Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Her 50 yılda bir titreşim ve değişimler tesadüf mü?

Değerli okuyucularım, yaşanmış asırlar boyunca insanların, milletleşip devletleşme aşamasında çok ciddi hedefler düşünülmelidir. 19. yüzyıl ünlü düşünürlerinden olan Jan ANSPORT der ki:

"… İleri gidin, geri değil, ne gerekiyor ise onu yapın. Öteki insanları ya da topluma genel açıdan da bakıp gerçeği anlamadan, sıçrayamazsınız…"

Kabul edilmiştir ki, hem doğulu olsun, batılı olsan dini, dili, örfü (atasal töreleri) ne olursa olsun halen açıklıkla devam ettirilmekte olan devletlerin yönetimlerindeki kabul edilmiş sistem bütün açıklığıyla MONARŞİ idi.

18. asra kadar dünya tarihinin son ve en büyük imparatorluğu kabul edilmiş Osmanlı-Türk İmparatorluğu devleti öncelikli sayılmaktaydı. Evet hem doğuda ve hem de batıda hâkim unsur konumunda iken, Osmanlı devletinin aslında devlet yönetimi hangi konumlardaydı?

18. yüzyıl ikinci yarısından itibaren artık var olan büyük şehirlerde insanların giderek farklılaşıp aydınlanmaya başlandığı yılları da yaşamaktaydılar. Biraz eski yıllara gidersek 30 Ekim 1757''de tahta çıkan Osmanlı padişahı III. Mustafa''yı hatırlayalım.

Dönemin ünlü Sadrazamı oldukça tahsilli ve de bilim adamı, aruz şairi olan Koca Ragıp Paşa''yı doğal şekilde saraya çağırıp sohbet ederler. Padişahın sorularını notlar alıp iyi takip eden paşanın cevabı:

"… Yıkılabdır bu cihan, sorma ki birden düzele,

Devlet-i Cehni deniverdi kamu müptezele,

Şimdi ebvab-ı saadette gezen her herzele,

İşimiz kaldı heman merhameti lekyezel''e…"

Değerli Divan şairi bu edibin Aruz vezni ile yazdıklarının açıklanmasına bakalım, der ki:

"… Ehliyetsiz ve riyakatsiz, cahil, mağrur ve haris müesseseleriyle (kurumları) devlet teşkilatını keçelenmiş örümcek ağları gibi sarmıştır. Bunun içinde sultanım büyük ümitlere düşmeyiniz…

Oysa Sulhu (barışı) dikkatle koruyalım ve elden geldiği kadar çalışalım" diyordu. İşte bu oldukça veciz (seçilmiş) cevabı olan padişahın çok büyük değer verdiği ve derin tecrübelere sahip Sadrazam Koca Ragıp paşanın bu sözlerin birçok şeyler anlayıp cevaplar:

"… Mevcut ahengi bozar isek, korkarım ki eski düzeni de veremez hale geliriz…" demişti. Nitekim böylece çok sık devam eden divan toplantıların uyguladıkları sonucunda ortaya çıkan değerlendirmesi ise şuydu:

"… Al-i Osman Devleti tırnakları kopuk, ihtiyar bir aslandır… Bu sebeple de düşmanlarına yaklaşmamalıdır ki, pençeleri meydana çıkmasın…" diyerek bunu bütün çıplaklığıyla daha nezih anlatılmazdı. İşte 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki devletimizi Siyasal Dincilik sistemi ile yönetenlerin oluşturdukları konum aynen budur sanki tarihin tekrarı gibi…

Dünyada ve Osmanlı''da geçen 120 yıl

Yazılan tarihlere göre başlatılan Avrupa''daki 1789 Fransız İhtilali, artık halkların kitleselleşen ve düşünce, fikir kavramlarında yenilikleri başlatmıştı. Yansıma ve fikirsel kutuplaşmaların ise doğuya yayılımı elbet kısmen de olsa yavaş yavaş yürümekteydi, elbette.

Batıdan doğuya bu klasik yaklaşımlara uygulamada isabetli olarak "Devletin idari yapısında" bu kez REFORMLAR gerektiğini anlayan Sultan III. Selim handı. İlk etapta "Meşveret (danışma meclisleri)" hayata geçirilmesi gereğini düşünen ilk padişah olmuştur.

Siyasetçilerimizin günümüzdeki tanımıyla ilk kez "Millî Güvenlik Konseyi"nin örnek başlangıcıydı: Bu konuda Divan toplantısındaki sözleri ilginçtir:

"… Halktan hicap duyuyorum (utanıyorum) aleme de maskara olduk. Halk ise adama ne der ki? Artık yetişir ne yapacaksanız yapın… Dahası senden oldu, benden oldu neyül (diyerek) birbiriniz ile ihtilaf etmeyiniz ki, kabahatin başı o olur…"

Artık devletin halkın tam olarak beceriksizlerinin adını koymuş oluyordu.

İşte bu dönemlerde III. Selim''in padişahlığında kazanım, "meşveret usulünün" yeniden canlandırılıp açık şekilde kurumlaştırılmasının ilk başlangıcıdır. Burada ise artık düşünceler serbestçe ileri sürülebilmekte ve sorunlar eni konu tartışılabilmektedir.

Sonuçta ortaya çıkan reform kararlarının başlangıçları özetçe şöyledir. Ayanların eskiden olduğu gibi seçimle işbaşına gelmeleri - Şehir kethüdalarının (yöneticilerinin) de halk tarafından seçilmesi - Halkın şimdiye kadar alınan resimlerinin (vergilerinin) sınırlanması.

Devleti ayakta tutan askerî ordu gücünün ise yenilik tanımıyla "Nizam-ı Cedid" ordu kuvvetinin yeni ve çağdaş yöntemlerle kurulmaya başlanmasıydı. Ne var ki devlet kadrolarının çürümüşlüğü, başta olmak üzere öne çıkan pekçok bürokratik engellerin düzenlenmesi.

Sened-i İttifak yasası

III. Selim''in ıslahat hareketleri başlangıç döneminde istenildiği gibi başarısız olmuşsa da, (29 Mayıs 1807) daha sonra ölmesini takiben, yerine gelen Sultan II. Mahmut''un tahta çıkması döneminde (28 Temmuz 1808) Anayasa hukuku açısından ilk atılım olan Sened-i İttifak resmen imzalanarak yayınlanması oldu.

Böylece artık Sultan II. Mahmut döneminde cesaretle başlatılan reform hareketlerinin başında, Sened-i İttifak''tan sonra alışılmış ve de yanlış saptırılmış olan Yeniçeri ocağının resmen kaldırılması artık, ordu dağınıklığının açık biçimlerde çağdaş olmaya başlaması demektir.

Açık bir biçimde kabul edilmelidir ki, Avrupa''daki ciddi şekilde başlatılan reform hareketlerinin tam olarak doğuya, Osmanlı''ya yansıtılması belgeler önünde Sultan II. Mahmut döneminde uygulanmaya başlatılmıştı.

Üstelik bu dönemde devlet için "yönetici tabaka"nın sosyal kökenleri açısından değişime uğramıştır. Sadrazamlık (başvekillik) makamına ve diğer mevkilere sarayda yetişen köleler ya da devşirmeler değil, halk arasından liyakatle seçilmiş, yetişmiş, yabancı dil bilen ve de eğitimli, özgür kişiler gelmeye başlatılmıştır.

Batı dünyası Amerikan ve Fransız devrimlerinden sonra Anayasacılığın birinci dalgası denilen bazı fikirsel yayılmaları başlatmış oluyordu. Ancak Osmanlılarda ise 1837''de Hariciye Vekili olarak yurda dönen Mustafa Reşit paşa ekibiyle ülkedeki son durumun değişimi için reformların temellerini attı.

Tanzimat Dönemi ve onun başlangıcı Gülhane Hattı Hümayun''un 3 Kasım 1839''da resmen ilan edildi. Aslen yazım olarak bir "İrade-i Seniye" olan Gülhane Hattı Hümayunu biçimsel açıdan hükümdardan gelen tek yanlı işlemdir.

Ancak Gülhane Hattı Hümayunu''nda giriş bölümünde "Sultan bütün düşüncesinin … Mülk (devlet) ve milleti ihya" olduğunu bütün açıklığıyla ilk kez bir padişah olarak açıklar. Böylece Gülhane Hattı Hümayun''da devlet yönetimleriyle ilgili ana eğitim, iktidarın kendi kendisini de sınırlamasıdır.

1856 Islahat Fermanı. Tanzimat döneminde ise Gülhane Hattı Hümayunu''nun uygulanması için bir başka ferman çıkarılarak 1856 tarihli Islahat Fermanı olmuştu. Bu da 1856''daki Paris Konferansında Osmanlıların açıkça Avrupa devletleri ailesine resmen giriş olmuştur.

Böylece Islahat (yenilenme) hareketiyle birlikte yönetimde Yeni ilkeler (hedefler) ve usuller yasallanmış oluyordu. Meclisler-Kanunlaştırma hareketleri-Laikler vb. Böylece Meclis, danışsal, yönetsel ve yargısal görevlerinin yanısıra yasaların oluşturulmasında da söz sahibi haline getirilmiş olmuştur.

DEVAMI YARIN: 1873''ten itibaren 50 Yıllık Değişim…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları