Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Kıbrıs’ın bizden habersiz Yunanlaştırılması meselesi

Değerli okuyucularım, meseleye beraberce milattan önce geçmiş asırlardaki Türk tarihi ile bakalım, Büyük Hun Türk İmparatorluk devletini kuran METE Han’ın;

“… Benden eğerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin onu da vereyim. Fakat bizim vatanımızdan hiç kimse bir toprak istemesin, vermem, veremem…” sözleri sanırım çok şeyler söyler.

Kurtuluş Savaşı sonrası uluslararası Lozan Antlaşması sırasında Ada’nın tamamen Türklere geri verilmesi istenmiş ise de bu durum acilen İngilizlerce dert oldu. Buna sebep ise onlar için millî stratejileri açısından, Doğu Akdeniz’de Hindistan yolu, Mısır ve Süveyş geçitlerinin emniyetlerini sağlayacak Ada’ya çokta zorunlu olarak ihtiyaçları vardı elbette.

Aslında bizim için Kıbrıs Adası Doğu Akdeniz coğrafyasında zorunlu olan devlet egemenliğinin de vazgeçilemez avantajlarının başında gelmekteydi. Ne yazıktır, günümüz AKP iktidarı bu jeopolitik etkinlik kavramının satır başlarından bile haberdar değildi.

Nitekim Cumhuriyetinin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1932 yılının baharında yapılmakta olan askerî tatbikat sırasında ordunun kolordu komutanlarına şöyle sormaktaydı:

“… Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve de Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. Peki ikmal yolları ve imkanlar nerededir?” Kendisinin sorularına farklı cevaplar alınca da,

“… Efendiler, komutanlar, silah arkadaşlarım, eğer Kıbrıs Adası düşman elinde bulunduğu sürece bölgenin ikmal yolları da tıkanmış demektir. İşte bu sebeple Kıbrıs’a dikkat ediniz, burası bizim için çok önemli.” diyordu bu kavram halen dahi geçerlidir.

Değerli okuyucularım, Batılı devletlerin tamamı bu jeopolitik kavramı dolayısıyla Akdeniz’deki Ada’yı çok iyi de bilmektedirler. Var olan İskenderun Körfezi, petrol terminali, Anadolu’nun güney sahilleri, Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır ve Süveyş kanalının dahil Orta Doğu ve Ön Asya’yı kontrol edecek olan hava-deniz, ikmal kabiliyetleriyle elektro dinleme merkezi oluşu önemlidir.

Ne yazıktır ki, geçmiş olan 620 yıllık Osmanlı-Türk İmparatorluk tarihinden en azından hemen hiç de bilinmeyen ve anlaşılamayan bir AKP iktidarıyla yan yanayız. Hatta bunun için size tarihten bir örnek sunalım. Tam 149 yıl önce Avrupa’da yapılan Viyana Konferansı sırasında Avrupa devletlerinin bütün diplomatları. Dışişleri Bakanları da bulunmaktaydı.

Orada bulunan İngiliz Dışişleri Bakanı SALSBORY, Osmanlı İmparatorluğu Dışişleri Nazırı, birkaç lisan bilen diplomat Keçecizade Fuat Paşa’ya der ki:

“… Osmanlı için pek de önemi kalmayan Girit adasını bize vermek için kaç para istersiniz.”

Konuya ciddi bakışlarıyla gülerek bakan paşa ona:

“… Hayır biz pek de ısrarlı değiliz. Elbette sizin isteklerinize cevap da veririz. Fakat bunun da bir bedeli vardır. Biz Ada’yı almak için o dönemlerde 125 bin şehit vermiştik, siz de aynısını verin, alın, sizin olsun.” demişti.

İşte devleti yöneten siyasetçilerin hemen hiç bilmedikleri bizim adalarımız. Türklerin diplomatları dünyadaki etkin bir siyaset ve hatta diplomasi harikalarıydı. Sizler onların tırnakları bile olamazsınız, dersem yalan mı olur?

1872’lere kadar son imparatorluğu dünyanın en büyük devleti olarak ayakta tutanlar, Mehmet Ali ve Keçecizade Fuat Paşa’lardı. Halen Arnavutköy-İstinye arasındaki ünlü caddeye Müşir (Mareşal) Fuat Paşa Caddesi denilir. İşte bu tarihten sonra Osmanlı devlet yönetiminde ortaya çıkanlar, cahiliyet sebebiyle devlet adına çıkarcılık ve rüşvetçilik yöntemiyle asırlardır devam etmekte olan büyük Devletin bitişini kazarak bitirmişlerdi.

1960’dan 1974’e kadar Kıbrıs

Türkiye Yunanistan hükümetleri arasında Şubat 1959’da yapılan görüşmelerde ve aynı ayda Londra’da yapılan görüşmelerin sonucu, konferansa katılan Kıbrıs, Rum ve Türk toplulukları temsilcileri arasında da bir tarafta Dr. Fazıl Küçük, diğer tarafta Makarios vardı.

Taraflar arasında mutabakat sonucunda ilk kez 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş oldu. Burada İngiltere, Yunanistan-Türkiye Kıbrıs’ın bağımsızlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini garanti ettiler. Yapılan seçimler sonucunda Makarios Cumhurbaşkanı ve Fazıl Küçük de yardımcısı olmuşlardı.

Bakanlar kurulunun kararları bağlayıcı olmamakla beraber Cumhurbaşkanı ve yardımcısının güvenlik savunma ve dış politika konularında veto hakları da mevcuttu. Ancak uluslararasında tescil edilişinden sonra 31 Temmuz 1960 seçimlerinde Rumlara ayrılan 53 sandalyenin, 30’unu Makarios’un yandaşları kazandı.

Birini de AKEL üyeleri kazanmışlardı. 1963’te ise Makarios bazı sebepler ortaya koyarak, Anayasa’da değişiklikler istedi. Aslında bunlar bölgedeki Türklerin halklarını engelleyici olduğundan taraflar arasında ilk kez fikir ve siyasal kutuplaşmalar da çıktı.

Mart 1964’ten itibaren Lefkoşa iki ateş hattı olarak ikiye ayrılmıştı. Böylece ilk kez Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi aldığı kararıyla Kıbrıs adasına çok uluslu KIBRIS BARIŞ GÜCÜ askerî birlikleri sokulmaya başlanmış oldu.

Fakat aynı yıl içinde Ada’nın kuzeyinde bulunan Türklere karşı saldırıların başlaması üzerine bu kez acil kararla Türkiye’ye bağlı savaş uçakları uçuşları yaparak İHTAR gösterisinde bulundu. Ancak Türkiye’nin güvenlik açısından çıkarma tehdidi bile anlatılmadı.

İşte bu tarihten itibaren hem Türkiye ve hem de Yunanistan devletleri ilk kez Kıbrıs adasına gizli ya da açık şekilde subay ve askerlerini yollayarak halkın arasında örgütlenmenin temellerini atmışlardı. İşte bu sırada Yunan ordusunda Tümgeneral olmuş komitacılardan GRİVAS adaya gelerek Kıbrıslı Rumları örgütleştirirken, elbette Türkiye’de boş durmuyordu.

Kıbrıs Türk Muhafız Birliği

Aynı girişimler beklenmeksizin Türkiye tarafında başlatılıp KIBRIS TÜRK MÜCAHİTLERİ adıyla belirlenmiş birçoğu yeri gizli kalmış yerlerde örgütlenmelerdi. Bu konu hakkında ulu-orta varsayımlı, öykülerden de ibaret yapılmıştı, denilmesiyle bakmak yanlıştır.

Bu konuda bizzat kendisi katılmış olan 1958’de Kuleli’de, 1960’ta Kara Harp Okulu’ndan dönem arkadaşım emekli Piyade Albay Ataol Özışık, Kıbrıs’a acil AHMET kod adıyla üsteğmen olarak göreve gidip, iki yıl burada kalmıştı.

Konuya aslen iki tarafın gözlükleriyle bakılınca bu kez adada mevcut devlet yapısına rağmen tarafların gizlice örgüt kurmaları, silahlanmaları bir tür halkın milis kuvvetini oluşturmaları TERÖR demektir. Çünkü Terörizm “Devletin otoritesini ve düzenini de yıkmak, parçalamak, değiştirmek” gibi belli amaçlardır.

Anarşizm ise, kaos hâli tedhiş felsefesi demek. Bu durumda bireylere emir veren her devlet örgütünü kaldırarak, bireyi kayıtsız şartsız örgütleşmeye kavuşturmayı amaçlayan siyasi, teorik ve hukukidir.

1965 yılına girerken İsmet Paşa’nın, Haziran seçimlerinden önce son Başbakanlığı döneminde ülkenin düzeni için bıraktığı siyasi diplomatik görevlerin Kıbrıs’ta yöresel işgallerin acil bir şekilde değerlendirilmesini getirmiş oldu. Ada’daki köylere yapılan baskınların engellenmesi için Türkiye devletinin adaya acil çıkarma yapması konusu olmuştu.

Üstelik bu sıra Yunanistan’ın asker yerleştirmesini engellemek için Türkiye bir hava saldırısını göstermelik de olsa yapmış ve bu sırada bilindiği gibi Hava Pilot Kurmay Yüzbaşı Cengiz Topel’i şehit vermiştik. Bu aciliyet gösteren durumlar üzerine acilen harekete geçilip bölgelerdeki Kıbrıslı Türklerinin de istekleri sonucu görevlendirilen, astsubaylar ve de yüzbaşı rütbesini geçmeyen subaylar sivil kodlar ile gittiler. (Kıbrıs Mücahit Örgütü olarak…)

Emekli Albay Ataol’un doğrudan anlattığına göre konu oldukça ciddi biçimde düşünülmüştür. Aynen 105 yıl önce Türkiye toprakları işgal edilirken, halkın kendi aralarında kurdukları Kuvay-ı Milliye örgütü ne ise, Almanya’nın Fransa’yı işgali döneminde Parisli Milis kuvvet örgütü ne ise Kıbrıs’taki de aynısıdır.

Bu görevli subaylar ile bizzat aralarına açık bir şekilde katılan Kıbrıslı avukat Rauf Denktaş dahi birebir çadırlarda kalarak, dağlarda saklanmışlardı. Peki Yunanistan ne konumlardaydı diye bakalım. Bu ise:

“… Yunanistan’ın MEGALO İDEASI’nı planlandığı en kritik ve hatta en stratejik bölgesi sayılan Kıbrıs artık Türklerin egemenliğinde olamazdı. Dönemin Başpsikopusu Kipriyanus’un bu dönemlerde İngiliz diplomatlarına söylediği açıktır.

… Türklere ait toprakları terazinin bir kefesine diğer kefeye de altın koyunuz, altın ağır bile olsa toprakları satın alamaz.” dediğini tarihler yazar ama biz halen bile bilemedik.

Artık devletler için Kıbrıs bunalımı ve de Barış Harekâtı gündem olmaya başlatılmıştı. Dahası EOKA Tedhişçisi Nikos Samson’un Rum Millî Muhafız Teşkilatı ile birlikte göstermelik bir darbe düzenleyerek Makarios’u devirmesi ve hatta geçici olsa da Kıbrıs Elen Cumhuriyeti bayrağını asması yaşanmıştı.

Türkiye’ye artık varolan Garantörlük hakkı görevi için düşünülme paktları kendiliğinden doğmuş oluyordu. 1968 Mart ayı içinde başlatılan toplumlararası görüşme sırasında Başbakan Süleyman Demirel’di. Türkiye devleti tezinde Federasyon şeklinde değişikler sundu. Yeni politika Bblge muhtariyeti (bağımsızlığı) esasına dayanan ve UNİTER DEVLET adı verilen bir tür kanton sistem olarak çıkarılmıştı.Tek bir Kıbrıs devletinin içerisinde her toplumun kendi iç işlerini düzenlemesi öngörülmekteydi.

Önceki köşe yazımızda söylediğim gibi, asırlardır dünyanın asıl merkezi saydıkları ve İngiliz Prof. John McKirder’in yazdığı Kara Hâkimiyeti teorisindeki kayıtlarda, üç kıtanın birleşme bölgesel ona ve Orta Doğu, Anadolu kulvarının denge yeriydi Kıbrıs.

Kaynaklar: Cumhuriyet Tarihi, Ferit Erden Boray, cilt 5, s. 420

Kıbrıs Adası, Ana Britannica ansiklopedisi, c. 13, s. 242

Türkiye Güvenlik Stratejisi, Nurullah Aydın

Devamı 28 Temmuz 2023’te Kıbrıs’a Türk Harekat Ordusu…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları