Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Ey Şeyh Said diyerek öne çıkaran HÜDA PAR ve AKP

ferit-kapak.png

Değerli okuyucularım, 82 yaşıma geldim, en azından üç çeyrek asır yaşadığımız 100. Yılını gördüğümüz Cumhuriyeti hemen hiçbir zamanında, kuruluş dönemlerindeki Şeyh Said ve benzeri iç isyanlardan fazlaca bahsedilmemiştir.

Üstelik Türkiye Cumhuriyeti devletini halkın seçimleriyle gelmiş iktidardaki hükümetler, dahası tam yetkili kendisini Milliyetçi olduğunda ısrarlı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, durup dururken Şeyh Said’in tanımlaması sırasında doğrudan kurucu lider Atatürk’ü suçlamasına neden herhangi bir serzenişte bulunmadılar.

Gelin Halife Hazreti Ali’ye kadar gidelim:

“… Şahsıma kötülük eden bir düşmanı affederim. Lakin vatanımıza ve de milletimize kötülük edip de onu zalim sayan bir kimseyi asla affetmem” demişti. Yahu siz hani Müslümandınız? Asıl olan din ve halifelerdi, ne oldu?

Köşe yazımızın konusunu anlayabilmek için önce kendimize soralım, bu tanımlamalar ve halkın kutuplaşmaları ne zaman hangi dönemlerde başlatılmıştı. Evet bu konu aydınlanma çağıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu Devleti topraklarında da, Tanzimatla beraber getirilmiştir.

1- Osmancılık, 2- Jön Türklük ya da Türkçülük, 3- Kürtçülük, ırkçılık, 4- Dincilik ve Şeriat meselesi. Bütün ülkelerdeki gibi, yakın tarihlerini belgelere dayalı bilmeden, bugün olanları doğru ya da yanlış anlamak da mümkün değildir.

Kabul edilmelidir ki Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğusunu asırlardan beri, aslen İç Asya merkezli kökenlerden gelen insanlar tarafından sahiplenildi. Zaman zaman yöresel ya da bölgesel olarak da kutuplaşmalar, hatta ayrılıp, bağımsızlıklar dahi pek çok olmuştur. Ne yazıktır ki bütün asırlardır böyle oluşumları bütün dünya bilir de biz pek de bilmedik ya da bilmek mi istemedik, hiç anlamış değilim.

Oysa kabul edilmelidir ki Dil’i, Din’i, Atasal töreleri, örf ve adetleri asırlardan beri hem de hiçbir şekilde değişmemiş, süregelmiş aynı halklardandık. Ancak, özellikle 19. Yüzyıldan itibaren bu halkların bu kez bazen “Ekalliyet” bazen de “Azınlıklar” gibi tanımlaması oldu.

İşte gösterilen öncelikli bu tabelalara açıkça bu başlığı atanlara sormak gerekir. Mutlaka onlar yukarıda bahsettiğim, dört kutuptan birisidirler, değişmezler. Yani 20. Yüzyıldaki kestirme adıyla da onlara bu defa da sadece üçe bölüp, 1- Aşiretçilerdirler, 2- Emperyalizmin Türkiye ajanıdırlar, 3- Demokrasiden uzak Şeriatçılardır.

Bernard Shaw: “… Her şeyin üstünde düşünmeye alıştırın kendinizi… Ama gerçekleri olduğu gibi düşünün detaylarına kadar. Yoksa bu meseleler ise hiç de söylendiği gibi değildir…” diyordu, bugünkü gibi

1925 Şeyh Said isyanına girmeden coğrafyadaki sebep-sonuçları

Gelin oldukça özet biçimde 19. Yüzyıl ikinci yarısından itibaren aydınlanmamıza bakalım. Ancak aydınların bir yanda halka doğru, yeniliğin de halka gitmesi gerekir. Öte yandan da halkın millî kültür ve de değerlerinin alınmasının sürecini kuşkusuz zaman içinde hazırlayabileceklerdir.

Tanzimat döneminden hiç bahsetmeye gerek yoktur, çünkü 19. Asır zaten bütün Hristiyan dünyaları için karmaşaydı, gelişmelerdi, yeniliklerdi Osmanlı’da da. Konumuzun meselesi şeklen ya da tanımlamalar olarak da bakıldığında Miladi 13 Nisan 1909 dönemindeki bilinen II. Meşrutiyet olmuştur. Nitekim Meşrutiyetin tekrar kabulünden sonra bu kez de devletin eleştiri oklarının önü de açılmış oldu. Batılılaşmış sanılan Avrupa’da ise fikirsel olarak öne de çıkan düşünceler mevcuttu. Natüralist-Materyalist-Ateist-Sosyalist ya da Anarşistler gibi.

İşte böylece Osmanlı İmparatorluğu Devletinin başkentinde öne çıkan aydınların fikirsel olarak aralarında pek de belli olmayan düşünceleri de zamanla kutuplaşmayı getirdi. Geçmişi reddetmek -Batılı çağına koşmak- ya da ona tam olarak ayak uydurmak gibi fikirler de gruplaşmayı getirdi.

Aslına bakılırsa bunların çoğu daha sonraları tamamen kapatılmış ya da değişmiş, öğrenci azınlıklar olan gençliğe endeksli derneklerdi (ya da cemiyetler).

1- ARAP öğrencilerin açtıkları / El-İbnül Arabi, El-Müntebi Edebi derneği vb.

2- RUM öğrencilerin açtıkları: Pontus Derneği ile Terakki Perver Rum Kulübü vb.

3- KÜRT ÖĞRENCİLERİN açtıkları Kürt Teali Cemiyeti ve Hari Cemiyeti (ya da derneği) vb. mecuttu.

4- ERMENİ öğrencilerin açtıkları: Hınçak-Taşnak ve Almanak adlı dernekler (cemiyetler) gizli ya da açık. (Almanak halen gazete olarak devam etmektedir.)

5- LAZ öğrencilerin açtıkları, Laz Teamülü Millî Cemiyet.

Konumuzdaki gibi, 1908’lerin yarattığı başkent İstanbul’daki sosyal imkanlardan rahatlıkla faydalanan doğu ve güneydoğu kökenli halkların aydınları olmuştu. İşte bu dönemlerde öne çıkan tanımlamaların içindedir. KÜRTÇÜLÜK tanımı albeni bulmaya başlamış oldu.

Böylece de zaman içinde şimdiye kadar yaklaşık 22 ayrı milletin birleştiği Osmanlı İmparatorluğu devleti eğer dağılım, parçalanmalara dönüşecek olursa, o zaman şimdiden bunun için gizlice, gerekirse militanlar gibi şartları hazırlayacak oluşumların da planlanması gerekecekti, elbetteki. Fakat bütün bu gelişmelerin ise mevcut Osmanlı İmparatorluğu devletinin İstihbaratından tamamen uzak olarak oluşması gerekmekteydi.

Üstelik güney ve doğudaki etkin olan köylü halkın yönetiminde aşiret reisleri ve ağalar vardı. O zaman bunlardan dolaylı şekilde mali yardımlarında elde edilmesi gerekmekteydi elbette. Artık onlarda çok gecikmeden fikirsel olarak iki ayrı grup oldular.

1. GRUP: Kürt milliyetçiliğini savunanlar olarak ortaya çıktılar. Özellikle de etkili olabilmek içinde halkın mevcut dini duygularını kolaylıkla istismar ederek rahatça yandaş ve mali imkânlar bulacaklardı.

2. GRUP: 19. Yüzyıl ikinci yarısından itibaren Osmanlı’ya Batı toplumlarından gelen medeniyet rüzgârlarının çok etkili oluşuyla birlikte Batılılaşmayı sevenler gruplaşmaya başladılar. Bu arada alabildiğine yaydırılan Marksist-Leninist ve Maoist, Faşist vb. fikirlere sevecence baktılar.

İşte bu sözde aydınlanma dönemlerinde gruplar olarak doğuya yansıtılmasıyla birlikte 1908-1918’e kadar zaman zaman yöresel çıkışları da olmaktaydı. İstanbul’da Mehmet Şükrü Sekban ile Ömer Cezmi vb.’leri gizlice faaliyetlerini sürdürmekteydiler.

Bu arada gizlice üç aylık bastırılan dergi Heviaeta Kürt ve Pejdeki adlı dergi ile gruplaştırılan Hevi cemiyetinin faaliyetleri sürdürülmekteydi elbette. Onların arasında doğulu zengin ailelelerden olan Bedirhanlı Hasan, Süleyman, Abdürrezzak, Kamil ve Remo’nun iyi arkadaşlık edip sıkça geceleri toplandıkları olurdu.

1912’den itibaren bölgeye intikal edip kendi imkânlarıyla çeteler kurarak yöresel anarşiyi yaratan onlar olmuştu. Bu arada 1. Dünya Harbi sırasında Rusya’daki isyanların sonucunda Çarlığın devrileceğini anlayanlardan zengin grupların doğudan Türkiye’ye kaçışları yaşanıyordu.

Bunlardan cesaret alan Kürt aşiret reislerinin Şeyh Selim ve Sadettin Ali ile bir araya gelmelerinin ilk atılımlarını yapanlar oldu. Hatta dağılmakta olan Rusya’nın Bitlis’te konsolosluğunu dahi basarak harekete geçince, Osmanlı’nın jandarma taburu tarafından yakalanıp ilk hapse girenler olmuşlardı.

Mondros sonrası zenginler kulübü

1919 günlerinde ocak ayı içinde İstanbul’daki ticaretle zengin Kürt aşiretlerinin yakınları ile kurulan bir kulüp olarak çıkmışlardı, öncelerinde. Bu durumda zaten İstanbul’da Aydınlar-Zenginler ve Ekalliyetlerin birlikte kurdukları dernek veya kulüpler de oldu.

Anadolu’da tarihin değişeceği an, 19 Mayıs 1919 günü Devletin tayin ve kararlarıyla tam yetkiler alıp 9. Ordu Müfettişi Umumisi olarak Samsun’a çıkan General Selanikli Mustafa Kemal Paşa olmuştu. Görevi icabı Anadolu’daki şehirlerde gizli ya da açık birtakım kulüplerde gizli faaliyetler yapıldığı haberini alınca 25 Mayıs 1919’da Diyarbakır Valisi’ne de kendisinde yazılı emri olan Askeri ve mülki yetkiler sebebiyle bir yazı yollamıştı, resmiyette.

“… Bütün milletlerin bekası (devamı) ve istiklalini kurtarmak için birleştiği şu tarihî günlerdeyiz. Bir ecnebi devletin (İngilizler) himayesine girerek ZELİL ve ESİR yaşamayı tercih eden her türlü içtihadın (gelişmenin) ciddi şekilde takip edilmesi gerekir. Bunun ötesinde memleketi tefrikaya (maceraya) düşürecek her nevi dernek ya da cemiyetin dağılması tek vatani ve zaruri bir aciliyettir.

Ve bu arada bahsi geçen yöredeki Kürt Kulübünün hareket tarzı hakkında düşünceleriniz pek muvafık (uygun) görülmüştür, gereğinin uygulanmasına.

9. Ordu Müfettişi Umumisi

1. Ferik Mustafa Kemal (Tümgeneral)

Evet tarihlerimizde pek yazılmayan, çünkü bir türde destan dışı, daha çok resmî belgeler niteliğinde olduğu için zaman zaman yükseltilen, doğudaki KÜRTÇÜLÜK’lerin 110 yıl öncesinin bilinmesini galiba isteyenler yoktur. Değerli okuyucularım, bahsi geçen Şeyh Sait isyanı konusuna gelmeden, temelleri anlamamız gerektiği için bugünkü yazımda özetini sunmaya çalıştım. Yarınki yazı, eksiklerin belgelerle anlatımı olacaktır.

Bertholt Brecht der ki: “…Büyük sıçramayı gerçekleştirmek isteyenler, önce birkaç adım geriye de gitmek zorundadırlar. Bugün yarına da dün ile beslenerek yol alabilecektir…”

Bizim öncelikle 620 yıl sürmüş Osmanlı tarihini, sadece kes-kopyala-yapıştır mantığıyla gören tarihçilerimiz yazageldiler. Dahası da geçtiğimiz yüzyıllık Cumhuriyet dâhisini bile olur olmaz sulandırıp kendilerince yorumlamaktadır. İşte yıllardır sıkıntıları yaşadığımızın 2016’da 8. kitabım KÜRT İSYANLARI’nın Kumsaati yayınlarında üç kez basımı sağlandı. Bütün yaşanmış gerçekleri burada belgeleriyle görebilirsiniz.

Kaynaklar:

  • KÜRT AŞİRET NİZAMI, Ziya Gökalp, Kom yayınları.
  • KÜRT MESELESİ, Mehmet Şükrü Seddan,
  • İSYANLAR, Osmanlı-Cumhuriyet, Ferit Erden Boray
  • TÜRKİYE’DE KÜRTLÜK, Sedilli Vedat, Kom yayınları.
  • TARİH BOYUNCA TÜRK-KÜRT, Edip Yavuz, Vali.
  • KÜRT İSLAM AYAKLANMASI, Uğur Mumcu, 1919-25.

Devamı yarın: ŞEYH SAİD İSYANI…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları