Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Devlet yönetiminde karmaşa varsa devletçilik ne demektir?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer son derece sağlam merdivenlerin üzerine oturtulmamış olsaydı belki de bugünleri yaşamamız, bu bağımsız ülkeye sahip olmamız da mümkün olamazdı, kuşkusuz.

98 yıl önce döşenen bu temel merdivenlerin ön sırasındaki taşlara bakınca karşımıza kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk; "Millî ahlakımız, uygar ilkelerle ve hür düşüncelerle arttırılmalıdır. Ancak göz korkutma ilkesine dayanan ahlak bir erdem olmadığı gibi, karşılıklı güvene de uygun değildir.

Hiçbir zaman aklımızdan çıkmamalıdır ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister." sözleri çıkar.

Bilindiği gibi asırlardır süregelmiş ve adına Osmanlı İmparatorluğu denilmiş devletin 19. yy. çeyreğinden 20. yy. ilk çeyreğine gelen döneminde de tamamen yıkılma aşamasına gelmişti. 11 yıl süren ülkeler arası savaşlar sonucu başlayan Kurtuluş Savaşı ve Lozan Antlaşmasıyla yeni bir tam bağımsız devlet kurulmuştu.

Peki, ülkemiz şimdi hangi koşullarda ve bağımsız, hatırı sayılır devlet halinde miyiz? Eğer buna kendimiz cevap vermek durumunda kalırsak, önce de kendimize sorup, etrafımıza bakmalıyız. Tarihe bakalım, 1600 yılında Roma Katolik kilisesinin önce sapkın ilan edip sonra diri diri yaktığı Filozof Giorgidani Bruno; "Tanrı iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrıyı kullanırlar." diyordu. Ne gariptir ki galiba bunu aynen şu saydığımız yıllarda bire bir görmekteyiz.

Bu sebeple dini kullanan dincilere, aslında da Maneviyat Avcıları denirdi asırlar önce. Onların bu  yarattıkları sistemin aslı insanı insana kul etmektir.

O zaman yenilenmek ya da yeniden uyanmak mı gerek. Gelin yüz yıl öncesine bakalım. Bunu da en iyi açıklayan Korkut Boratav, “20. yy. koşullarında az gelişmiş bir ülke için Kapitalist bir gelişmeyi, kalkınmacı ve sanayileşmeci bir yön içinde de gerçekleştirmenin en yaygın yöntemi Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu DEVLETÇİLİK olmuştur." diyordu.

Peki, şu anda ülkemiz eğer çapraşık ve içinden çıkılmaz bir devlet yöntemi boşluğunu yaşıyor ise, sanki 60 yıl öncesine kadar bütün dünya ülkelerinin tartışmasız kabul ettikleri Türkiye'nin devlet yönetiminin nasıl olduğunu öğrenmemiş miyiz?

O zaman gelin yeniden dersimizi okur gibi hep birlikte bakalım. Karşımıza çıkan Devletçilik sanıldığı ve varsayıldığı gibi bir İktisadi Sistem değildi. Ancak gelişmiş aşamalarda bir siyaset sistemi kavramı olan Müdahalecilik (engelleme) ile eş anlamlı görülmelidir.

Oysa farklı bir ifadeyle Devletçilik genel olarak devlet işletmeciliğini de zorunlu bir unsur olarak içeren müdahaleci bir iktisat politikası sayılır. Hatırlanacaktır ki, 1930'larda Türkiye'nin de Siyaset ve İktisat edebiyatında bugünkü anladığımız şekliyle KARMA EKONOMİ terimi ise henüz yerleşmiş değildi.

Elbette ki devlet işletmeciliği ve devlet müdahalesi yoluyla Kapitalist Gelişme yolu ki, kısaca Devletçilik uygulaması belirli biçimde 1932’de başlar. 1940-45 yıllarını devletçilik uygulamalarının nitelendirdiği dönemlerden ayrı olarak ele almak gerekliydi.

Ancak Devletçilik yıllarında gelir dağılımında meydana gelen değişmelere paralel olarak biçimlenen yeni sınıfsal dengeler 1945'lerden sonra iktisadi gelişmenin ulusal niteliklerini yitirmesinde hiç şüphesiz belirleyici de olmamıştır.

Aslına bakılacak olursa, Devletçiliğin hikâyesi bir anlamda da Emperyalizm'in uzun sürede doğan bir fırsatı kullanmıştı. İşte bu hal bağımsız sanayileşmeye yönelme fırsatını Türkiye'nin nasıl ve hangi ölçülerde kullandığını iyi bilmek gerekir. Ki bu şartlar, birçoğu şimdi satılmış olan fabrikalar değil miydi?

Temel anlamıyla baktığımızda Devletçiliğin, Türkiye Cumhuriyetinin millî ekonomi yaratmak, ekonomik kalkınma ve gelişmesini sağlamak amacıyla kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk döneminde başlatıldığı açık.

II. Dünya Harbi dönemlerinde bu alanın kurucusu olduğunun bilincinde olan Siyasal İktidar tarafından İktisadın algılanması son derece kuralcı ve işlevseldir. Nitekim bu görüşe göre İktisadiyat topluma verilecek olan yeni bir hareketliliğin kurallar bütünü olmuştur.

Aslına bakılırsa Millî ve Gayrimillî gibi yoruma açık kurallar başta olmak üzere, önemli olan ise bu kuralların devlet tarafından üretilmesi ve etkinliklerinde denetlenmesidir.

Özetlenecek olursa; "İktisatta Devletçilik siyasette bana kendisini her şeyden evvel bir tür müdafaa vasıtası olarak gösterdi. Böylece yeni zamanın şartlarına dayanacak bir devlet bünyesi kurabilmek için her şeyden evvel Devleti iktibatta (uygulamada) yıpratacak ailelerden kurtarmak lazım gelir." diyordu. Çok partili döneme girildiği 1947 yıllarında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü.

Nitekim 1950'lerde iktidara gelen Demokrat Partinin ifadesini bulan İktisadi Politika ise değişimini o yıllar için LİBERAL DEVLETÇİLİK olarak tanımlayabiliriz, gerçek tarih kayıtlarıyla.

Günümüz Türkiye'sinin ışığında çıkarılacak adı geçen denemeler için Şevket Süreyya şöyle diyordu:

"Bizim için Devletçilik Ordulaşmış millet rejiminin modern şartlar ve zorluluklar altında tecil edilmiş şekliydi. Devletçilik nizamı bir tür ordulaşmış milletin nizamıdır ve bu nizam tarihin bilinmeyen devirlerinden beri bizim milletimizin öz ve kendine has milli nizamıdır diyebiliriz."

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları