valâ'yı Ahkam-ı Adliye" (Adliye İşleri Yüksek Kurulu). Günümüzde kullanılan şekliyle Anayasa Mahkemesi kurulmuştu. Bunun ötesinde Ordu adına yasal işlemlerin açıklıkla yürütülmesi için "Dar-u Şura"yı Askeri" (Askeri Şura Dairesi, günümüzüdeki Askeri Yargıtay örneğidir.)

Günümüze kadar devam ettirilen adıyla YAŞ denilen askeri üst düzey karar organları kuruludur. Böylece asırlardır yanlış sanıldığı gibi Padişahın iradesi dışında başka bir kaynaktan gelen aşama meclisi yoktur.

Daha ileri yıllarda 1839 Tanzimat Fermanı'yla beraber Sultan Abdülmecid sanılan mutlak güçlerini açık biçimde sınırlamaya başlatmış oldular. Böylece Osmanlı İmparatorluğu Devletinde artık kanunlar, sadece sanıldığı gibi padişah tarafından değil, yetkili kurullar tarafından ortaklaşa hazırlanarak uygulanabiliyordu.

Tanzimat döneminde ayrıca yüksek danışma meclisi durumunda olan (günümüzdeki adıyla Senato) Meclis-i Ali-i Tanzimat (Yüksek Tanzimat Meclisi) Bütün bu türdeki uygulamalar devam ettirilirken, Sultan Abdülaziz döneminde ise 1869'da yöneticiler ve temsilcilerinden oluşan Şuray-ı Devlet kurulmuştu.

Bütün bunlar ve diğerleri belgelerde açıkça bilinirken, yeni oligarşik ve teokratik bir sistem getirerek, sözde ataları saydıkları 200 yıl önceki Ortaçağ Osmanlısı'na benzemek isteği bu olsa gerek.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları