Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Devlete karşı isyan tüm dünyada suçtur

Tarihe anılar, varsayımlar ve üstelik kara gözlükle güneşe bakar gibi; keşke bu durum da olmasaydı... ya da tamamen hatalıydılar... denilerek yaşandığı bilinen katliamlar-soykırımlar için de yazılıverdi tarihlerimizde. Üstelik dahası hiçbir belge, tahlil ve araştırma yapmaksızın...

Türkler Anadolu'ya adım attıkları asırlardan beri/kabul edilir şekliyle bin yılıdır/Batılı ülkelerin gerek duydukça en acımasız saldırılarına maruz kalmış, tartışmasız tek millettir. Gelin bunu yine bir Batılı ünlünün Plana Kaprini'nin kaleminden okuyalım:

"... Dünyada Türk kadar saygı bilir bir kavim yoktur... Türkler'de inzibat (düzen) büyüklere itaat o derecededir ki, bizim papaz, keşişlerin (din adamlarının) sınıfı bile onlardan örnek almalıdır.

Türkler bir türdeki büyük milletin bireyleri gibi yaşarlar ve de en kötü şartlarda olsalar bile her tür yiyeceklerini çekinmeden paylaşırlar..."

Fakat asırlardır Türk toplumu içinde kimlik kaybının dahi yaşandığı dönemler de olmuştur. Ancak Türkler'de sosyoloji geleneğinde, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'ndaki devlet sisteminde Patrial Yönetim (Hanedan-ı Osmani) kendini meydana getiren halkına zaman içinde etki etmeye başlar.

Ancak, devlet yönetiminde kimi asker, kimi sivil yöneticilerin bir kısmının ekalliyet (yabancı soylular) oluşumları katılımları vardı. Böylece de Osmanlıların elitisit, kısmi sınıflar, kendi halkından kendi kültür, inanç ve değerler sisteminden olmayan oluşum vardı. Fakat zaman içinde öne çıkan Burjuvazi sınıfının becerikli-beceriksiz yönetimleri altında süregelmeye başlamıştı, 18.yy.dan itibaren.

Böylece de devletin yönetim bölümlenmesindeki oldukça geniş topraklardaki Eyaletlere ayrılmış olan valilere sorumluluk dağıtılırdı. Bu şartlarda devlet otoritesinin gerektiği gibi tam bir dürüstlük içinde kullanılması sırasında "Yöresel karşı çıkışlar"ın da yaratılması olağanlaşmıştı.

O yaşam dönemlerinde önemli olan, yaşanması zorunlu dönüşümler karşısında bireysel tavırların da ne olacağıdır. İşte 19.yy'la girilirken o yıllardaki Osmanlı devleti İmparatorluğu tarihini, hem yazan ve hem de okuyanlar karşısında yeterli araştırmaları yapmadan, anlamadan anlatmak olmuştur genellikle.

Oysa bilimsel açıdan tarih için asıl olanlar, konulardaki gerçekleri sebep-sonuç mantığı içinde süzebilmek ise esas alınmalıydı. Hatta bugünlere kadar şu ya da bu biçimde süregelmiş yakın tarihin aynen Cumhuriyet içindeyken bile devam ettirilmiş olmasını anlamak daha gerçekçi olacaktır.

Değerli okuyucularım, Antik dönemlerden kalma bir söz vardır; -Post hoc erge pnopterhoc- (bundan sonra, öyleyse bunun yüzünden) denilen bu iki olgu arasında zamansal bir yakınlık varsa, olaylardan ilki ikincisinin de nedeni olarak düşünülürmüş.

Anlaşılıyor ki milletler tarihine baktığımızda kabilesel olarak, köyleşmenin, kentleşmenin ve de yerleşik olmanın motifi olarak şehirler gelişmişti. Bu seferde kitleler arasında sosyalite doğmaya başlar. Kuşkusuz ve de gelişmeleri sağlayanlar bu sefer de yaşamsal zorunluluk olan "Ticaret ve sanayileşme"nin getirdiği Kapitalist zenginlik ile Orta Çağ'dan kalan, kitle kültürü ve sosyal ilişkilerin çoğalmaya başlamasıdır denir, açık tarih belgelerinde.

Dünya ve Osmanlı tarihine baktığımızda /99.yy'la kadar/ henüz yeni türetilen MİLLİYETÇİLİK kavramı bu kez de yeni yeni esmeye başlayan toplumdaki birliktelik şuuru kuşkusuz geliştirilecektir.

Ancak, bilindiği gibi 19.yy'dan itibaren de Avrupa'da başlatılan 'sanayileşme ve aydınlanma'nın dönemleri yaşanırken, toplumun yönetiminde ortaya çıkan yeni tür SİYASAL OTORİTE biçimlerini de neşrettiren hatta yasalaştıran siyasi inançlar türedi.

Aslına bakılacak olursa milliyetçiliğin temel, kavramsal ögesi millî devlet olup da, bu kez devletin siyasal otoritesinin ideal formu olarak çıkar. Buna mukabil kitlelerin muhafazakâr içgüdüleri yeterince bilinmez ise, ortaya çıkan 'halk isyanları'nın tarihi konulardaki gerçeklerini anlayabilmek imkânsızdır.

Coğrafyalarda devam edegelmiş halkların içindeki bu değişiklikleri elde edebilmek için kimi zaman da yöresel şiddet olayları da olduğu gibi kabul edilirdi. Böylece bireylerde var olan gruplaşmalar içinde öldürmelere kadar ulaşan, yangın, cinayet vb.ler de işler hale gelecektir zaman içinde.

Bilinmelidir ki, kişisel çıkar yalnızca bireyin düşüncesi olduğu halde, öne çıkan bu çıkar kitleler için seyrek durumlarda güçlü bir tahrik aracı haline geliverir... İşte bu durumlarda kitleler pek akıllarınca da anlaşılmaz olan çatışmalara, kavgalara hatta savaşlara katılır, belki de bir şekilde avcının avı gibi hipnotize olmuş bir tür çayır kuşu gibi atılırlar.

Aslına bakılırsa konuyu anlayabilmek için de yaşanmış ayrıntılarını çok iyi bilgiyle bilmek gerek. Bu da hemen hemen sonsuz olduğuna göre, bilgileriniz de çoğu kez hep yüzeyseldir ve eksiktir. Çağdaş devlet çoğu kez sanıldığı gibi, sadece değneği ile sürükleyerek koyunlarını güden çoban da değildir.

Temel hatlarıyla özetleyecek olduğum adı geçen isyan, kelime anlamıyla devleti yöneten hükümetlere ve de kamu otoritesine karşı topluca ayaklanma şeklidir. Böylece devleti yönetenler, temsilcilere, sorumlularına karşı gerekirse gruplarca, hatta halkı silah kullanarak ayaklanmaya kışkırtmak, tüm dünyadaki kullanılan hukuk sistemlerinde de devlete karşı isyan suçtur.

Anlaşılmalıdır ki şöyle veya böyle durumlarda ortaya çıkan yöresel kışkırtmalar sonucu ayaklanmalar doğmuş ise buna yol açanlar çıkar. Ya da isyancıları da komuta eden kimseler özellikle 150 yıl öncelerine kadar bütün dünya devletlerinde olmuş ve cezalandırılmıştır.

Günümüzde dünya düzeyinde öne çıkan hâkimiyeti esas almış Emperyal Devletlerin, karşı olduğu devlet topraklarında, kışkırtmak adına tetiklediği ayaklanma biçimlerine, galiba bugün TERÖR demekteyiz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları