Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Kıbrıs’ta vatan bunalımı ve askerî Barış Harekâtı

1967’lerdeki Kıbrıs olaylarından sonra 1968 yılı Mart’ında bölgelerdeki yerleşik toplumların arasında girişimler başlamıştı. Süleyman Demirel başkanlığındaki Türk hükümetinin sunduğu ‘federasyon tezi’nde bazı değişiklikler yapılmıştı.

Burada çıkan yeni politikalara göre de:

“… Bölge muhtariyeti (bağımsızlığı) esaslarına da dayandırılan ve dahi ‘üniter devlet’ adı verilen bir tür kontrol sistemi de olacaktır.” deniliyordu. Böylece de artık tek bir Kıbrıs hükümeti için ise, hemen her toplumun kendi iç işlerini düzenlemeleri de öngörülmekteydi, elbette.

Aslına bakılırsa Türkiye’nin daha 1960’lardan itibaren zaman zaman farklı önerileri ileriye de sunmuş olmasına rağmen, buna mukabil Yunanistan’ın başlangıçtan itibaren öne çıkarılan ‘Megalo Idea’ temelinden ayrılmaları da imkânsızdı.

Bütün bunların ötesinde zaman zaman bölgelerdeki de yöresel istikrarsızlığın yaşandığı da görülüyordu. Üstelik Yunanistan’daki koalisyonların sürekli değişen mantıklarına göre kararsızlıklar yaşanırken, bu arada Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios ise başlatılmış olan ENOSİS’i savunur gibi görünüyor ise de, bunun zaman içinde Kıbrıs halkı arasında yayılmasını da engelleyememiştir.

Bu sırada Türkiye’nin kendi durumu

Ekim 1973 yılına girildiğinde Türkiye’de bu kez koalisyon birleşimi sonucu Bülent Ecevit başkanlığı altında hükümete yönelmekteydi. CHP-MSP koalisyonu durumunda Başbakan Yardımcısı Prof. Necmettin Erbakan olarak kabineyi kurmuşlardı.

Siyaseten onlar da artık Kıbrıs’ta fonksiyonel federatif sistem tezinde düşünmeye başlamışlardı. Uygulamalar açısından bakıldığında bu konuda asıl olan toprak paylaşımı sağlanamadan birliktelik içeren hükümetleşme biçimi oldukça detaylıydı. Bunun içinde iki farklı toplumun aralarında görev dağılımı hangi koşullarda, nasıl fikren birleşim doğabilirdi ki?

Bu arada Yunanistan’da ise şeklen var olan Cunta yönetimine karşı çıkmakta olan Makarios’un ise dayanışmalarını, görüşmelerini hiçbir şekilde istemiyorlardı. Eğer yaklaşım olabilseydi, artık Türkiye ile ciddi fikirsel ve temaslarda sağlanabilecek olurdu.

Peki olası karşılıklı savaşmak olabilir miydi: Bunun en açık örneğini, Kurtuluş savaşı komutanlarından 24 yıl Genelkurmay Başkanlığı yapmış Mareşal Fevzi Çakmak bu şartlardaki konu için şöyle özetlemekteydi, geçmişte:

“… Bir ordunun muharebe vasıta ve usulleri her zaman değişebilir… Lakin Millî Seciye (millî şuur) ve de Ruh hâletiruhiyesi ise nesilden nesile intikal etmiş ve edecektir.” demişti.

TÜRK ORDUSUNUN KOMUTA KADEMESİ?

Millî Savunma Bakanı: İlhami Sancar (16.4.1972-74) devamında Hasan Esat IŞIK (Ecevit hükümeti dönemindeki 26.01.1974-22.11.1974).

Kara Kuvvetleri Komutanı: Orgeneral Faruk Gürler (28.08.1970-1972), Orgeneral Semih Sancar (28.08.1972-07.03.1973) Orgeneral Eşref Akıncı (07.05.1973-1976’ya kadar)

Hava Kuvvetleri Komutanlığı: Hava Orgeneral Muhsin Batur (03.08.1969-1973) Hava Orgeneral Cemal Eyüboğlu (02.08.1968-1972’ye kadar)

Deniz Kuvvetleri Komutanı ise Oramiral Kemal Kayacan (28.08.1972-1974 yılı sonlarına kadar)

Bilindiği gibi eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Semih Sancar, 07.03.1973’ten 1975’e kadar Kıbrıs Barış Harekatı’nın başında oldu..

(Türkiye Cumhuriyet tarihinde birçok değişim dönemleri olmuştur. Fakat 50 yıl öncesine bile bugünkü mantıkla bakıp Kıbrıs’daki savaşı anlatmak yanlıştır. Çünkü günümüzde muhaberat (haberleşmeler) çok büyük aşamaları getirmiş durumdadır.

Oysa, örneğin benim dönemimdeki gençlerin bile 1970’lere kadar sadece postahaneden sıra alınarak akrabalarla saatler sonra görüşebilirdik. Nitekim 1973-74’lerde telefon kısmen geliştirilmiş ise de, özellikle savaşlarda ordu birliklerinin arasında bugünkü gibi telefon, telsiz ulaşımı çok azdı.

İşte Kıbrıs savaşının getirdiği bu yokluk içinde biz beceriksizce değil, sadece muhaberatın noksanlığı ile koca harp gemimiz Kocatepe’yi batırdık. İşte bu deneyim, devletimize acilen 1977’lerden sonra ASELSAN gibi çok ciddi bir teknik imkânlar yaratacak kuruluşun oluşumunu sağlamış oldu.) Türkiye’de ordunun yönetim kadroları bu konumda iken, bu durumda hem Türkiye ve hem de Yunanistan giderek içinden çıkılmaz hale gelen Kıbrıs meselesini nasıl kolaylaştırabileceklerdi?

Konunun detaylarınca incelenmesi için ilk atak Mayıs 1974 günlerinde Akdeniz’de yoklamalar için tayin edilen, Çandarlı Araştırma gemisi acilen önce Ege’ye ardından da Akdeniz’e yollanmış oldu. Çandarlı araştırmasının yanında ise onu sözde kollamak, savunmak için uzaktan takip etmekte olan iki savaş muhribi de bulunmaktaydı. Ancak bütün bunlar yapılırken, hem Türk ve hem de Yunan istihbarat örgütü de durumdan haberdar olması elbette gecikmemişti.

Üstelik anlaşılacağına göre Türk gemisinin hem de uluslararası sularda, böylesine araştırmalar yapmasının pek de uygun olmadığında birleşmekteydiler. Aslında da bütün bunların ötesinde Türkiye, Türk-Yunan hava koridorunda dengelerin bozulduğunda ısrar ediyordu.

Buna mukabil Yunanistan hükümeti ise beklemeden harekete geçip Ege’deki adaların silahlandırılmasını istemeye başlamıştı. Öte yandan da Kıbrıs’taki Rumları ise en azından Makarios kanalıyla ikna yollarına bile başladıkları öğrenilmekteydi artık.

Türkiye Cumhuriyeti 6. Cumhurbaşkanı

Emekli Oramiral Fahri S. Korutürk

Onun Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde 7 Nisan 1973 tarihli kendisinin imzalı açıklamasında Atatürk’le ilgili der ki:

“… Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü 38 yıl önce gördüm, küçük rütbeli Ddniz subayı iken mutluydum arkadaşlarımla birlikte bizleri görün dedi ki:

“… Evlatlar, silah arkadaşlarım… Elbette biz bu memleketi kurtarıp Cumhuriyet’i kurduk. Hep beraberce de birtakım tarihî devrimleri de gerçekleştirmekteyiz. İnkılaplar yerine oturacaktır ve sizler gençler onları size gençlere emanet ediyorum, bütün bunları gençlik olarak sizler kurtaracaksınız, koruyacaksınız. İşte onlardan birisi, gel evlat sana bundan böyle de KORUTÜRK soyadını veriyorum, sahip olursunuz…” dedi.

Saygıyla eğilmesine devam eden 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, 1923’de Deniz Harp Okulu’nu, 20 yaşında bitirmişti. 47 yaşında Amiral, 54 yaşındayken Deniz Kuvvetleri Komutanı, 57 yaşında büyükelçi, 62 yaşında Senatörlük, 70 yaşında da Cumhurbaşkanı olmuş bir Türk lideriydi. (Profesör Hikmet Özdemir’in 2006 tarihli kitabından.)

Onun Kıbrıs harekâtında rolü neydi? Ne yazıktır ki tüm Türk uzak ve yakın tarihlerimizi anlatan her tür kitaplarımızda olduğu gibi bunlar detaylar olup gerçeklerini ne yazıktır ki hiç anlamış değiliz. Bu da 16 Temmuz 1974 günü Anayasaya göre Başkomutan sayılan emekli Oramiral, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk acilen Çankaya’da “Millî Güvenlik Kurulu”nu çağırmıştır.

“… Başbakan Bülent Ecevit. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar. Başbakan yardımcısı Profesör Necmettin Erbakan, Millî Savunma Bakanı Hasan Esat Işık, İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk, Dışişleri Bakanı Profesör Turan Güneş, Maliye Bakanı Doç. Dr. Deniz Baykal, Çalışma Bakanı Önder Sav, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Hava Orgenerali Nahit Özgür yer almaktaydılar.

Toplantının özelliği anlatıldıktan sonra bu kez Cumhurbaşkanı konuyu özetlemek için şöyle konuşmuştur:

“… Beyler, komutanlar, Kıbrıs Türklerini korumak için bir şeyler yapmak istiyorsanız, işte sırası şimdi. Eğer sizler şimdi yapamazsanız, bir başka zaman yok.” İşte bu konuşma ülkenin yarınlarını ve gerekirse Kore gibi dışarıda dahi savaşlar olabileceğinin de yolunu açan Cumhurbaşkanımız mevcuttu.

Bu toplantıda alınan kararlar kesit hatları ile belirlenmeleri yapılmış oldu. Uygulama metinlerinde:

1- Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan birliklerin Genelkurmay Başkanlığı’nca hazırlanacak plana göre 20 Temmuz 1974 günü önceden belirlenmiş şekilde sabah hazırlıkları tamamlanarak belirlenen yerlerden Kıbrıs’a çıkarma olacak.

2- O zamana kadar Başbakanın Londra’ya giderek İngiliz hükümeti ile görüşüp bilinen antlaşmalara göre birlikte hareket edilmesi önerilecektir. Eğer onlar bu harekâta katılmaktan çekinirlerse, Türkiye’nin tek başına hareket edebileceğini İngiltere’ye bildirilsin.

Sonuç olarak Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararları, gösterilen esaslara göre durum belirlenmiş olup öncelikli olarak Deniz Kuvvetleri’nden intikal ettirilecek Girne ve Magosa limanlarının kıyılarına yerleştirilmiş olan liman bölgesindeki mayınların iki gün önceden gizlice hareketle, imhaları gerekiyordu.

Planlar üzerine önceden hazırlanmış olan Beykoz Çubuklu’daki “Dalgıç Okulu”nda yetiştirilmiş iki dalgıç timleri, acilen harekete geçtiler. Bunların içinde Girne kıyısına ilk giren 15 kişilik, rahmetli yeğenim Emekli Deniz Albay (Kıbrıs harekâtında üsteğmen) tim komutanı olarak iki gün boyunca deniz kıyılarını temizlediler.

Böylece Üsteğmen Aybar Gökgiray ve bir devre arkadaşı deniz üsteğmenin adı geçen kıyıları taramışlardı. Tarama sebebiyle Çadarlı adlı sivil nakliye gemisi içine girerek, sessizce kıyılara üç mil yaklaşıp oradan da botlarla denize girip sınırlardaki mayınları taramışlardı.

Aynı günler 17 Temmuz’da Başbakan Bülent Ecevit, Londra’da İngiliz Başbakanı Wilson ile Dışişleri Bakanı Calaghan ile görüşmelerde bulunmaktaydı. Onlar ise bu durumu seyrine bırakıp gelişmeleri takip edeceklerdi.

Öte yandan ABD ise, Yunan subayları ile Samson’un derhal adadan çekilmesini istemekteydiler. Ayrıca taraflar arasında arabuluculuk yapmak üzere bu kez de Joseph Sisko’yu acilen adaya yollamışlardı. Fakat bu durumları heyecanla takip eden Yunanistan ise ABD’nin bu isteklerine tek taraftar olmaktan uzak kalmıştır.

Artık bugün bu girişimlerin sonucu olarak da bu durumda, tam 49 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kesin şekilde, askerî harekâtın başlatanı olacaktır. Bu durum ise ilk kez Kıbrıs harekâtından tam 23 yıl önce yine Uluslararası NATO’ya katılım döneminde bizim Kore’ye bir tugayımızın çıkarak savaşa katılmasının benzer şekilde tekrarlanması olacaktır kuşkusuz. Bu da ülke toprakları dışında yapılacak kara harekâtıdır.

Yarın: Askeri Açılardan Kıbrıs Savaşı…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları