‘Mülteci’ kime denir?

Türkiye’nin Filistin ve Pakistan’da yaşanan son olaylarla birlikte yeni göç dalgalarına maruz kalıp kalmayacağı herkes tarafından merakla bekleniyor.

Bu sorunun cevabını tarih bize gösterecek. Türkiye zaten hâlihazırda bir sığınmacı-göçmen sorunu yaşarken kavramlar birbirinin içine girmiş durumda.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bu sorunları çözebilmek için ilk olarak Türkiye’ye gelenlerin hukuki statülerinin çok iyi bilinmesi gerekiyor.

Bu noktada en çok karıştırılan kavramlardan bir tanesi ‘mülteci’. Peki ‘mülteci’, Türkiye’de kimler için kullanılır? Hukuki metinler ışığında inceleyelim.

1951 yılında Cenevre’de imzalanan “Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme” mülteciyi şöyle tanımlamaktadır: ‘‘1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır”.

Türkiye, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmeye 1961 yılında, Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Protokole ise 1968 yılında taraf olmuştur. Sözleşmeye taraf olunurken, uygulanan mekân ve zaman kısıtlaması daha sonra tarihe ilişkin sınırlamanın kaldırılmasıyla devam etmiş fakat coğrafi sınırlama geçerliliğini korumuştur.

Özetleyecek olursak, bu sözleşme ve protokoller gereği, Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucunda Türkiye’ye gelen sığınmacılara uygulanacağı kabul edilirken, Avrupa dışından gelenlere bu Sözleşme ve Protokol hükümleri uygulanma zorunluluğu yoktur.

YUKK’nun 61. maddesine göre mülteci: “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir” şeklinde tanımlamıştır.

Burada belirtmek gerekir ki Avrupa ülkeleri ifadesinin karşılığı Avrupa Konseyi üyesi olan ülkelerdir. Sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren uygulanan coğrafi kısıtlama, yoksul güney ve doğu ile zengin kuzey ve batı ülkeleri arasında olması nedeniyle transit ülke olmamak adına ve yoğun göçe maruz kalmamak adına yapılmıştır.

Bu coğrafi sınırlama, Türkiye’nin sığınma talebinde bulunanlara yönelik hukuki sorumluğunun belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları