Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Sorunları tanımlama ve sahiplenme, kimler için?

"Her şeyi kendi düşündü, kendi yarattı." mantığı ile anlatılan ve de tanrı yetisi gibi kendilerince yüceltilen bir Atatürk'e bakış açısı bize 100 yıl önceki gerçek lider Mustafa Kemal ve ekibini tamamen unutturmuştur, ne yazık…

Çok kitap okuyup, çok araştıran Türk Edebiyatçıları, 800 yıl öncesinden günümüze kadar hiç unutulmamış ve vazgeçilmez fikir enerjilerinin temel bakışlarını açan Mevlana Celaleddin'in, Hace Ahmet Yesevi dışa atılıp, kendince bilen takımlarını hemen öne çıkarmayı sanki fazlaca sevmiş gibiyiz.

Değerli okuyucularım, artık birçok gerçeği anladılar, okumuşlar olarak galiba anlıyor muyuz? Hani rahmetli şehit "Uğur Mumcu'nun"

"BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNAMAZ.." dediği gibi.

Anlaşılacaktır ki, doğada insanlara en adil dağıtılan nimet AKIL derler, çünkü kimse akıl payından şikâyetçi değildir. Aklını beğenmemek için, aklından da ötesini görebilmek gerekir.

Elbette hiçbir varlıktaki akıl, payından şikâyetçi değildir. Öyle olunca da hep kendi aklımızdan başka akıllar arasında dolaşır dururuz. Buna mukabil hayal gücümüz ise aslında bilinmedik şeylerle ve hele geçmişi pek anlamak için uğraşmaz…

Çünkü oralara gelince onlar daha çok doğruların ve görünenlerin aracılığıyla işler de ondan. Duyguların kendi dışındaki nesneyi değil de, sadece kendi duygularının sınırında kalır. Bunun ötesinde bir başka ve de asırlardır süregelmiş etkin fikirler de olacaktır.

Örneğin MANEVİ arınmayı hedefleyen devlet yöneticileri için bir illet (kano, gerekçe) arama ve onun üzerinden bir tartışma yaratmak her şeyden önce çıkan İBADET aslında kişi ile Tanrı arasında ki ilişkilerdir. Öncelikle DİN ve VİCDAN özgürlüğü içinde denilir.

Eğer KONU edinilen DİN, akli alanı üretmiyorsa, aklı da zamanla yok eder ve böylece zamanla kendi de yok olur hale gelmiş olacaktır. Öne çıkarılmaya başlanan Dinsel düşüncenin içinden çıkar ve de buna mukabil iyi bedeller ödemiş düşünceleri de doğurmuş olurlar.

Denilebilir ki, tarih içinde insanlığın açtığı ve geride bıraktığı sinirsel, metafizik, teolojik ve dinsel kanallara yönelmiş olurlar. Ve hatta oradan da bir takım dünyevi çıkarlar da başlar. Aslında asırlar öncesi tarih içinde kitleler olarak gezginci, kısmen yaylak-kışlak hareket eden kitlelerin, Türkler olarak Horasan'dan Ortadoğu'ya, Anadolu'ya kadar yayılmaları dünya tarihinde çok büyük değişimleri yaratacaktı.

Ne yazıktır, bu bilinen tarihsel seyirler için de kısmen yerleşik olma mücadelesi verilirken, onların arasından bilim tahsil etmiş, İslâmiyet dinini çok iyi bilenlerden HACE AHMET YESEVİ'yi hatırlarım.:

"Dervişim der ibareti halk içinde,

Gösteriştir, işi gücü orada burada,

Allah için ibaretli (akıllı) derviş der de,

Gerçek derviş ıssız yerde mekân eyler.."

Ne yazıktır ki 1400 yıl önceleri Hz. Muhammed S.A.V. ile gelen son peygamberimiz döneminde yazılı olarak bize kadar intikal etmiş, kutsal kitap sayılan KUR'ANI KERİM'in ARAT suresi, 179. Ayetinde:

"Kalpleri olup da anlamayanlar, Gözleri olup da görmeyenler, Kulakları olup da işitmeyenler görünen duvarlar gibidirler. "Denir asırlardır, aksi var mı?"

İşte gaflette olanlar onlardır ki, cahiliyet içinde kalıp, ilmi olmayanlardır. Daha çok ZANNA (Varsayıma, belkiye v.b.) fanatikçe uyarlar.." deniyor.

Evet anlaşılıyor ki, bütün bunlar ve gerçekleri görüp, anlayanlar, son derece de medeni ve çağdaş olmuş sözler iken, bu kez DİNE bakış açısında "İSLAMİ CİHAT YA DA İSLAMCILIK" marifeti altında bakıp, genelinde de cahiliyete geçmiş halka karşı kolay kandırma gibi son derece kolay ve çıkarcı yollara girerler.

Kabul edilmiştir ki bir takım dinlerde, tarih içinde zaman zaman kullanıp, milletleri için yönetimde iktidar olanlar çıkmış (özellikle Hanedanlık dönemi) işte bu vazgeçilemeyen zihniyeti asıl sayanların bu kez henüz gelişme aşamasını yaşamakta olan ülkeler ve onların halkları için kullanılan silahtır, DİN?

Oysa kabul edilmelidir, dinlerde müşterek olan halkların açıkça bildikleri kurallar da vardır. AHLAK, İNANÇ ve HUKUKLAR ya da ADALET gibi sınırları mevcuttur.

Ne yazıktır ki günümüzde Müslüman zihinlerin (Akılların) kolay yaşandığı dünyadan ve insanlığın geçirdiği aşamalardan ise tamamen kopuk ve aslına uymayan yöntemleri kullananlar çok olmuştur.

Sosyal ve kültürel gerçekleri bakımından da çözüm kısmen gereken hususları anlamak isteyen bilimsel ilahiyatçılar aracılığıyla din ile ilişki kurulabilir. Fakat araya bu dinsel kültür ve bilim adamlarını hiç sokmadan, iktidar olanların kendince kararlar alma yetkileri olmadığı gibi, devletin yönetimi kuralları içinde hiçbir zaman doğru tarafında olmayacaktır.

Maalesef ülkemizde ki din ve metafizik algısı (toplu bilimler ve bilim felsefeleri) olduğu gibi yönetim katmanlarına tırmananlar fiziksel olarak ta tam anlamıyla sorumlu olurlar.

Aslında bu hem mütedeyyin, geleneksel, kırsal kasaba zihniyetinde de böyledir. Başka bir deyişle aklınızdan gelen ezberler üzerinden birbirine itaat edilmelidir.

Bunu tanımlayanlara göre tanımlama yapılırsa ortaya çıkan örneğe göre kimisi YOBAZ, kimisi, GERİCİ, kimisi MODERN ve kimisi de DİNSİZ gibi tanımlamalar olur.

Anlaşılıyor ki, işte bireyin olmadığı bilgilerin emekle elde edilemediği bu coğrafya da asırlardır süregelen kutuplaşmalar da olacaktır, kuşkusuz. Bütün bunlar değerlendirilip, bakılacak olursa yaşana gelmiş bu TÜRK ve İSLAM tarihini hemen kenarından okuma yapmadan bilmeyenlerin, ahkam kesmeleri sadece zaman içinde basitçe-kişisel çıkarlar için kandırılmak biçimi olarak kabul edilmiştir.

Eğer doğrulmaya çalışılan MİLLİ KİMLİK inkârının bile bir tür açılım ve demokratikleşme sanıldığı bir ortamda çıkıyorsa, kavramlardaki bu karmaşaları yadırgamamak gerekir. Aynen denenmiş asırlarda olduğu gibi, doğruya yönelmek kolay olacaktır, kuşkusuz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları