Sevgili okuyucularım, Türkiye canlı ve her an stres yapacak fay hatları üzerinde konuşlanmaktadır. Bu ülkede yaşayan herkes bu gerçeği bilerek yaşamak durumundadır. Ama ne yazık ki her deprem olduğunda ülke olarak panikleriz. Kürsüye çıkan konuşmacılar en son 99 depreminden beri iktidarların hiçbir tedbir almadığını ifade ederek söze başlarlar. Dahası büyük şehirlerimizde deprem alanı olarak ayrılan yerler birer birer toplu konut veya AVM''lerle kapatılmış durumda.
Deprem sadece ülkemizde olmuyor elbette. En çok Uzak Doğu ülkelerinde görülmektedir. Mesela Japonya, geçmişte çok can kaybettikleri için aldıkları tedbirlerle adeta depremde can ve mal kaybını sıfıra yakın halletmiş bulunmaktadır. Bizi yönetenler bu gerçeği elbette görüyorlar. Ama seçimlerde oy kaygısı nedeniyle çarpık yapılanmaya göz yummaktadırlar. Hatta kaçak yapılan yapılara her seçim öncesi imar affı adı altında rüşvet verilmekte ve sağlıksız yapılara müsaade edilmektedir.
Son olarak Düzce, Gölyaka''da meydana gelen 5.9 olduğu daha sonra revize edilen 6 şiddetindeki deprem bile 93 kişinin yaralanmasına ve mal kaybına neden olmuştur. Halbuki 6 şiddeti, öyle çok büyük bir deprem türü değildir. Ama sağlıksız yapılaşma ve imar afları nedeniyle çarpık yapılaşma sonucu hasarlar meydana gelebilmektedir.
Ak Parti iktidarı her konuyu dejenere ettiği gibi afet ve depremler konusunu da kendi yönetim anlayışı içinde dejenere etmiş durumda. Ben bir dönem Afet İşleri Genel Müdürlüğü''nde görev yaptım. Afet İşleri Genel Müdürlüğü afetler karşısında neler yapacağını, afete uğrayan vatandaşlarımıza nasıl yardımlar ve konutlar yapılabileceğini çok güzel organize ediyordu ki, bizzat şahit olmuş bir kişiyim. Afet İşleri Genel Müdürlüğü''nün adı değiştirildi AFAD Başkanlığı adı altında ve afetler karşısında da işlevi azaltılmış durumdadır.
Depremler konusunda replik haline gelmiş bir cümle vardır. "Deprem öldürmez, çürük yapı ve tedbirsizlik öldürür." Evet depremlerden önce yeteri kadar tedbir alınırsa can ve mal kaybı sıfıra indirilebilir diyoruz.
***
İktidarın bir faiz aldatmacası ile karşı karşıyayız. Öyle ki; normal olarak Merkez Bankası politika faizi düşürüldüğü zaman otomatik olarak enflasyonun da aşağıya düşmesi gerekiyordu. Dahası politika faizlerinin düşmesine paralel olarak şahısların kullandığı tüketici kredilerinin faizlerinin de düşmesi gerekiyordu. Ama öyle olmadı. Politika faizleri düşürülmesine rağmen tüketici faizleri tersine yükselmeye başladı.
Daha dün Merkez Bankası politika faizlerini 10.50''den yüzde 9''a düşürdü. Düşürdü de ne oldu? Bankaların kredi faizleri de o oranda düşürüldü mü? Enflasyon aşağıya doğru düşme eğilimi gösterdi mi? Hiç birisi olmadı ve olmayacak. Çünkü bu ülkenin ekonomisini yöneten mantık yanlış işliyor. Daha doğrusu bu iktidara kamuoyunun güveni kalmamıştır. Ekonomik göstergeler o ülkedeki uygulanan politikalara güvenle eşdeğer hareket etmektedir. Dolayısı ile güvenin olmadığı bir ortamda faizlere din sosu vermekle bu işlerin olmadığını ve olmayacağını gördük.
Buradaki aldatmaca Merkez Bankası''nın politika faizlerinin düşürülmesi vatandaşa direkt olarak yansımıyor olması. Yapılan faiz düşüklüğü bankaların Merkez Bankası''ndan aldıkları borç faizleridir. Vatandaş Merkez Bankası''ndan direkt olarak kredi kullanamadığına göre bu faiz düşüklüğü bankaların kârına kâr katması anlamına gelmektedir.
Bankalar düşük faizle aldıkları kredileri vatandaşa da aynı oranda yansıtmış olsaydı tamam derdik Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Vatandaşların kafası karıştırılıyor. NAS diyerek işi dini motiflerle süsleyerek sanki düşürülen faizlerin vatandaşa yansıtılacakmış gibi yapılması tam bir Ali/Cengiz oyunudur. Vatandaşı aptal yerine koyan bu ekonomi politikasının elbette vatandaşlardan karşılığını sandıkta bulacağına inancımız tamdır.
Ne mutlu Türk''üm ve Müslüman''ım diyene ve diyebilene...
