Türkçülere düşen görev

Bugün özellikle gençler arasında hızla yükselen bir akım göze çarpıyor. Taktıkları şapkalarda, giydikleri kıyafetlerin önlerinde Göktürkçe ‘Türk’ yazma akımı hızla yayıldı.

Öyle sadece şekilcilikten ibaret de değil. Fikri altyapı olarak da içinde bulundukları bu durumu benimsiyorlar. Türkçülüğü iliklerine kadar hissediyorlar.

Belki bu duruma acı tecrübelerle, geleceğimizi ipotek altına alabilecek alan olaylarla geldik ancak yine de Türkçülüğü uyandıranlara teşekkür ediyoruz.

Türkçülük, Türk milletini sevmek ve onu yükseltmek ülküsünün ta kendisidir. Buna Türk milliyetçiliği de denir. Daha kısa söylemek istersek Türkçülük deriz.

Türk milletini sevmek ve onu yükseltmek demek olan Türkçülük her Türk’ün hakkı ve görevidir. Bir ferdi veya küçük bir çıkar grubunu değil büyük bir topluluğu ilgilendirdiği için Türkçülük aynı zamanda kutsal bir ülküdür.

Kutsal ülküler temiz, ahlâklı ve şerefli insanlara yakışır; bu nitelikleri taşımayan insanların ağzına yakışmaz. Onlar yanlışlıkla Türkçüyüm, diyecek olsalar ülkü kirlenir. Dolayısıyla o tür insanların Türkçü olmasını biz zaten beklemeyiz.

Bir milleti yükseltmek ne demektir? Bu kavramın içinde hem maddî hem manevî yükselme vardır; büyüme ve güçlü olma vardır. Türklerin bağımsız olması yükselmenin ilk adımıdır.

Bundan sonraki adım bütün Türklerin birleşmesidir. Birleşme, zamanın şartlarına göre iktisadî ve kültürel iş birliği şeklinde olabileceği gibi uygun durumlarda siyasî birlikler şeklinde de olabilir. Birlikten kuvvet doğacağı açık bir gerçektir.

Yükselmenin maddî tarafında iktisaden yükselme, hem devlet hem fertler olarak millî gelirin artması vardır. Zengin ve müreffeh insanlardan oluşan toplum, Türkçülüğün vazgeçilmez hedeflerindendir. Köktürkler döneminden beri Türk devlet adamları bir refah toplumunu hedef olarak önlerine koymuşlardır.

Bilge Kağan milletine âdeta hesap verirken “aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim” demektedir; “yoksulu bay (zengin) kıldım, yaya milleti atlı hâle getirdim” demektedir.

O dönemin en iyi atı, bu dönemin en iyi arabası, hatta özel uçağı demektir. Yükselmenin manevî tarafında kültür olarak yükselme vardır. Zengin ve müreffeh hâle gelmiş Türkler elbette kendilerine, yakınlarına ve milletlerine karşı görevlerini yerine getirmekle yükümlüdürler.

Ancak hayat görevlerden çok daha fazlasını içerir; kültür, sanat ve eğlence de hayatın ayrılmaz parçalarıdır. Eğlence, oyun ve sanat olmadan bir toplumun varlığını sürdürmesi mümkün değildir.

Türklerin tarihi boyunca zengin sanatları, oyunları ve eğlenceleri bulunmuştur. Geleneksel sanatlarını, oyunlarını ve eğlence biçimlerini korurken, modern teknoloji sayesinde bunları yeni şekillerde geliştirip zenginleştirmişlerdir. Aynı zamanda yeni sanat “formları”, oyunlar ve eğlenceler de yaratmışlardır.

Hiçbir toplum, eski yaşam tarzını değişmeden sürdüremez. Eğlencesini, oyunlarını, müziğini, resimlerini, edebiyatını ve yaşam tarzını geliştirmeyen ve zenginleştirmeyen toplumlar önce durağanlaşır, ardından yok olur. Kültür ve sanatın geliştirilmesi ve zenginleştirilmesinde dünya çapındaki tüm malzemelerden ve eserlerden faydalanılabilir.

Yeni eserler yaratırken, bu eserlerin biçim ve içeriğinde kendimize özgü, millî bir “sentez” oluşturmak önemlidir. Günümüz Türk sanatçıları; şairler, romancılar, mimarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, besteciler, icracılar, opera sanatçıları, balerinler, baletler, tiyatro, film, dizi ve diğer gösteri sanatlarının senaristleri, yönetmenleri, koreografları, dekoratörleri, kostüm tasarımcıları ve kameramanlarıyla birlikte millî ve çağdaş unsurları bir araya getirerek yüksek kalitede yeni eserler yaratmanın heyecanını ve tutkusunu taşımalıdır.

Bu başarıya ulaşmak için, bir yandan tarihî ve folklorik sanat ürünlerimizi iyi bilmek, diğer yandan çağdaş sanatın bilgi, teknik ve yöntemleriyle donanmış olmak gereklidir. Türk sanatını ve kültürünü yükseltmek, Türkçülük kavramının bir parçasıdır. Sanat, kültür ve eğlenceden uzak bir ömür sürmüş insanlar, millî bir sanat yaratmanın heyecanını taşıyamaz ve sanatın önemini anlayamazlar. Sanatta kalitenin ne olduğunu ise ancak sanatla iç içe yaşayanlar düşünebilir.

Türklük, binlerce yıllık zengin bir geçmişe sahiptir. Bu geçmiş, hem milletin kendisini hem de tarih boyunca yaratılan tüm eserleri içerir. Bugün, Türklük yüzlerce milyonluk somut bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Türkçülük, bu tarihi olgu ve somut gerçeklik üzerine inşa edilmiştir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları