Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Muhalefet-Millet ittifakı siyasetçilerine tarihten…

85 milyon olarak 14-28 Mayıs 2023'te Cumhuriyetin en değişik seçimlerini birebir yaşadık. Ancak bu seçim, son 13. Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekilleri seçimiydi. İktidardakilerin hedefi kendilerince tanımlanmış Başkanlık sistemi, ya da tek adamla yönetim düzenini devam ettirmekti.

Muhalefette olanların ise son 12 ay öncesi başlattıkları birlikteliklerin sonucu kendilerince MİLLET İTTİFAKI örgütünü getirdi ki, asıl olanın mevcut tek adam sistemini değiştirip çok partili parlamenter sistemin getirilmesini esas almışlardı.

Bu göstermektedir ki asıl sorun, geçmiş olan ve 21 yıllık AKP iktidarı dönemlerinde asılların devlet yapısının yozlaştırılmasını bütün çıplaklığıyla da görmüş, izlemiş, öğrenmiş olmalarında saklıydı, elbette Devleti ayakta tutanların kurumların ya da devletin vazgeçilemeyen masasının değişmeyen dört bacağı vardır ve de onların başında MİLLÎ kelimesi gelmektedir.

MİLLÎ SAVUNMA-MİLLÎ EĞİTİM-MİLLÎ EMNİYET ve ADALET kurumları, Dünya siyasal tarihlerinde hiçbir ülke (sadece diktatörlük dönemleri hariç) Devlet yapısındaki kurumların yerlerinden oynatılıp değiştirilmesi olmaz, olmamıştır da.

O zaman, üç yıl önce başlatılmış yöresel seçimler döneminde, bu birliktelik dayanışmasını aralarında yaparak 11 Büyükşehir Belediyeleri kazanıldı. Hem de AKP'nin imkânsız demelerine rağmen, işte böyle bir dayanışmanın sonucu MİLLET İTTİFAKI oldu. Bilindiği gibi önce üç parti, sonra üç daha geldi.

Parti liderlerinden bahsedip konuyu uzatmayalım, sonuçta çok büyük başarı kazanıldı mı? Belki hayır diyeceksiniz fakat hiç de öyle değil, aynen 100 yıl öncesindeki gibi Türk halkını el birliği ile, halkın iktidara karşı SİLKİNİŞİNİ sağlayarak başarılı seçimlerin sonucunda da yeni istenen DİRİLİŞİ yaratmak için çıkmıştınız yola.

Ancak çıkılan maçta temeldeki kurallar belliydi, hakemler de belliydi, şartlar görünüş olarak eşit ve yasal gibi görünmekteydi, ama maç öyle olmamıştır. Tam birinci devre oynanırken, hakem karar veremezse bir de dışarıda yan hakemlerden kurulu, kameralar, bilgisayarla takip edilen, görüntüler ortaya çıkmıştı.

Seçimlerde şartlar eşit iken, yasalar gereği, miting çalışmalarında muhalefet olarak sizler kendi imkanlarınızla ulaşım ve reklamlarınızı basın kullanacakken dereceye giren rakip iktidar partisi Devletin bütün kurumlarıyla, televizyonu ile Polis ve Jandarmasıyla yüzde doksan şartlarla çoktan öne geçmişlerdi bile.

Yüzde on kadar imkânlarınızla ölümüne bir kararla maça çıksanız galip gelme şansınız elbette sıfırdır, çünkü sonuç zaten daha önceden belirlendi. Siyaseti sadece şarkı dinler gibi gören taraftarlara göre, siz partiler olarak bu seçimleri kayıp ettiniz. Kabahatli sizsiniz deyip de geçiştireceklerdir.

İşin aslı hiçbir zaman öyle değildir. Çünkü biz deprem ve ölüm korkusunu yenersek, daha mutlu yaşarız. Kuşkusuz 'eğri cetvelden doğru çizgisi çıkmaz, eğri olan kişiden de doğru iş beklenmez' derdi atalarımız. Sadece geçmişlerde yaşanmış örnekleri gelin tekrardan birebir hatırlarsak, aynı şeylerle farklı kararlarında hiçbir zaman olamayacağını hatırlamış oluruz.

EĞER SEÇİMLER DEVLET ADAMLIĞI KONUSUYSA

Devlet adamı aynı zamanda eylem adamıdır. Onun ise eyleminin tutarlı olması için, düşünce ve eylem ilişkisi arasında nasıl bir denge bulunmalıdır… Her ne kadar devlet adamının tutarlı olması için başarı öyküsüne bakılıp kazanacağı söylenir ise de, söz konusu olan öncelikle bu işe soyunanların atasal törelerinin etkisi ile millî şuura ve vatan kavramına kökten atalarından beri sahip olarak bilgelenmiş olmasında saklıdır.

Eğer yeterince eğitimlerini yapmış, insanlarla olan ilişkilerinde psikoloji, pedagoji gibi felsefi bilgelere de sahip olabilmiş, onun için asıl olan halkla ilişkilerinde çıkacak Sosyal Mutluluk bilgi ve deneyimlerinin kuşkusuz geldileriyle oluşacaktır.

Genel hatlarıyla bakılacak olursa, dört öge var: 1- Düşünce, 2- Eylem, 3- Toplumsal gerçekler, 4- Yönetimde gereken doğru bir sistem olmalıdır. Üstelik de devletin yönetim kadrolarında devlet adamı olmak için, asırlar öncesinden süregelen bu Türk milletinin, devletindeki yönetimlerindeki kuralların hangi şartlarda nasıl ve ne durumlarda uygulanıp yapılabildiğini, eğer sonuç başarılı olmamışsa bunun sebeplerini öğrenirseniz, ayrıca yeni bir ders almanıza da sebep olmayacaktır.

Hele aralarınıza öne çıkanlar içinde inancını bayrak edip sizlere "Selamünaleyküm, benim bildiğim doğrudur…" diyenler giriverirse, o zaman işiniz artık yıkılışın başlangıcıdır. Eğer arayıştaysanız, yaşadığınız yüz yıl öncesine bakalım…

620 yıl devam etmiş, Osmanlı-Türk imparatorluğu devleti 10 yıl süren uluslararası savaşların sonucunda hem devlet yöneten kadrolar ve hem de halkın aydınları artık her türdeki imkansızlıklara rağmen el birliği ile önce SİLKİNİŞ sonra da birkaç yıl mücadele edip YENİDEN DİRİLİŞİ yaratıp bütün dünyada bunu tescil ettirmek için ölümü hiçe sayıp soyunanlar çıkacaktı. Kendi aralarında hep birlikte. Aynen de öyle olmamış mıydı?

Yazılmış bilinen tarihlerimizde anlatıldığı gibi kendi aralarından öne çıkardıkları bir lider gelmişti, adına Selanikli Ali Rıza oğlu Mustafa Kemal dedikleri, Osmanlı devleti paşası, 1. Ferik (tümgeneral) olarak bütün orduda çok iyi bilinen, çok deneyimli, devamlı kitaplar okuyan birisi olmuştu, beraberce birlikte çizip, yazıp, ortaya çıkardıkları hedeflerle ölümü hiçe sayıp hedefe gitmeye karar vermişlerdi.

İşe başladıklarında, ilk adım, öne çıkanların milletvekili olarak ilk Ankara meclisini kurulması ona KURTARICI MECLİS denmesi peşinden ölümü de hiçe saymadan iki yıllık Kurtuluş savaşlarının yaşatılmasıydı...

Peki onun çevresindekilerin konumları neydi?

1- GERİCİLER: (Tanzimatçılar, Şeriatçılar, Ümmetçiler.)

2- MUSTAFA KEMAL KARŞITI OSMANLICILAR: Bir kısmı Hilafet ve Saltanatı savunur ise de, bir kısmı da Batı sempatizanı kalıplara heves edenler bulunmaktaydı.

Onların daha çok 2. Meşrutiyetle gelen Özgürlük, Demokrasi, Siyasi Parti kavramlarını anlamadan sadece Cumhuriyet ögeleri sayıp kuşkuluydular. Oysa bu da aslen Ulus-Devlet ilişkisi iken onlara göre aslının asırlardır anlaşıldığı gibi Devlet-Teba ilişkisi olmalıydı.

3- MUSTAFA KEMAL'İN YANINDAKİ OSMANLILAR: Bunlar Abdülhamit döneminde birçok eğitimler görmüş, askerî ve sivil okullarda yükselmiş, hem medeni hem sosyal hemen hemen her tür gelişmeleri beraberce öğrenen gruptan gelenler. Zaten Osmanlı devletinin üst düzeyde yükselmiş aydınları olarak tam bir bürokrat kadrolar olmuşlardı.

İşte Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren artık öne sürülen, lider özelliğindeki Mustafa Kemal Paşa eğer hedef koydukları merdivenleri çıkamazlar ise ülkenin ve dağılmakta olan devletin yeniden silkinip dirilişi getirmesi elbetteki mümkün olmayacaktı. İşte bu denli kendisine karşıt olanlara karşı bu dayanışmayı başarmaktaydı. (Aynen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu örneği.)

Ne yazıktır ki halen bile Atatürk'ün adını ve devrimlerini kendilerine siper alarak kullanmakta olanları şöyle sıraya koyalım:

1- ATATÜRK'ü Düşünenler: Bunların daha çok Atatürk'ün her ne kadar her tür varsayımlı anılarını derleyip yazarak yayınlatarak ortaya sunulan destansı genellemeler, bunu kendilerince yarar sağlamak adına kullananlardır. Kurumlarda öne çıkıp sivrilmek isteyenlerin sıkça konuşmaları gibi.

2- POLİTİKACILAR: Hemen hemen bütün siyasi partilerde Atatürk ve devrimlerine ister inansınlar, isterse hiç de beğenmesinler onun adını sıkça kullanıp halka karşı ve siyasetteki yükselen basamaklarda kullanırlar, sonra bu görüntülerinden tamamen değişenler de vardır.

Örneğin, rahmetli gazeteci arkadaşım Mehmet Barlas'ın babası ve dedesi Atatürk'le birlikte devletin üst kademesinde siyaset yapanlardı. Kendisi de onlar gibi iyi bir Atatürkçü gazeteciydi. Cumhuriyet'ten sonrasını ben söylemeyeyim, Tayyip Erdoğan'a hayran oluverdi.

3- ATATÜRK VE DEVRİM DÜŞMANLARI: Bunları genelde iki grupta toplanmak gerekir.

a) ŞERİATÇILAR/İRTİCACILAR: bunların kısmen önceleri gizli ya da açık Tarikat ve Cemaatlarda din adına hizmet verirken, yüzde sekseni aslında tamamen İslamiyet'i ve Kur'an-ı bile bilmeyenlerden oluşurlar. Hemen hepsi aynı kutupta görünürken, satır başlarıyla kutuplaşıp birbirlerinin düşmanı da oluverirler.

b) MÜNAFIKLAR: Bunlar genelde hem Atatürkçü ve hem de onun devrimlerine fikren düşman oldukları gibi, buna mukabil yalınkat ve dondurulmuş Atatürkçülüğe karşı kendilerini sevdirmek adına daha çok gerçekten tutarlı Atatürkçü oluverirler.

c) İLERİCİLER: Bunları da iki grupta görmekteyiz. İlericilikte Türkleri bir ve aynı şey olarak düşünenler.

Bunlar aslen gericiliğe karşı tipik alternatiftir. Kesin biçimde sağa karşıdırlar. Tanzimattan beri de gericilik, ilericilik savını getirende yanlışlıkla da olsa bunlar olmuştu.

d) SOSYALİSTLER: Bunlar daha çok Kurtuluş Savaşı döneminde, lider Atatürk'ün söylediği sosyalist düşünceleri doğrusunu bilseler de bilmeseler de solun ve de onu kendi sağlarında sayarlar. (Komünistler, solcular vb.)

Bu sebeple de onlar Devrimlerin bir bölümü doğal gelişinin aslının Sosyalizm olduğunu savunurlar. Üstelik bunları Atatürk ve Lenin ilişkisiyle de kendince varsayımla bağlantılar kurmaya çalışırlar. Oysa Lenin, Rus ihtilali sırasında, aynı benzer mücadeleyi veren Mustafa Kemal ve arkadaşlarına hem gereği kadar da para ve silahları veren Bolşevik partiydiler. Bütün gerçeğini bilmeyenler, kendilerince yorumlarlar.

İşte bu yarım yamalak bilgilerin halen günümüze kadar yansıtanların, savlarına göre Atatürk Devletlerin doğal sonucunun Halk Sosyalizmi olduğunu sayar. Ancak bu sözlerin sanıldığı gibi Batılıların Sosyalizm düşüncesi değil, benzer şekilde Leninciydi.

Konumuzu saptırmadan günümüzün seçimlerinde öne çıkan AKP iktidarı karşıtı liderlere bakalım, burada büyüklük için Gazi Mustafa Kemal'in tarifi şuydu:

"… Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek ülkü (ideallerin) ise onu görecek ve o ereğe yürüyeceksin…

Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, hatta herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda dayanıklı (dirençli) olacaksın. Dahası önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Sen ise kendini büyük değil küçük, araçsız ve hatta hiçe sayarak, kimseden de yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri de aşacaksın.

Ondan sonra sana BÜYÜKSÜN derlerse, bunu da diyenlere sadece güleceksin." Evet böyle diyordu büyük, kurtarıcı ve kurucu Lider.

Değerli okuyucularım ben bir şey yazmadım, sadece 60 yıl önceleri 1954 Demokrat Parti dönemindeki Eskişehir seçimlerini hatırladım, yaklaşık 20 kadar seçimleri gördüm. Siz Siyasetçiler zaten bunu bilirsiniz de sadece hatırlatmada bulundum.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları