Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Ulus-devlet bittiyse deliye her gün bayram

Değerli okuyucularım, gerçekleri anlamak, bilmek ve öğrenebilmek için bugünlerde birebir yaşadıklarımızı iyi görmek ve yorumlamak gerekecek. Eğer umursamaz ve benim umurumda değil diyorsanız zaten artık ülke yıkılmaya gitmektedir…

Eğer ki 19. Asır sonlarına kadar bütün dünya ülkelerinde de aynen uygulanagelmiş Hanedancılık Monarşik sistem, Aydınlanmayla birlikte Meşrutiyete dönüşünce de bu kez altı asrını tamamlamış Osmanlı Devletine de yansımıştı.

Ancak Avrupa''nın Sömürgecilik atılımlarının, zaman içinde ağır Sanayileşmeye yatırımları durmaksızın bu kez de geniş çaplı Harp sanayiine dönüşümleri sonucunda zorunlu olarak bu kez hiç tahmin edilmeyen şekilde büyük harbi getirdi.

Dört yıl süren harplerin sonucu bu defa da Sömürgecilikten, Emperyalizme dönmüş Avrupalı devletlerin bu kulvarda tahmin edemedikleri şekli de var olan Osmanlı İmparatorluk devletinin de Almanlar ile müttefiklik sebebiyle mağlubiyetini getirmişti.

Ancak büyük harbin sonucunda hem Avrupa''da ve hem de Doğu''da artık Monarşik sistemler peş peşe yıkılıyordu. Türkiye''de de aynen böyle oldu ve halkının aralarında köklerine bağlı olarak birliktelik kurmalarının da sonucunda, yaşanmış Kurtuluş Savaşı sonrası bu kez yeni bir devlet kurulmuş oldu; Türkiye Cumhuriyeti.

Artık bu yeni devreye giren siyasetçiler arasında lider olarak seçilen Osmanlı paşası Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Dumlupınar sonrası bu kez de Lozan Antlaşması ile uluslarca tescilini getirdi.

Artık bu yeni devlet, özellikle yüzde seksen beş cahil bırakılmış halkının eğitimini, yönetimleri için Devrimlerini de yaşayarak, yapılanmalar yerine oturmuş olacaktır. Hedef tamamen belliydi ve öyle de olabilmiştir.

Büyük harp sonrası aynı Monarşileri değişimleri sonucu, halkın kendi kendisini yönetmesi biçimi olan Cumhuriyetler kurulmaya başlamış oldu Avrupa''da da. İtalya''da halkın seçimleri için kurulan Faşist Parti ve lider Benito Mussolini''nin girişimlerinde altı yıl sonra aynı atılımın bu defa da Almanya''da Habsburglar''ın düşmesiyle de Nazi partisini kuran Adolf Hitler hareketleri başladı.

Ancak olanlarınki, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının asıl olan halkımızdır, sloganından kopuk, asıl olan Partimizdir savına yönelerek, Meclisi kullanarak da yeni bir sistemi getiriyorlardı. Buna artık TEOKRASİ ya da Otokrasi denilecektir.

Doğu ülkelerinde ise bu tanımlama daha değişim biçimde olan PATRİAL SULTANİZM denilecektir. (Günümüzde 21. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Türkiye''mizde halkın en zayıf karnı olan dini kullanılmak suretiyle meclisteki hazır zemininde 20 yıldır başarılı olan AKP siyasetçileri...)

Bizde ulus-devlet

kavramı bilinmeyenler

Eski asırlarda insanların okula, eğitime pek de ihtiyaçları yoktu. Yaşam için ürünlerini ya köylerde paylaşırlar veya kasabalarda satarlardı, yahut da onu benzerleriyle takas etme usulünü kullanırlardı, elbet.

Doğu ülkelerinde, örneğin Anadolu ve civarında ise bin beş yüz yıldan beri aynı coğrafyalarda yaşamaya başlamış Türkler-Ermeniler-Rumlar-Yahudiler vb. kurdukları köyleriyle ya da kasabalarında bile birbirleriyle çok iyi anlaşırlar ve karşılıklı insan haklarını da kullanırlardı.

Fakat ticaretin ve şehirleşmelerin gelişmesiyle birlikte milyonlarca insanları ticari ilişkilere de yönelten, kuşkusuz "Ortak dil" sorunu da çözülmüştür. Ancak 16-17. Yüzyıllardan itibaren devletlerin yaygın bir eğitim konusuna girmeleri, okulların açılmasıyla birlikte bu kez birliktelik kavramlarını da öne çıkarmıştı.

İşte bu düşüncesel değişimlerin sonucunda bu kez de ailesel adetlerin getirdiği var oluşlarındaki öncelik sayılmaya başlayan kökleri ve Milliyetçilik düşünce ataklarının önce 1789 Fransız İhtilali ve devamında Orta Avrupa''dan sonra Doğu''da da yayılmasına zamanla başlatmıştı.

Osmanlı Devletinin ise imparatorluk olmasını takiben, yaklaşık 22 ayrı kökleri, dilleri ve dinleri olan halkların müştereken yaşadıkları coğrafyaydı. Fakat Osmanlı Devleti, henüz 19. yüzyıl son çeyreğine kadar Türkçülük kavramını anlam ve yorumlamış da değillerdi henüz.

Ancak bu durumda Anadolu nüfusu ise başta etkin biçimde "İslamlaştı ve Türkleşti" bunun ötesinde ise edebi anlamındaki Türk Milliyetçiliğini bu kez "Başka çare yok, kendi Ulus devletimizi kuralım" fikrine doğru aydınlar arasında yönelmekte işte bu dürtülerin sonucu doğduğunu kabul etmek durumundayız.

Elbette ki bu iletişim ve anlayışların memleket halkları, eğer yüzde çoğunluğu cahil bırakılmış ise bunu yorumlayıp kabullendirmek ise oldukça zordur. Bütün bu kararsızlık dönemlerinde hemen hemen bütün dünyada bu temel mesele halen bile tam olarak da çözülebilmiş değildir.

İdeolojiler ve ahlakbazlar

Dünyanın kurtuluşu doğru ellerde olacak görüşünü pek çok öğretilerinde (ideoloji) temel olarak çıkarır. Peki bu doğru eller kime ya da neye göre açılır? Sağcılık-solculuk, dindarlık deyip kendi sabit fikirlerini noktalarını yaratanlar mı?

Yoksa kendi ve grup çıkarlarını güden felsefeler mi (hanedanlar örneği) soruları vardır. Eğer başı çeken kişi samimi değilse, insani endişe taşımıyorsa, çok daha önemlisi iddia ettiği değerlerle bütünleşmemiş ise, yaptığı işi sadece kendine benzer.

Geçmiş tarihler yüksek ahlak sahibi kişileri bize takdim ediyor ise de, aynı zamanda ahlakı kendi çıkarlarına alet eden AHLAKSIZLARI da sunmaktaydı. İşte üzerinize düşen sorumluluk, yüksek, değerli şahsiyetler ile ahlaksızları ayırt edebilmektedir.

II. Dünya Harbi''nden sonra, 19. Asır sonralarına kadar öncelikli olan SÖMÜRGECİLİK, bu sefer adını değiştirip EMPERYALİZM''e dönüşmekteydi. Emperyal kavramların silahsız ve yumuşak stratejisi olan KÜLTÜR EMPERYALİZMİ''nin ilk aşaması öncelikle hedefteki milletin asırlardır süre gelmiş tarihlerini flulaştırmasıyla başlamıştır.

Böylece zaman içinde yeni bir türdeki ASİMİLASYON''u ise kolaylaştırmış olur. Tarih açık şekillerde zaman içinde yer alan süreçleri inceler, ama bu zamanın ne olduğunu gerçekte pek kimse de iyi bilemez. Örneğin BALIK suyun ne olduğunu bilmez, çünkü onu kıyaslayabileceği hiçbir şey yoktur yaşadığı dünyasında.

Ancak sudan çıkınca görüp de tanıdığı HAVA''yı bu sefer suyla kıyaslayabilecek kadar vakti hiç olmayacaktı.

Biz aydınlar olarak onları adı geçen yıllardaki, duygu ve düşünceler kavramıyla doğru belgeler ışığında incelemeden ve biz Türklerden de neyin götürülüp neyin getirildiğini öğrenemez isek ne kendimizi ve ne de dünya toplumlarının, yarınlarının çocuklarımız için anlayabilmemiz imkansız hale gelecektir.

Gelin hep birlikte en azından yıllar önce birebir yaşamışların dediklerini tarayalım. NEYZEN TEVFİK "… Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişmiş… Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişmiş…" diyordu.

Evet, yaşanmış 10 yıllık ülkelerarası savaşın geçtiği yılların sonunda yine aynı Türk kökenli halk birliktelik kurup yeniden kurtuluşu hazırlıyordu. Fakat bu ortamlarda, görünen formlar (şekiller) ya da yönetim uygulamalarının aydınlarca aynen Neyzen Tevfik''in dediği gibi görüldüğü birebir yaşanmıştı.

(Galiba şimdi son 15 yıldan beri Türkiye''mizin halkı da aynen şu türdeki kuşkuları putpereste tapar gibi görüp şaşkınlıklar yaşamıyor mu? Dersiniz?)

Ben yarım asır önceleri Ankara''da iken öğrenip tanıdığım sizin de bileceğiniz ünlü aydın gazetecilerden olan rahmetli ağabeyim, Ulus gazetesinden Halil Soyuer aynı zamanda şairdi, bir şiirinde der ki:

"… Bu iş nereden geldi başına nerden

Bekleyip duruyor yardım bizlerden,

Tutun kaldıralım düştüğü yerden

Hep birlikte kucaklayın dünyayı…" (Sene 1958, Ankara)

Eğer değerli okuyucularım, galiba birebir de eskilerde yaşadıklarımızı gelin beraberce hatırlayalım ve el ele tutunalım, belki yeniden doğuşu buluruz. Son olarak ünlü Fransız Charles Rollin; "… Hangi makamda olursan ol, sevgi ve saygıyla insanların kalbinde yer etmeye çalış" diyordu.

Gelin size son olarak bugün ülkemizi yönetmekte olan İktidar Partisi''nin bu günlere ülkeyi nasıl getirmeye başladığını size Em. Orgeneral eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ desin. Genelkurmay Başkanı olduğu yıl 13 Nisan 2009 günü İstanbul Harp Akademisi''nde seminerde dedi ki:

"… Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkıdır ve onlara da Türk Milleti denilir. Görülen gibi halk sınırları çizilen bu coğrafyada yaşayanların ayrım olmadan da tümünü kapsar. Asıl olan dil, din ve atasal törelerde ayrım yoktur…"

Galiba mevcut iktidarın asıl hedefi işte bu ayrımları yaratıp onu da bastırmak değil midir? Tehlikenin aslı OPORTİNİST, fırsatçı, yandaş ve çıkarcılardır denilecektir.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları