Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Oltaya takılmış balığın yeme ihtiyacı yoktur…

Dünya tarihlerinde tescil edilmiş ve kabul edilir 16 bağımsız devlet kurdukları, Asya kökenli Türklerin 23 asrı geçen süreçlerini ne yazıktır ki halen bile tam olarak anlayabilmiş değiliz.

Değerli okuyucularım, hepimiz beraberce 21 yıldır iktidar olmuş ve Siyasal İslamcılık öncelikli AKP merkezli hükümeti, sanırım halen bile tam olarak ülkemize faydalı mı, zararlı mı olduklarını ise hiçbir zaman anlayamadığımız ortaya çıkmıştır.

Evet, yaşadığımız geçen Pazar günü 14 Mayıs'ta kitlesel bütünlükler içinde hem genel seçimleri ve hem de Cumhurbaşkanlığı seçimini beraberce geçirdik. Daha önceki yazılarımda, geçen hafta demiştim ki: "Ya son çöküşü yaşayacağız ya da yeniden doğuşu arayıp bulmak zorundayız" diyordum… Peki ne oldu?

Ne var ki oylar sandığa girince dıştaki cilayı döken güce ulaşırlar. Çünkü oyun gücü kimi devireceğini, kimi seçip başa getireceğini insanların tam olarak karar vermesinden gelir.

Evet, muhalefet kadroları yaşadıklarımızı tamamen yaşayanlar olarak, neyi nereye konulmasını belirleme mücadelesini vermekteydiler. Buna karşılık iktidarı da elinde bulunduran ve Gürcü asıllı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözlerinde açıklıkla: "Bugünden sonra hemen hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…" diyordu. İyi de şimdiye kadar ülkemizi de 21 yıldır yöneten kadroları siz kurmamış mıydınız? Ancak öfke, kin ve nefretini yenmeden hiçbir zaman da gönüllerin efendisi olamazsınız…

Fakat siyasal dünyada işin içine paralar da hem de büyük çapta girdiyse, kardeşe bile güven olmaz. Birebir yaşadığımız bu yıllarda, hâkimi ve de hekimi olmayan bir ülkede yaşamak ise zülümdür…

Ne yazıktır ki günümüzdeki siyasetin adaleti kendine gelince eyvallah… Halka gelince yallah vallah, şeklinde suçtan, hatadan çekilivermiş olurlar. Akıl ve zeka para ile satılmaz ama en çok para eden de odur ve de bizler bunu gerçekte arıyor muyuz?

Biz Türkler olarak ilk kez mi

böylesine büyük seçime girdik?

189 yıl önceydi, tarihçilerin belgelerle yazıp anlattıklarına göre, ilk seçim, Padişah II. Mahmut döneminde yapılmıştır. (Üstelik benzeri henüz Avrupa devletlerinde hiç olmamışken) Padişahlık düzeninin yürümediğini tespit edip, "Sened-i İttifak" kararlarını almış ve de ülkedeki kutuplaşmaları kaldırmıştı.

Ordu dahil bürokrat kadrolarının kurumsallaşma atakları durmaksızın oturtulurken, 1934 yılında ise halkın dayanışmasını kontrol için Muhtar seçimi oldu. Bu ilk kez, halkın kendisini mahallede yöneteceklerin seçilmesinin ilk başladığını halen bilmemekteyiz.

Padişahlar hep başta olmak için direnmişse de hem Padişah hem fikir grupları, hem inanç grupları bir araya gelip gerektiğinde birbirleriyle mücadele etmeyi artık medeniyet olarak kabul etmişlerdi.

Ancak 200 yıl sonra bugün seçimle sandıktan çıkıp gelmiş olanlar içinde ne yazıktır ki kendini padişahlık gücü gören kendine de bu kez tek adamlık otoritesini tezgahlayan ortaya çıkmış oldu. Üstelik bu millet asırlardır süregelmiş Osmanlı İmparatorluğu Devletinde bu kez 1. ve 2. Meşrutiyet dönemlerini de yaşamışlardı.

2. Meşrutiyet ilan edilince 1909 yılında yapılan ilk partili seçimlerde, İttihat Terakki ve Ahrar Fırkası (partisi) yer alacaklardı. Ancak bu seçim bir günde bitmezdi, 2-3 ay sürer ve herkes de seçmen olamazdı. Seçim bölgelerinde önce birinci seçmenler (müntehib-i evvel) ikinci seçmenler ise (müntehib-i sani) seçerler, ikincilerin arasında milletvekili de olunurdu. (İşte halkın kendini seçme şekli budur.)

Önceki yazılarımda bu dönemler için oldukça detaylı bilgiler vermiştim. Sonuç olarak 1923'te kurulan Cumhuriyet dönemi, padişahlığı tam olarak kaldırdıktan sonra tek partili rejime girmeleriydi. (1923-1950 tek partili sistem.)

1950-60 iki partili sistem (1960-2002) çok partili sistem ve bundan sonra başlayan, araya giren AKP'nin tek partili sistemine kellem yekûn (olur olmaz) bugün içine istesek de, istemesek de girivermiştik.

Bugün geldiğimiz süreçte artık ortaya açıklıkla çıkan gerçek tanımlama şuydu. Bir çeşit Padişahlık dönemlerinde bile olmayan uygulamalarla, halkımız artık fikren tamamen gruplaşmış durumdaydı mı dersiniz?

Bir yandan teokratik sistemin getirdiği otoriter yönetimin, Hitler örneği korku diktatörlüğüydü. Buna mukabil, ülkesini seven aydınların ya da siyasal grupların savundukları müşterek fikirlerinde ise:

"Adaletimizi, Hürriyetimizi, Demokrasimizi bile kaybettirdiler, ülkemizin geleceği karartıldı…" deniyor. Doğru muydu ben bilmem, siz yorumlayacaksınız bunu.

Olsa büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, başı kalpak, ayağı çıplak, yoksul ve de kimsesiz bir toplumdan var ettiği Türkiye Cumhuriyetinin riyasetinin bugün yüzüncü yılını da yaşamaktayız.

Ancak 21. Yüzyılın ilk çeyreği sonlarında artık ülkede yolsuzluklarla soyulmuş, soğan kuyruğuna mahkûm olmuş, bunun ötesinde (gizli ya da açık) tarikat ve cemaatlerin desteklendiği devleti ve rant (çıkar) alanlarının örselendiği günlerdeyiz.

Anti emperyalist

Atatürk sonrası

Atatürk ve Millî Devrim dönemleri yaşanırken Amerikan Associadet Press muhabiri Mis Ring ile onun yaptığı bir görüşme çok açıktır, Ring'in,"Türkiye ne zaman Batılılaşacak ve Amerikanlaşacak?" sözlerine onun verdiği cevap bugünlere yansıyabilir.

"… Türkiye halkı bir maymun değildir… Hiçbir milleti de taklit etmeyecektir… Ve de Türkiye sanıldığı gibi hem Batılılaşmayacak hem de Amerikalaşmayacaktır. Türkiye'miz yalnızca özdeşleşecektir." demişti.

Ne yazıktır ki uluslararası ideolojik saldırılarının başarıları Türk Milletine sadece Batı'yı maymun gibi takip etmeyi sanki öğretmişler zaman içinde. Böylece Soğuk Savaş dönemleri başlatılan 'Kültürel soykırım' kansız ama askerî işgallerden daha çok yayılmacı ve de tehlikeli hale getirilmiştir, DP döneminde.

ABD'li uzman Max Thornburg 1947 yılının Ekim'inde Fortune dergisinde: "Türkiye'ye niçin yardım etmeliyiz." başlıklı yazısında:

"Gerekli olarak ideolojik taarruz ABD'nin ulusal güvenlik stratejisi için Atom kadar önemlidir. Yalnız sermayemizi değil, hizmetlerimizi, geleneklerimizi, kültürlerimizi ve ideallerimizi de Türkiye topraklarında konuşlandırmalıyız. Ancak böyle yaptığımızda ülkenin din adamlarını ele geçirebiliriz… Çünkü bu durumda yöneten yöneticilerin satın alınması da çok kolaydır." deniyordu. (İşte 1950 ve devamı buydu.)

Son 15 yıldır aslında milletin köklerinden yaşanagelmiş olayları birebir irdeleyen uyanmış aydınlar giderek artmaktaydılar. 63 Harbiyeli rahmetli Fehmi Özer'in eşi Figen Özen'in yazdığı CIA'NIN ÇETELERİ kitabına ve dostum araştırmacı yazar Esin Değer'in yazmış olduğu "Oltadaki Balık Türkler" adlı kitabına bakalım. 1950 öncesi Rockefeller'in, ABD Başkanı Eisenhover'e mektubu:

"… Başkan Eisenhover'e

Biz askerî paktlarımızı (anlaşmaları) kurmaya ve sağlamlaştırmaya hedef alan tedbirlere devam etmek zorundayız. Büyük ölçüde askerî ve politik nüfusları garantileyebilecek genişlikte bir ekonomik yayılma planlarını Asya, Afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız.

Yardımlarda birinci grubu bizimle dost olan ve bize uzun süreli askerî paktlar ile bağlanmış olan ülkeler girer (DP dönemi NATO'ya katılışımız gibi. FEB). İşte bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler (Popülizm) öncelikle askerî nitelikte olmalıdır.

Artık oltaya yakalanmış balığın yeme hiçbir zaman ihtiyacı da yoktur. Bu tip ülkelere doğrudan doğruya iktisadi yardımlar yapılabilir. Fakat bu da bize uygun ve de bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve de bize, fikirlerimize düşman muhalifleri (karşı olanları) dahi zararsız bırakacak biçim ve miktarda almalıdır."

Nelson A. Rockefeller

Anlaşılıyor ki Thornburg'un Fortune dergisindeki yayınlanan konuların birebir örneklerini tam altmış yol sonra günümüzdeki sanki demokrasi tabelası altında görüyoruz. Artık şimdi sanırım açıklıkla anlamaktayız ki, bu kez iktidar olan sözde siyasetçinin kimliğini, milli benliğini, örf ve adetlerini öne çıkan Reis dedikleri bir kişiyi unutturursanız artık en kolay yol onun beyni de yabancı kültürlerin etkin biçimde şırınga edilmesidir, anladınız.

Bunun zaman içinde hemen her ülkede buna benzer yandaşların çıkabileceğini anlamalıyız, elbette. Kurucu Lider Mustafa Kemal Atatürk diyordu ki:

"… Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kastetmiyorum. Kast ettiğimiz iyi, ilim ve de doğruları hakikatleri bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden bile hakikatleri gören gerçek alim de çıkar…"

Değerli okuyucularım, gelin günümüzde açıklığıyla hangi kulvarda birliktelik kurduğumuza bakalım. Bilinen şekliyle 1924 anayasa maddesi 88/1'de deniyordu ki,

"… Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle TÜRK itfak olunur…" der.

Evet ülkemizde 22.11.2012 tarihinden itibaren öne çıkan siyasetçi, İsviçre'de "One Minute" ile çıktı. Batılı kaynaklara göre artık Türkiye'yi "İthal bir başbakan" yönetir hale getirilmişti. Bu trenin de tam yetkili makinisti güney Osetyalı Bakata Gürcülerden Teyyüp'ün torunu Recep Tayyip Erdoğan olacaktı. Üstelik onun da 1994'te başlattığı siyaset yükselişinde, "Ben olmaz isem olmaz" mantığı esas alınmaktaydı.

Bakata, Güney Osetyan'nın başkenti Tskhinvali'ye bağlı bir köydü. Başkentin nüfusu karışık olup kimin eli kimin cebinde belli değil, %38'i Yahudiler, yüzde 29'u Gürcüler, yüzde 17,7'si Ermeniler, yüzde 8'i de Osetli halklardanmış, Türkler yoktu.

Kendisi aslen Gürcü, Rizeli hiç değil, Potemya'dan Rus devrimi sırası savaştan kaçıp gelen (Suriyeliler) gibi 1913 Çarlık sonları, Bakatalı Teyyüp oğlu, 6 aylık Ahmet (babası) ile ailesi göç edip geldiler. Yerleştikleri Rize'ye bağlı olan 11 köydeki Gürcülerin 8'i Kurtuluştan sonra yapılan seçimlerde 8 köy halkı, Adapazarı, Şile ve Kasımpaşa'ya göç ettirildiler. Ne diyordu:

- Ben Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına aldım,

- Demokrasi treni gerektiğinde inilerek seçilirdi,

- Devleti yönetmek için her yol mübahtır...

Oysa Hz. Muhammed (S.A.V.) diyordu ki:

"… Devlet malından bir hırka bile aşıranlar, savaşta olsa bile şehit sayılmazlar"...

Bir şey yazmaya gerek var mıdır artık?..

Sonuç: Tam 104 yıl önce (19 Mayıs 1919) Samsun'a çıkanın cebindeki belge:

"Sayın Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, 9. Ordu Müfettişi Umumisi olarak askerî ve mülki yetki ile tayin edilmiştir."

Tarih tekrardır. Bugün bir Kemal'e daha verilen yetkiyle 28 Mayıs seçimlerine girin.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları