Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Asyalı Selçuklular ve Türk boylarıyla Anadolu-Süleyman Şah

Dünya medeniyetinde bin yıl önceleri tarihlerine geçirilirken Asya merkezli Oğuzların, Kınık boyundan olan Selçuklular, ulu-orta anlatılmıştır. Hatta meseleye İslami açıdan bakılacak olursa bu kez karşımıza pek bilinmeyen Hz. Muhammed’e kadar gider.

10. asırda yaşamış olan bilim adamı Ebu Faraç’tan alıntı:

“… Türkler size dokunmadıkça, siz onlara sakın dokunmayın… Ümmetimizin idaresi, sonunda da Türklerin eline geçecektir, bilesiniz…”

Önce çıkan köşe yazımızdaki Selçukluları anlamak için belgelere bakmak gerekir. Onlar Orta Asya’daki KEREVİT ve NAYMAN isimli oldukça kalabalık Türk kabileleriyle beraber asırlardır yaşamaktaydılar, Oğuzların Kınık boyu olarak.

Onların 10. Yüzyıla girilirken, boylarında öne çıkanlara önceleri KAN denirdi, sonra onların yönetimi başarısıyla Kurultaylarında Kağan seçilirdi. Küçük çaptaki bu boyun öne çıkanı olanı DUKAK beyin başarılı ve savaşçı oğlu SELÇUK artık tarihi değiştirecektir.

İslam dünyasında devreye girişlerinin aslında 17 Ocak 1055’te Çağrı Bey oğlu Yakuti, güvenli bir süvari tümeniyle Bağdat’a girerek, bölgede hakimiyeti kurmuş Büveyhi oğulları, sülalesini kaldırmışlardı. 26 Ocak 1058 yılında Bağdat tamamen işgal edilince Selçuklular bu kez hakanları Tuğrul beye halife tarafından taç giydirilmişti.

Malazgirt ve Alparslan’ın zaferi

Bu dönemlerde 70 yaşına kadar yaşayan Tuğrul beyden sonra tahta çıkacak olan Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış beyle yapılan gizli-açık taht kavgaları da oldu. İşte bu taht kavgasını kazanan Çağrı Bey oğlu ALPARSLAN olmuş ve Selçuklu tahtına tam yetkiyle çıkmış oldu. Böylece 1063-1072 dönemlerinde görevi tam olarak alan başarılı, asker, savaşçı bir hakandı artık.

Tahta çıktığının ertesi yılında çok iyi coğrafya planlarını yaparak, 1064 yazı önce Ani Kalesi ile Kars şehri fetih edildikten sonra 1066’da Nişabur’u Ahlat’ı Harran ve Anadolu’nun güneydeki Antalya’yı da işgal etmiş oldu. Bunun ötesinde Selçuklularca kurulmuş olan gezginci, devamlı asker Akıncılarını Anadolu’ya yollamıştı. (İşte tarihlerimizde Balkanlar’da ve Rumeli’de Osmanlı döneminin akıncılarını kuranlar Selçuklardı.) 1069-70 yıllar içinde onların Anadolu’nun batısındaki Denizli taraflarına kadar uzanmaları, bazen dinlenme adına kamp kurmaları elbette Bizans tarafından duyulmaktaydı.

O asırlara kadar Hristiyan milletlerin en büyük ve Roma imparatorluğu devamı olan Doğu Roma ya da BİZANS imparatorlukları devletinin hâkimiyet topraklarıydı buraları. Bunun üzerine eyalet komutanlarından olan, sonradan Bizans kralı olan 4. Romanos Diegenos, artık hiç de beklenmedik şekilde Anatolia topraklarına girmeye çalışan bu Bozkırlı Asyalı kavimleri kovmalıydı.

İşte bu devlet yönetimleri sırasında amcası son hükümdar Tuğrul’un Veziriazamı olan NİZAMÜLMÜLK’ü kendisine baş vezir tayin etmişti. Onun tarihlerde unutturulan büyük üst düzey tahsili ve Buhara’daki üniversite hoca oluşu unutturulmuştur. Kendisinin asırlar önce yazdığı SİYASETNAME kitabının asırlar sonra yabancı dillere çevrilip Avrupa’da siyaset gelişmesinin temellerini attığı açıktı.

Artık 11. Yüzyılın son çeyreğine girilirken tartışmasız biçimde süratle Batı’ya yönelmekte olan Türk kavmi ilerleyip, Hristiyan Bizans imparatorluğu devletinin zorunlu olarak büyük bir meydan savaşı yaşanacaktır. Hatta günümüzde, kendi siyasal dincilik mantığı ile geçmişleri tanımlayanlara göre 1071 Alparslan önceleri tarih değildir. Buna Türk-İslam tarihi kabul ederek diyorlar ki: “Alparslan ile vatan kurtarıldı.” Yahu o yıllarda 1160’lara kadar Anadolu tamamen Roma ya da Bizans toprakları ya da onların vatanıydı…

Batılı harp tarihçilerine göre, Selçuklu hakanı Alparslan’ın adı geçen bölgelerde oldukça yerleşik olarak, askerleri olarak etkili güçlere sahip olmuş birtakım Türkmen kabilelerine avantajlar vermekteydi. Üstelik başlatmış oldukları TIMAR SİSTEMİ mantığıyla onlara topraklarını kullanıp, bunun yanında istenirse hemen savaşa katılacak Tımarlı Sisteminin hazır bulundurulmasını ferman ile bildirmiştir.

(Bu yöntem aynen daha sonraki asırlarda Osmanlı İmparatorluğu devletinde de 18. Asırlara kadar kullanılmıştır.)

26 Ağustos 1071 tarihinde en büyük ve de coğrafyaların tarihini değiştirecek MALAZGİRT OVASI savaşının hamaset dışı gerçeklerini burada yazalım. Bizans tarihlerine göre Doğu Harekâtına 200 bin kişilik, atlı ve yaya ordusuyla gelen Romanos Diegones’ti. O tarihlere kadar çok güçlü görünen Bizans’ın ordusunda tam olarak Narmanlar, Slavlar, Gürcüler, Abhazlar, Ermeniler, Uzlar ve Peçenek Türklerinin de savaşçı beş ila 10 bin arasında katılımları vardı. Onlara da günümüzde paralı askerler denir Amerika’da.

Selçuklu devletindeki ordu güçleri ise 6 tümenlik (72 bin) süvari kuvveti ile 20 bin civarı da yaya piyade askerleri bulunmaktaydı. Askerî açıdan bakılacak olan savaşları anlatırken, öncelikli yapılan destanlaştırılmalar, hamaset ve hikâyeler içinde de: “Yok büyük hakan Alparslan sabah namazını kıldıktan sonra atının kuyruğunu düğümleyerek, ordudaki komutanlara dönüp isteyenler, evlerine, karılarının yanına gitsinler, ben giderim” gibi savaşlarda hiçbir zaman konuşulmayacak cahiliye mantıklar oldu.

Üstelik, bilinen tarihlere göre Alparslan’ın babası henüz Müslümanlığı kabul etmiş de değildir. Bunu henüz yeni yeni Türk düşüncesinde benimsenmeye başlayan dini mantıkla tarihleri yazmak yanlıştır. Bizans’ın ordusunda düzenli olarak ön alanlarda karşı birlikleri, sağ ve sol tarafında paralı askerlerin kuvvetleri konuşlandırıldı. Üstelik bir de Bizans ordusunda sıkı bir koruma grubu oluşturulup kendilerini zırhlarıyla daha çok hareketsiz yapmıştı.

Planlanan meydan savaşı taktiklerine göre önceden durumu çok iyi değerlendiren Başbuğ Alparslan zaten erken saatlerden itibaren beklenmeksizin derhal sağ ve soldan iki süvari tugayları ile hücuma geçer. Bu süvarilerin toplamı da 10 bin savaşçılardı. İşte kendilerinden misli misli kuvvetli düşmana karşı tam bir cesaretle saldırmak, yenilgiyi kabul demekti.

İşte diğer yazılarımda bahsettiğim artık TURAN HAREKÂTI yaşanacaktı. Öğleye doğru ilk saldırıyı yapıp hızla kaçar gibi hareket ederek ovanın üstündeki dağlara yönelen süvarilere karşı imparator artık Bizans’ın kesin kaçamayacağını zannetmeye başladı. Artık savaş zaman içinde tamamen değişimleri de getirecekti. Bizans’ın sağ ve solundaki paralı olan kuvvetleri sözde galip zannederek, saldırarak gider. İşte bu sırada Alparslan’ın sağ kanadındaki 15 bin kişilik süvari tümeni komutanı Çaka Bey ile daha önce planladıkları gibi üç saat sonra karşı saldırıya da geçeceklerdi.

Üstelik Çaka Bey, kaçar gibi giden kendisinin bir tugayının kuşattığı Bizans’ın Peçenek Türklerinden sol cenahındaki üst düzey subayını esir almıştı. Çaka Bey onunla konuşur, aynı dili konuştuklarını gören bu Peçenek subayı, kendilerinin kandırıldığını anlayınca Çaka Bey’den müsaade alıp derhal on bin kişilik olan Peçenek kuvvetlerine katılıp savaştan çekilirler.

Artık akşam olduğunda ise Bizans imparatorluğu ordusu tamamen yenilmeye başlamış durumdaydı. Büyük gururlu imparator Romanos Diegones, mağlubiyeti kabul etmek istemeyip saldırıya girişince esir alındı. Alparslan’a getirilmişti, imparatorun gördüğü onu şaşırtmıştı, çünkü o kendisi gibi süslü, zengin kıyafetleri ve silahları olan biri yerine, sadece miğferiyle, kılıcıyla kuşanmış, sıradan bir asker subayı görüyordu, bu Alparslan hakandı. Buna asırlardan beri Türk tarihlerinde BAŞKOMUTAN denir.

(Günümüzde ülkemizi yöneten AKP başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan kendisine ben Başkomutanım diyor. Bu ünvan ancak savaşlarda günümüzdeki gibi en azından 40 yıl orduya hizmet etmiş üst rütbeli generallere hem de meclis kararıyla veriyor, savaşlarda.)

Zafer sonrasında Alparslan kendisini çok iyi karşılayıp kılıcını, silahlarını iade eder, birkaç gün dinlendirdikten sonra kendisinin korumalarıyla birlikte askerî düzen içinde Kayseri’ye kadar yollar. Artık Bizans imparatoru topraklarının doğu Anadolu denilen yörelerinde zaman içinde dostane yaklaşım ve yerleşimlere girilecektir. Yetmiş yıl sonra Konya merkezli Anadolu Selçuklu devleti kurulana kadar.

Savaştan sonra Rey şehrine geldiği sıralarda yani bir Maveraünnehir seferleri planlamak için de hareket ettiğinde, Maveraünnehir’de esir aldığı bir kale komutanını sorguya çekerken, tuzak sonucu saldırılarak suikastla öldürülüp şehit edilmişti. Yerine 13 yaşındaki oğlu MELİKŞAH hükümdar oldu. Genç hükümdarı yıpratmak için hem dışardan ve de içerden siyasal girişimlerin devreye girişi elbette beklemeksizin başlatılacaktır, öyle de olmuştur.

Aslına bakılırsa bu asır özellikle hem İslam dünyasında ve hem de Türk dünyasında oldukça zengin ve halkının şehirlerdeki okullarda çok iyi eğitimler gördükleri yıllar olarak bilinir.

Alparslan’dan sonra oğlu Melikşah’ın da başveri olan Nizamülmülk’ün devlet hizmetinde de 29 yıl hizmet ettiği bilinmektedir. Asıl adı Hasan bin Ali olup dönemin Abbasi halifesi KAİM tarafından anlamı devlet olan Nizamül Mülk ünvanı verildi. Hizmeti yıllarında çok iyi ve yerinde de uyguladığı şekillerde, askerî, ekonomik, mali ve de özellikle batılılarca bürokrasi denilen devlet memurlarının görevlerini detaylarıyla ilk yazan oydu.

Devlet adına ilk olarak TOPRAK HUKUK kitabının ona ait olduğunu ne yazık tarihlerimizde yazmadılar. Onun döneminde Din ve Fıkıh gibi EL GAZALİ ve diğer bilimsel din ulemaları yetiştirmiştir. Hatta onun dini alanı kararlarıyla da 5 kadar yüksek düzeylerde hem Buhara’da, Semerkant’ta ve Bağdat’ta üniversiteler açılmış onlara da MEDRES-İ ÜN NİZAMİYE denilmekteydi.

Burada yetişen öğrencilerin arasında İbn Sina, Ömer Hayyam, İbn Rüşt (Batılılar ona Arhoes derlerdi) İbn Baçça (Batı’da ona Amepça derlerdi) Fahrettin Razi ve İbn Esir vb’leri bilim profesörleriydi. Üstelik bu asırlarda henüz hiçbir Avrupa devletinde yüksek okul ve de üniversiteliler ise uzun yıllar yoktu ki.

Yanlış bilinen Süleyman Şah

Asırlar sonra halen devletimizi yöneten ve siyasetle uğraşanların, hiçbir şekilde ne Türk tarihi ve ne de İslam tarihini bilmedikleri ortaya çıkmıştır. Selçuklular döneminden beri vatan toprağı sayılan Irak-Suriye’deki asırlardır sahip olduğumuz Süleyman Şah Türbesi’ni koruyamayıp teröristlerden kaçıran devletin hükûmetine ne demek gerekir, bilemiyorum.

Üstelik onlara göre Süleyman Şah, TV’de diziler olarak yayınlanmış Ertuğrul beyin babası olarak söylendi. Kayı boyu Ertuğrul ve dönemi 13. Yüzyıl ikinci yarısıydı. Oysa adı geçen Süleyman Şah, 130 yıl öncesine aitti. Bunu öne çıkarmalarının sebebi ise, Osmanlı’nın dışında geçmişteki hiçbir Türk devleti onlar için yoktu ki…

Gerçek belgelere baktığımızda, daha önceleri okuduğunuz gibi Büyük Selçuklu devletinin temellerini atan Selçuk beyin oğlu ARSLAN YABGU vardı. Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış bey, amca oğlu Tuğrul bey sonrasında topraklarda Eyalet beyi olarak hüküm sürmeye başlamış birisiydi. Onun da oğlu olan Arslan Yabgu’nun torunu Süleyman Şah babası Kutalmış ise sonrasında kurulacak Irak Selçuklu devletinin yöresel hakanı komutanıydı. Bu tarihler Melik Şah döneminde, 1078 Anadolu ve Irak taraflarında yerleşik olma mücadelesine başlamıştı.

Bizans devleti ile dostluk anlaşmaları yapıp (1082) Adana-Tarsus, Manisa, Anavarza ve Antakya’ya kadar yörelerde yerleşimin temellerini atanlardı. İşte buna Anadolu Selçuklu devletinin temellerinin atılmasını sağlayan olarak bakmak doğrusudur. Melik Şah’ın son döneminde yollanan Selçuklu tümenine karşı Malik ovasında komutan Tutus’un kuvvetlerine karşı da Süleyman Şah arkadaşlarıyla kuşatılmış durumdaydı.

Nitekim birkaç gün sonraki savaşta Ayn Seyme’deki çatışmalarda ölmüş, şehit olmuştur. İşte adı geçen Süleyman Şah’ın türbesi asırlardır aynı yerde ve burası Türk vatanı toprağı olarak tescil edilmiştir. Oysa 160 yıl sonra Anadolu’ya geçen Oğuzların Kayı boyunun 1300’lerde yeni bir devlet kurması ise bir başka şeydir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları