Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

İnsanları eğitmek taşı yontmaktan daha zordur…

Değerli okuyucularım, milletlerin tam bir birliktelik ve kitleleşme konumundan da başlayarak Dünya tarihlerinde tescillenmiş bağımsız devlet olmaları önemlidir, kuşkusuz. Ancak bütün bu değişimler aşamasında şuur’un yapısında bir unsur olarak kabul edilen kutsal ya da kutsalın tecrübesi olarak tanımlanan Din evrensel bir fenomen olmuştur.

Bu temel bakış açısından bakılınca tarih boyunca Asya merkezli Türk ya da TÖRK kavmi de bu mantalite içinde grupsal, kitlesel hallerde aynı düşünce ve fikir hayatına sahip olan kitlesel olarak teşkilatçılık, hoşgörü ve bulundukları iklim ve coğrafi şartlara uyup hâkim oldukları bölgelerde birer Siyasi istikrar olma özelliğini taşıyan temelleri oturttular.

Peki 12 asır önceleri ne olmuştu?

Bazı atasözleri vardır, derler ki: “… Mert düşmanlar, kalleş bir dosttan daha iyidir. Üstelikte yenilerini almadan eskiyen pabuçlarını atanlar ise tamamen çıplak ayaklarıyla kalmış olurlar…”

Değerli okuyucularım, ben sizlerle üç yılı geçmiş süredir, sürekli yazdığım daha çok tarihlerimizden de belgelere dayalı anlatımlarımda bunları çok söyledim. Özetleyecek olursak, geçen ay çıkmış köşe yazımda “Kıbrıs Çıkarmasını” peş peşe vermiştim. Oysa en azından yakın tarihimizde yaşanmış büyük Kıbrıs savaşları sadece 7 ay başbakanlık yapmış, ECEVİT’ten bahis açıp birkaç sayfada bitirivermişiz. Oysa bu hareketin 1964’ten 1979’a kadar sürdüğü nedense unutturuldu.

Bir başka örnek, tamamen hamaset ve kahramanlık öyküleriyle kısaltılmış 1071 Malazgirt ve Alparslan’ı anlatıp Selçuklu tarihini ise hiçbir zaman öğretmediler. Oysa bahsi geçen bu devlet 3,5 asır var olmuş, imparatorlukta. Neden topu topu 17 yıl hükümdar olmuş bir handan ibaretti. Halen anlayabilmiş de değiliz.

En azından Türk kavminin geçmiş tarihlerini anlatırken öncelikli olarak İSLAMİYET’le başlamış olduğu sav tamamen yanlıştır. Hatta bunu savunanlara göre de “Müslüman olmayanın Türk olmayacağı savı var.” Oysa bütün dünya tarihleri Türk kavminden bahsederken, milattan önceki asırlardan başlatmışlardır. Kuşkusuz kabul edilen şekliyle daha çok gezginci kavim olan Asya Merkezli Türk halklarının M. Ö. Hunlar ile başlatılıp, Göktürkler ve Uygurlar ile devamı var.

Ancak bu alışılmış Yaylak-kışlak, gruplaşmış aşiretten kabileye ve öncelikli bütünleşme için Kandaş (Karındaş) olmuş, sonra birliktelik sonucu devletleşmeleri var. İlk bütünleşmenin Hazar bölgesinde Harzemşahlar ve Gaznelilerin devamında güneydeki bütünleşmeyi sağlayan Karahanlılar, Oğuz Türklerinin bugünkü, Horasan güneyinde, şimdiki Pakistan bölgesi merkezli oluşumlarında yaşadıkları bozkır uygarlığına Hint ve Çin medeniyetini katarak, Arapların yayılma aşamasıyla birlikte İslamiyet ile tanıştılar.

Bilinen şekliyle Saltuk Buğra Han’ın bu kez devletinde halk için resmî dini İslamiyet denilmişti. Dinci mantıklara göre bu tarih M.S. 10. Asırda başlar. İşte bu tarihten itibaren artık kitlelerin bağımsız devlet oluşumunda asıl sayılan ateş gücü veya da askerî güç olan orduların ciddi konumlarda kuruluşu da başlar.

Devletleşme ve eyalet sistemi

Evet bilinen Dünya tarihlerinde ilk kez oldukça geniş topraklar üzerinde hâkimiyet kurabilmek için hem savaş yeteneği güçlü ordularının ve hem de devleti yönetebilecek kabiliyetteki (Batılıların kral, Doğunun Türklerdeki adıyla) “Hanlarına, Yabgularına (general) ihtiyaçtır.”

10. yüzyıl sonlarında kuzeydeki Hazar devletinin ordusunda komutan düzeyinde Yabgu olan SELÇUK Beyin Oğuzlar’ın Kınık boyundan olan halkı için kendilerinin bu bağdan ayrılıp bağımsız bir yöre devletinin ilk çıkışını nedense hiç yazmadılar tarihlerimizde.

Tarih kayıtlarına göre M. S. 11. yüzyılın başında kuzeydeki Hazar ve Gaznelilerden tamamen ayrılmış olan Selçuk Bey’in Siriderya Irmağı’nın sol tarafındaki, (Seyhun Nehri) CENT kentine gelerek ilk defa kendi halk ileri gelenleriyle yöneteceği bağımsız devletti.

Genel olarak o ve yakınlarının hedefleri neydi? Aslen onlar gibi Horasan güneyindeki yine Oğuzlardan olan Karahanlılar ile ilişkilerini sürdürmekteydiler. İşte bu aşamada ilk kez onlardan esinlenerek İSLAMİYET duygusunun kendi aralarında yayılışı başlatılmıştır.

Kabul edilmelidir ki, İslam aslında dengedir ve İslam aslında da ahenktir. Böylece dengenin ve de ahengin yakalanması için müşterek kullanılan dil ile bağların kayıtlara kitaplara geçirilmesi gerekir. İşte bu tarihten itibaren kendisinin ve tebaasının aslen asırlardır devam ettirdikleri Şamanlığa bağımlı, bazılarının sürdürdükleri Nasturi, Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Manicilik gibi kesin yazılı olmayan inançlardan değişimi olacaktı.

Artık, kitlesel olarak oldukça kalabalık küçük çaptaki devlet konumuna yönlenmekteydiler. M.S. 1012 yılında yöredeki savaşlar sırasında Selçuk Bey ölünce oğullarından ARSLAN YABGU hükümdar olmuştu. Bu durumda Selçuk Bey’in öteki oğulları YUSUF ve MUSA Bey ile bir başka savaş sırasında ölmüş olan diğer oğlu MİKAEL de biliniyordu.

Selçuk oğlu Mikael’in savaşlarda komutanlıklar da yapmakta olan öteki oğulları TUĞRUL ve ÇAĞRI beyler de Devletin bütünleşmesinde etkili görevlere gelmekte gecikmez. Onlar meselenin başında Arslan Yabgu beyin hâkimiyet biçimini şeklen tanımışlarsa da, eski Orta Asya’dan devam etmekte olan Türk geleneklerine göre her biri kendilerine bağımlı kalmış Türk beyleri ve kabilelerini fazla gecikmeden MAVERAÜNNEHİR’e yaydılar.

İşte tam bin yıl önce ilk kez Türklerin askerî güçleri ve becerilerinin sonucunda dünyadaki ilk girişim olan SİYASALLAŞMA’nın temellerini attılar. (Tam 100 yıl önce kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasetteki öne çıkanların 21. Yüzyıla girerken kendilerince farklı bir Siyasal İslamcılık teziyle değişim istemesi gibi.)

Başlangıç yıllarında Karahanlı hükümdarı ALİ TİGİN ve Gazneli hükümdarı Mahmut ile görüşüp aralarında anlaşmalar da yapmaktaydılar. (1015) İşte bu durumlarda Arslan Yabgu’nun yayılmasına tahammül edememişlerdi artık.

Yedi yıl bu durumda kalırlarken bu durumda hakan Arslan Yabgu’yu bir hile ile Semerkant’a çağıran (1023) Gazneli Mahmut’un işlemine tahammül edemediler. Onu Hindistan’daki Kalinlar kalesine hapsettiler. Yedi yıl sonra burada ölünce artık Türkmen halklarının yönetecekleri lider konumunda hakanları kalmamış gibiydi.

İşte bu aşamada Selçuk Bey’in torunları olan TUĞRUL ve ÇAĞRI Beyler, askerî kuvvetleriyle birlikte 1035’te Horasan’a girip Haziran ayında karşılarına çıkan Gazneli ordusunu tamamen yenmeyi başardılar. Daha sonra Gazneli Hükümdarı olan oğlu Mesut’tan üç adet fergatnamede almışlardı. Birisi Ferave de Musa Yabgu, diğeri DEHİSTAN adıyla Çağrı Bey’in, ötekisi ise NESA ünvanıyla Tuğrul Bey’in bölgelerindeki hâkimiyetlerine tam yetkileri verilmiş oluyordu. İşte tarihte ilk kez Eyalet sisteminin adımları da böylece atılmış oluyordu.

Ancak bu bölgesel girişimlerin devamında ise Gazneli hakanı bölgesindeki Belh ve Sisan şehirlerine ordu gücünü yollayıp saldırmıştı. Bu durumda onların Horasan’dan tamamen çıkmalarını da istemekte olup bu sefer buna hazır olan Selçuklu süvari kuvvetleri onları da 1038’de ikinci kez yenilgiye uğratmış oldular.

İşte bu tarihten itibaren artık Selçukların Horasan bölgelerinin tek hâkimi oldukları dönemlerine giriliyordu. Artık bu oldukça geniş coğrafyalardaki toprak üzerindeki hâkimiyetlerini aralarında bölüşerek, paylaşarak bu durumda Çağrı Bey’in MERH kentini, Musa Yabgu Bey’in (Arslan Yabgu’nun oğlu) SERHAS kentini, Tuğrul beyin ise NİŞABUR’u almasıyla birlikte geniş alanlar içinde resmen Selçuklu devletini kurmuş oldular.

Nitekim 1039 kışında tahta çıkan Tuğrul Bey beklemeden devletin kısa sürede örgütlemesini de sağlamakta gecikmeyecektir. İşte yukarıda bahsetmiş olduğum gibi Dünya tarihindeki tek yasal EYALET düzeninin Oğuzların Kınık boyu Türklerinden olan Selçuklular tarafından temellerinin atıldığını hiç yazmadı tarihlerimiz.

Aslında bu Eyalet sisteminin Selçukluların devamı olan Osmanlılar döneminde de aynen 19. yüz yıllarına kadar aynen uygulandığını bile yazmamışlardır. Üstelik o asırlarda İslamiyet açısından en etkin güç konumunda olan Abbasilerin Halifesi tarafından artık Tuğrul Bey için camilerde fetvalar verilmişti. Fetvada “… Horasan Hâkimi Tuğrul, Türklerin ve de İslam halklarının yetkili hâkimidir, başıdır…” deniyordu.

Bütün bunlardan haber alan Gazne Sultanı Mesut Han acilen bölgeye askerlerini yolladı. 32 bin kişilik tümeniyle girişim başlatılmıştı. Önceleri bölgedeki Nişabur’a girmişler ise de önlerine çıkanların başında komutan olarak Tuğrul ve Çağrı beyler bulunmadığından çabuk dağılmışlardı Türkmen kuvvetleri. Fakat ertesi yıl toplanan Selçuklu süvarisi iki tümenleri Gazneli ordusunun bölgeye intikalinde de kullanacakları yolları onlara karşı engellemeye başlamışlardı. Nihayet 22-23 Mayıs 1040 günü karşılaşan hem de iki Türk ordu askerlerinin çalışmaları olacaktı.

Gaznelilerin toplam 95 bin kişilik ordusuna mukabil Selçukluların ordusu sadece 64 bin kadardı. Fakat geceli gündüzlü çatışmadan DANDANAKAN zaferini Selçuklular kazanarak, hâkimiyeti almış oldular. Savaş sonunda sadece 100 kadar yakınlarıyla alandan kaçabilen hükümdar Sultan Mesut bir ay içinde Hindistan yolundayken kendi adamlarınca öldürüldü. Böylece de Tuğrul Bey bütün coğrafyalarda Selçuklu devletinin ilk hakanı-imparatoru ilan edildi.

Artık dünya tarihinde yaklaşık 3,5 asır sürecek olan Selçuklu Devleti tarihçilere göre de İmparatorluk olarak yazılmaya başlanacaktı. Bunun için de Eyalet beyliklerine Çağrı Bey, Musa Bey, Yusuf Beyin oğlu İbrahim Bey ile Selçuk Bey’den sonraki büyük kurucu hakan Arslan Yabgu’nun oğlu, ağabeyleri sayılan KUTALMIŞ beylere bu geniş topraklarda eyalet beylikleri resmen de tescil edilip yazılı şekilde fermanları verilmiştir.

İşte bu geniş coğrafyalar Kuzeydeki Harezm bölgesinden Batı’daki İran’dan Bizans sınırlarına kadar hatta daha ilerideki Hasankale ve Erzurum’a kadar yayılmış toprakların hâkimiyeti 1050’de başlamıştı. Bu arada bölgede hâkimiyet kuran ve Gence’yi kuşatmış olan Kutalmış sorunu çıkmıştı. Çünkü burası resmiyette Bizans topraklarındaydı. Tuğrul Bey ise acilen Bizans valisince Tebriz’e çağrılmaktaydı. İşte bu durum ilk kez Bizanslılar ile Selçukların arasında sancılı uluslararası ilişkili yılların başlangıcı olacaktır.

Yarınki konumuz: 1071 Malazgirt, Alparslan ve Süleyman Şah meselesinin yanlış anlatımı.

Kaynaklar:

• BİLİNMEYEN TARİH VE TÜRKLER, Ferit Erden Boray, 1. Ciltten.

TARİH KAVİMLERİ VE DEVLETLERİ, Akdes N. Kurat.

TÜRK BUDUN BİLİMİ, Prof. Harun Güngör.

TÜRK MEDENİYET TARİHİ, Ziya Gökalp, 1976, İstanbul.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları