Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

T.C.'nin son seçimini yaptık da sevdik mi?

Değerli okuyucularım bütün çıplaklığı ile karşımıza çıkan, "Toplumsal karmaşa" konusu olmuştu. Ulusal birliğin sonsuzluğu ve devletin sonsuzluğunun başlıca kaynağı ve dayanağıdır seçimler, kuşkusuz.

Yurttaşları hiçbir ayrımı gözetmeden, onların da kişisel değerlerine dokunmadan "Ulusal ilkeler" (Millet bilinci) bağlamında ve barış içinde yaşamak, barış içinde bütün yetkili ve sorumluların birinci görevidir.

Devlet olmuş ülkelerin yönetimleri için siyasete soyunanlar net şekilde PARTİZAN olmamalıdırlar. Ancak ortaya çıkan partizanlığın en kara yanı kolay bölücülük saptırmaları olur, tarihte de hep böyle olmuştur.

Ne var ki, günümüzde yurdumuzun çağdaşlaşma aydınlığına bu kez ortaya sunulan gölgesiyle SİYASAL DİRENİŞLER'in yanı sıra öne çıkarılan sert karşıtlıklar ve de önerilere ve eleştirileri karşı önemli olan yanıtlar, örneklerin yerine kolaylıkla fanatik bakışlar içinde bu kez de KARALAMALAR VE DE SUÇLAMALAR (terör vb. gibi) da ortaya çıkmıştır.

Ancak aslına bakılırsa, "Ulusal birliği ve de dayanışmaya zarar veren tutumlar (düşünceler) tümüyle bireylerin YETİŞME-TERBİYE-ATASAL TÖRELER-EĞİTİMLER'in oluşturduğu KİŞİLİK sorunlarına bağlıdır, doğrudan. İşte zaman içinde kolaylıkla ortaya çıkan toplumsal karmaşalıkların sebebi, bireysel, fanatik, cahilane ahlak eksiği.

Değerli okuyucularım, şimdiye kadar son üç yıl içinde yayınlanmış köşe yazılarımda, Türk asıllı olan toplumumuzda tarih içinde zaman zaman böylesine çok etkin ve parçalayıcı olayların da yaşandığını örnekleriyle yazdım. Eğer geçmişimize bakılırsa, bugünün benzerini rahatça görürüz.

İnsanlık tarihinde, hele Türk tarihlerinde karmaşık hale gelen durumlarda yönetim kademelerinde toplumun dengelenmesini beceremeyen yöneticiler de çok olmuştur. Gelin 800 yıl önce bilinen Anadolu tarihimizdeki var olan Anadolu Selçukluları dönemine bakalım. Birçok örneklerde vardır. Buraları bize en iyi anlatan YUNUS EMRE:

"… Yetmiş iki milleti, tek bir gözle görmeyen Ser'in evliyasıysa, onlar hakikatte asidir (kışkırtıcı, bölücü) …" der. Hatta bunu daha da geliştirip açıklıkla der ki:

"… Ne oturursun dış kapıda,

Gör içerde neler gezer,

Tamah arttırır daima,

Saf bağlamış fitne düzen…" Sanırım bu sözler için öne çıkmış Siyasal İslamcılık refahlarında var.

Bu arada Fransız filozoflarından Louis ARTHUR:

"Çağdaş devlet, çoğu kez sanıldığı gibi sadece değneği ile dürtükleyerek koyun güden bir çobandan da ibaret değildir." (İşte tek adam sisteminin mantığı.)

Son olarak diyebilirim ki, yine tarihten çok da sağlam bir örnek verelim İBN HALDUN: "… Özgürleşmeye talebi (istekleri) olmayan insana bunu sunmak bir değer değildir… Bu nedenle de çöküşün sonu dirilişin başlangıcıdır" diyordu. (İşte bu durumda olduğumuzu anladığımızda, önce silkiniş sonra da aydın bir mantıkla aynen yüz yıl öncesi gibi DİRİLİŞ demektir.)

KURUCU LİDER MUSTAFA KEMAL'DEN

"… Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında var olan zincirler erir… Taç ve tahtlar dahi batar, dahası yok olurlar…

Ulusların esareti üzerine de kurulmuş müesseseler (kurumlar) da zamanla yıkılmaya mahkûmdur…" demişti, 1921'de Mustafa Kemal Paşa.

Geçmişten, hem de yakın olan yüz yıl öncesi birebir yaşanmış tarihlerimizden bir çok örnekler var.

Bilinen çok yakın tarihlerimizde yıkılmak üzere olan 620 yıllık son Osmanlı-Türk imparatorluğu, devletin 1. Dünya Harbi sonrası, işgaller ile kuşatılmaktaydı. Üstelik çok geçmeden kurulacak olan Türkiye Cumhuriyetinin üzerine dayandığı Türk ulusu anlayışı neydi diye sormadık?

"… Bugünkü (o günlerdeki) Türk ulusu siyasal ve toplumsal kuruluşu nedense hiç içinde kendilerine, Türklük, Kürtlük, Çerkeslik, Lazlık dahası Boşnaklık vb. düşüncelerin zamanlar içinde propagandası yapılmak istenmiş olan aslen de yurttaşlarımız ulusaldaşlarımız vardı.

Fakat geçmişin başka dönemlerinin kolay elde edilen ürünü bu yanlış adlandırmalar. Birçok düşman maşası, daha çok yardım eden cahillerden başka hiçbir insanlarımızın üzerinde üzüntüden başka bir tesiri olmamıştır.

Çünkü bu ulus bireyleri de genelde Türk topluluğu gibi asırlardır gelmiş aynı ortak geçmişlere, tarihlere, atasal törelere, ahlaka da sahip bulunmaktaydılar." (Günümüzde örnekleri var mıdır?)

Asırlardır süregelmiş Asya kökenli Türklerin ulus-devlet kavramının temel bir özelliği daha çok tam anlamıyla LAİK nitelikleri taşımış olmasıydı. İşte bu Türk halkını asırlardan beri zayıflatmış olan dinsel TARİKATLAR VE MEZHEPLER olduğunu unutmuş muyduk acaba?

Bu konu için Gazi Mustafa Kemal diyordu ki:

"Din birliğinin de bir ulus oluşturmada etkin olduğunu söyleyenler vardır. Ama biz, bizim gözümüz önündeki Türk ulusu tablosunda bunun tersini görmekteyiz.

Türkler Arapların dinini kabul etmeden önce de büyük bir ulus idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve başkalarının Türklerle birleşip bir ulus oluşturmaları yolunda hiçbir etkide bulunmadı. Tersine, Türk ulusunun ulusal bağlarını gevşetti; ulusal duygularını, ulusal heyecanını uyuşturdu. Bu pek doğaldı. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı, bütün uluslukların üstünde, kapsamlı bir Arap ulusluğu siyasetine varıyordu.

Bu Arap düşüncesi, Ümmet sözcüğü ile anlatıldı. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, yaşamlarını Allah sözcüğünün her yerde yükseltilmesine adamağa zorunluydular. Bununla birlikte Allah'a kendi ulusal dilinde değil, Allah'ın Arap topluluğuna gönderdiği Arapça kitapla tapınıp dua edecekti.

Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti.

Bu durum karşısında Türk ulusu birçok yüzyıllar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, düpedüz, bir sözcüğünün anlamını bilmediği halde

Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler."

EVET SEÇİMİ KAZANDI AKP SİYASETİ

Aynen asırlar önce Muaviye'nin yaptığı gibi onlar da ellerine Kur'an'ı ve dini bayrak olarak alıp çıkmışlardı. Hemen herkesi suçlayıp kendilerinden başkasının ne Türk ne de Müslüman olmayacağını söylemişlerdi.

Bu dininiz var diye ahlaka ihtiyaç yok mudur? Oysa İslam kültüründe neyin DİN, neyin AHLAK, neyin ise ÖRF-ADET, neyin SİYASET olduğunu bilenler ya da aydınlardan iseniz, o zaman soralım, bu yaptığınız din midir?

Görülüyor ki Müslümanlık "'Muhammed-ül Emin' sıfatını unutanlara kızgın olacaktır. Çünkü Mümin, elinden ve dilinden kimseye zarar vermeyenlerdir. O zaman da niçin yapmayacağınız, yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Allah katında çok çirkin davranıştır." der, Kur'an-ı Kerim'deki Saf suresi (2-3)'de.

Üstelik Hazreti Muhammed (s.a.v.) "İnsanları aldatanlar asla bizden değildir" demiş asırlar öncesinde. Üstelik din kendi kisvesine bürünerek en temel hakikatlere karşı duranları da işaret etmekteydi elbette.

"… Zorbalık ve hilekarlık, dindarlık ve de takva elbisesini kuşanırsa, tarihin en büyük facialarından birisi daha tekrarlanmış olmaktadır", denir. "… Kibirlenme, böbürlenme, üstten konuşma, sen ne isen karşısındaki de odur" diyordu asırlar öncesinde Yunus. Ne yazıktır ki tarih belki de aynen tekrardır.

Ancak KURUCU LİDER arkadaşlarıyla diyordu ki:

"… Efendiler, hiçbir ulus yabancı ögelerin inanç ve adetlerine milletimizden daha çok saygılı olmamıştır. Dahası denilebilir ki, başka din sahiplerini dinlerine ve ulusluklarına saygı gösteren Türklerdir.

Aleyhimize yürütülen bu düşünceler ise yanlıştır, bu gerçeği tarihte, mantıkta ortaya koymaktadır. Ulusal örgütümüzün, (kurumlarımızın) bugün izlediği amaç özellikle yurdu bölünmekten ve ulusumuzu esir olmaktan kurtarmaya yönelik prensipleriyle vardır."

1924 Anayasasının ilanı sırasında Mecliste der ki:

"… Efendiler… Yurttaşlarımızdan, Dindaşlarımızdan hemşirelerimizden her biri kafasında yüce bir ülkü (düşünce, hedef) besleyebilir. Ancak özgürdür ve dahi özerktir. Buna da kimse karışmaz, karışılamaz… Fakat buna ilişkin derim ki:

Büyük hayaller arkasında koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen insanlardan uzaklaşırsınız. (Galiba bizler son beş yıldır bu sözleri çok gördük.)

Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan da yapmış görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kızgınlığına ve kinini, bu ülkenin ve bu ulus halkının üzerine yönetenlerine ne yazık ki çekmişlerdir.

Örnekte ise biz Panislazim yapmadık. Belki 19. Yüzyıl sonlarında "yapıyoruz, yapacağız" da demiştik. Düşmanlar ise bunu yaptırmamak için bir an önce onları da öldürüp, bitirelim, diye birleşmişlerdi.

Hatta PANTURANİZM'de yapmadık, zaman zaman "yaparız, yapıyoruz da…" dediğimiz olmuştur. Dava sadece bundan ibaret kalmıştır, bunu bilmek gerekmektedir. Aslında biz asırlardır Asya merkez kökenli Türk halkları olarak yaşamamız ve bağımsızlığımızı isteyen bir milletiz."

Değerli okuyucularım, bizler yüzüncü yılına girmekte olan Türkiye Cumhuriyetinin temelinde belirlenmiş çok geniş amaçlar ve hedeflerinin dışına çıkamayız elbette. Bunun gerçeğini unutturup din eksenli bu fanatik tutumları kollayarak, sadece inançlarımız öncelikli sayarak da tam 1200 yıl önceki EMEVİLER gibi, İslamiyeti tamamen yozlaştırıp sadece göstermelik kuran sunuşlarıyla devletin yönetim biçimini saptırmak isteyenlerin hiçbir asırda başarıları görülmemiştir.

Sonuç olarak bakıldığında denilebilir ki:

"… Her türlü hakkın ve özgürlüğün kökenleri insan bireyleridir. Çünkü gerçekte özgür ve sorumlu olan yaratık da yalnızca insandır. Üstelik özgürlük ise hiçbir zaman mutlak anlamda alınamaz. Doğanın kendisi bile belli yasaları izlemek zorunda olduğundan mutlak anlamda da özgür değildir."

Dahası özgürlüğün mutlak anlamlarda alınması durumunda herkesin, herkesle kavgada olması isteniyor demek. Çağdaş demokrasilerde söz konusu olan özgürlük, toplumsal ve uygar insanların özgürlüğüdür. Her bireyin ise en sonunda bütün ulusun (devletin, milletin) ortak yararı ve de devletin varlığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Eğer varsa fikren kötülükler, başlangıçta görünen şekliyle kazanabilir, fakat hiçbir zaman devamlı ve de kalıcı olmaları mümkün değildir. Dünyada, yaşanmış tarihlerde de hep böyledir. Gerçek dostluklar sağlık gibidir, kaybedilmeden değeri pek anlaşılamaz. Zekaya dayanmayan bir kuvvet her an yıkılabilir ama kalıcı yapamazlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları