Sosyal medya platformları üzerinde uzun yaşamın sırrını paylaşanlara denk geliyorum kimi zaman…

Pek çok kullanıcı pek çok farklı öneriyle çıkıyor takipçilerinin karşısına içlerinden biri büyük büyük dedesinin bir kağıda karaladığı maddeleri paylaşıyor takipçileriyle... Maddelerden biri ''Hayatın uzağında kalma!''

Öylesine önemli bir öğüt ki bu kaliteli ve uzun bir yaşama dair. Uzağında kaldığımız her şey gün gelip bize zarar olarak dönüyor çünkü… Kimden zarar gelip gelmeyeceğini kimin size iyi geleceğini bilmek için hayatın içinde olmak gerek çünkü! Yaşananların nabzını tutmak gerekir.

Herkesin yardıma ne kadar muhtaç olduğuna ve yalnız başına sorunların üstesinden gelmekte ne kadar zorlandığına tanıklık ediyoruz. Hayatın uzağında kalarak kendimizi de böylesi zor durumlara sokmak son derece olası.

Herkesi birbirinden uzaklaştıran ve yalnızlaşmayı öven bir ortamdan sıyrılıp televizyona yöneldiğinizde hemen her konunun uzmanı isimlerin dünya savaşı ihtimalini yorumladığına tanıklık ediyorsunuz. Yanı başımızda yaşanan çatışmalar, ülke içindeki ekonomik kaos, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi duran karanlık haberler...

Bunları duyunca hayatın içinde olmak keyif almak da zorlaşıyor! Çatışma haberlerinden kafamızı çevirip başka haberlere bakmak istediğimizde kediye pompalı tüfekle ateş eden adamın haberine denk geliyorsunuz mesela...

Herkesin kapısının önünü süpürmesi gerektiği düşüncesiyle hareket etsek, bireysel sorumluluklarımızı yerine getirsek biraz daha pozitif bir şekilde bakabiliriz geleceğe. Hayatın içinde olmak daha da kolaylaşır.

Herkesin her konuda önemli fikirleri olduğu bir dönemden geçiyoruz, herkes çok biliyor ve bu bilgisinden o kadar emin ki karşısındaki insanların farklı bakış açılarına tahammül edemiyor. Sizi hayatın uzağına itmek istiyorlar adeta…

Birbirini kırma pahasına savunuyor doğruluğuna emin olduğu fikrini... Atılacak adımlara kendimiz karar veriyorsak yarına dair planlarımız varsa hayatın uzağında kalmamayı başarırız.

Ancak hayatımızın kontrolü elimizin altından kayıp gitmişse televizyon yorumcularının insafına kalır, sosyal medyanın acımasızlığı içinde öğütülür gideriz.

İnsanlık bir sınava mı tabi tutuluyor yoksa topyekûn bir işleyiş değişikliği için anlaşmaya mı varıldı bunu karanlığın sonundaki güneşi görüp çevremize bakma fırsatımız olduğu zaman söyleyeceğiz. Yaşadığımız bu kötü günleri atlatmak ve akıl sağlığımızı da koruyabilmek adına ağzına kadar kötücüllük dolu yayınlardan ve paylaşımlardan uzak durup gerçek hayata yaklaşmalıyız. Hayatın uzağında kalmamalıyız.