Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Gerçek dışı anlatılan tarih: Yedi düvel bize saldırdı

Dünya tarihinde zaman zaman ülkeler ve kitleler arasında yıllar sürmüş ölümüne savaşlar yaşanmıştır. Ancak biz yüzyıl önceki tarihimizi çok kolaylıkla bilimsel, belgelere dayalı dökümanlardan çabuk uçuklaşıp, asıl sayılan dinsel ve hamaset duygularıyla çok abartılı masallarla özetleyivermişiz.

Oysa dünyanın bilim tarihinde yaşanılanların kayda dökülüp, yazılması için zorunlu şartlar vardır. 800 yıl önce felsefe tarihçisi İbn-i Haldun:

"… Eğer birebir gördüklerini kaydedip kitaplara yazmak için önce olay ya da meselenin sebebi ve sonucu esaslarına dikkat edilmelidir" demişti.

Hem kendimizin geçmiş tarihleri ve hem de varolan tarih kökenli Avrupalı devletlerin en azından 18 ve 19. yüzyıllarına bakıp anlayamaz isek o zaman bizim kendimiz için yazdıklarımızın yarısı yalandır. Kabul edilmelidir ki 20. yüzyıl başlarına kadar hemen tüm dünya devletlerinin yönetim biçimleri Monarşi değil miydi?

Altı asrı geçiren Osmanlı-Türk imparatorluğu aynen monarşi ile padişahlar tarafından yönetilmiyor muydu? 18. yüzyılı başlatılıp 19. yüzyılda zirvelere tırmanmakta olan Avrupalı devletlerin şartları sömürgecilik devamı sanayi devrimi ve kapitalizm yaratılmamış mıydı? Bütün bu bilinen gerçekler varken, birdenbire 1914'de başlatılıp 1. ve 2. Dünya harpleri için yazıt biçimde bizim tarihlerimizde, "Yedi düvel bize saldırmıştı" dedik.

 

BİRİNCİ DÜNYA HARBİNİN SEBEPLERİ

 

Hanedanlar artık verimsiz çiçekler üretmeye başlamışlardı. Herşey üstünde düşünmeye alıştırın kendinizi, yoksa söylendiği gibi değil, 19. yüzyıl bitip 20. yüzyıla girilirken asırlardır süre gelen son Osmanlı-Türk imparatorluğunu  hiç öğrenmemiştik.

Peki köşe yazımızın konusu olan tarihin en büyük 1. Dünya harbindeki sebebleri de anlamamıştık. Oysa 19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren Avrupalı Hıristiyan devletler milli hedefleri haline gelmiş sömürgecilik ve parasal ekonominin sanayileşmesini yaşıyorlardı.

19. yüzyıl son çeyreğinden itibaren bu kez sömürüden gelen parasal kaynaklarını, bu kez sanayileşmeye döndüren ilk imparatorluk İngiltere olmuştu. Aynı sanayileşmeyi hedefleyen Fransa'yı takip eden doğudaki Çar Rusyası birliktelik hedeflerinde birleşeceklerdi.

Öte yandan eskiden kalan Avusturya-Macaristan'la birliktelik kuran Almanya ve Von Bismark sonrası artık onlarında aşırı hedeflerde birleşmelerini getirdiği yazılmaya başlatılan "Emptolitik/dünya politikası/ yansımaları" durmaksızın yayılmaktaydı.

Büyüme aşamasında yaşayan milletlerin artık büyük devlet olması halinde, bu sefer karşıt fikirdeki olan Devletlerle gerekirse büyük savaşlara da girebilirler. Eğer devletlerin mali imkanları yeterince fazlaysa halkları da rahatlıkla yönetebiliyorlarsa, böylesine büyük savaşlar için zorunlu olan Ateş gücü orduları sayıca hazır halde miydiler.

Sanayileşmeleri Harp Sanayisine dönüşmekte olan devletlerin konumu: İngiltere 57 milyon, Rusya 140 milyon, Fransa 38 milyon, karşıt kutuplar: Almanya 45 milyon, Avusturya 25 milyon nüfusa sahipti. Bu sayının ise ölümü hiçe sayarak deneyimli savaşçı olan gençleri nüfusun %10'u kadarıdır.

İkiye ayrılmış kutuplardaki devletler dışında kalmış Osmanlı İmparatorluğunun ise toplam nüfusu 25 milyondur. Ancak bunun içinde Türklerin sayısı sadece 13 milyon. Bu şartlarda harbe girilirse sadece 1,5 milyon savaşçı askerimiz olabilirdi. Bu gerçek belgelerde böyledir.

Osmanlı'da ordu yenilenmesi için önceleri İngiliz daha sonra Alman üst düzey subayların organizasyonu yapılmaktaydı. Ancak devletin üst düzey memurlarının bile  maaşlarını zamanında alamaz oldukları günler vardı.

Trablusgarp savaşı devamında başlamış olan 1-2 Balkan Savaşları da yaşanıyordu. Osmanlı padişahı V. Mehmet Reşat konunun aydınlanması için maliye ya da Maliye Nazırı görevlendirir. Durum tespiti için Padişah 18 Kasım 1911'de Çırağan sarayının arkasındaki Balmumcu muhafız alayının bahçesinde yapılan konağında oturan kızı Sabiha Sultan'ın evinde yemeğe gelir. Havuz kenarındaki bu yemek sırasında kendisini ziyaret eden Sadrazam Mehmet Sait paşa, kendisini durum toplantısı için saraya davet eder. Paşaya:

"Otur hele Sadrazam efendi, ben devletin sıkıntılı olduğunun rapor hazırlanması için Maliye Nazırına görev verdim, neredeyse raporunu alıp gelecektir."

Fazla olmadan Maliye Nazırı gelir ve padişaha:

"Sultanım mali durum çok kötüdür. Memurların dahi maaşlarını 3-4 ayda bir verir hale gelmişiz. Durum pek iyi değil, Sultanım dahası bizim Osmanlı banknot paralarımızı basacak olan Fransa matbaasından beş ay geçti ki, parası ödendiği halde yenileri gelmemiştir," deyince duruma sinirlenen Padişah bu kez:

"Nazır efendi, bu durumda devletimizin yıllar önce olduğu gibi bize paraca yardım eden ve borçlar veren Ermeni, Yahudi, Rum asıllı tefeciler yok mu?"

"Var elbette Sultanım, onlar da Avrupa'daki tüm devletler ile beraber çalışıyorlar. Üstelik Avrupa'daki devlet paraları Sterlin, Frank, İtalyan lireti dahi aldı başını gidiyor, ne yapalım sultanım…"

Sultan Reşat fazla düşünmeden cevaplar:

"Sadrazam ve Nazır efendiler, onların Sterlini var ise bizim Allahımız vardır, altından kalkarız elbet."

(Değerli okuyucularım, işte yaşanmış olan tarihi örneklerden ders alınamaz ise aynen tekrar eder. Döviz fiyatları artarken, devleti yöneten Cumhurbaşkanının demeç verirken dediği: "Onların doları varsa bizim Allahımız var.")

 

*

1912'ye girdiğimizde artık Osmanlının Devlet parası mali imkansızlıkların içinde bocalar durumdaydı. Nitekim Emperyal devletler giderek artan sanayi devriminin gelişimi içinde çok geçmeden kutuplara ayrılıp birbirleriyle büyük bir savaşa gireceğini çok iyi biliyorlardı.

Üstelik bizim tarihlerimizde anlatıldığı gibi durup dururken yedi düvel bize saldırmamıştır. Belgeler ışığında dünya tarihine baktığımızda durum farklıydı.

1914 yılındaki İlan-ı Harpler

- 28 Temmuz'da Avusturya hükümeti Sırbistan'a harp ilanı 1 Ağustos 1914 Almanya Rusya'ya hap ilanı.

- 3 Ağustos Almanya, Fransa'ya harp ilanı

- 4 Ağustos Birleşik Britanya, Almanya'ya harp ilanı

- 4 Ağustos, Almanya, Belçika'ya harp ilanı

- 6 Ağustos, Avusturya, Rusya'ya harp ilanı

- 8 Ağustos, Karadağ, Avusturya'ya harp ilanı

- 9 Ağustos, Sırbistan, Almanya'ya harp ilanı

- 13 Ağustos Fransa'nın Avusturya'ya harp ilanı

- 13 Ağustos, Britanya, Avusturya'ya harp ilanı

- 23 Ağustos Japonya'nın, Almanya'ya harp ilanı

- 28 Ağustos 1914 Avusturya'nın Belçika'ya harp ilanı

Değerli okuyucularım, işte gerçek belgelerde 1. Dünya harbi devletlerin resmen birbirine harp ilanı ile başlatılmıştır. Bütün bu savaş kararlarının hemen hiçbirisinde Osmanlı İmparatorluğu Devletine karşı alınmış bir harp kararı yoktur.

Kabul edilmelidir ki 19. yüzyıl başından itibaren bütün dünya devletlerinin diplomatik ilişkiler içinde zaman zaman yaptıkları görüşmelerde alınmış olan prensip kararında durup dururken kimse kimseye harp ilan etmek yetkisinde değildir.

Değerli okuyucularım, şimdi soracaksınız peki durup dururken bu uluslararası harbin içine nasıl girdik ya da bizi kimler arkamızdan ittirdi? Cevabını isterseniz bize bir 10 yıldır Türkiye olarak bizim Ortadoğu'daki harplere, çatışmalara da nasıl girdiğimizi anlarsanız, cevabı da vardır.

 

İTİLAF VE İTTİFAK DEVLETLERİ

Sömürgecilikten Emperyale dönüşen Avrupalı Hıristiyan devletler kesin şekilde birbirlerine tam üstünlük kazanabilmek için savaş sonucu galip ama adına kitlesel savaşlara girmekteydiler. Ne kadar süreceği belli olmayan bu büyük savaşta tarafsız olmak imkanı da yoktur. Devleti yönetenlerin bu durumda hangi tarafa geçeceğini çok iyi planlamaları gerekir. Fakat diplomasi ve devlet bilgileri buna yeterli değildi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları