Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Onur Akbaş

Dr. Onur Akbaş

HİSBOYU

Malımı çalan kadı

Geçenlerde edebiyata ve realiteye dair bir yazı kaleme alan Yalçın, yazısının başında Floransa'da Uffizi galeride Boticelli'nin “Venüs'ün Doğuşu” tablosunu seyrederken kalp krizi geçirmesinden yola çıkarak İtalya'da bu haberin gündem olup İtalyan kamuoyunun bunları tartıştığına değiniyor. Böylece bizim tartıştığımız(!) ucuz gündeme gönderme yapıyor ki TV'den magazinden mevzua girecek olsak, pespayeliğimiz, tez konusu olur. Ama suç sadece alıcı konumunda olanlarda mı?

Ekranlarda falan TV patronunun aldatılması boşanması iddiaları, ellerini sallaya sallaya masaya vura vura -bu mevzuda- bir başka kanalda ötekine cevap veren tiplemeler. O tiplemeleri ilk görenin el ve kol hareketlerinden daha ciddiyetsiz meselesiyle oyalanan yığınları düşünmek gibi bir hata yapsak da mevzu ederek daha büyük hataya düşmekten hicap ederek bu konuyu es geçiyoruz. Ve bu hicapla basında karşıt görüşleri bir parça anlarız da ilmi meselelerde en liyakatsiz halleriyle köşe başlarını tutmuş aynı mahallenin Hacivat çelebi kılıklı yıllanmışlarını başka bir yazıya bırakarak diyoruz ki:
Biz tartıştıklarımızla küçülürken, sanat eseri karşısında “sekte-yi kalbe” uğrama sendromu anlamına gelen “Stendhal Sendromu”nu görürken “Bir hakikati müthişenin tazyiki altında” mecazi de olsa hiçbir şey söylemeden ürpermeyi poetik bir düstur haline getiren Abdülhak Hamid Tarhan'ı, görmedik. Gecelere mahkûm ettiğimiz Haşim'in “melal”ini anlamayı bırakın, fiziksel yanı üzerine en ciddiyetsiz tespitleri, en ciddi akademisyen makamında bu ülkenin sözüm ona aydın ve sanatçıları yapmadılar mı? Ölüye ağıt yakma sevgisi genetiğimizin vazgeçilmezi onu bilirim de Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Nihal Atsız üçgeninde kayıkçı kavgası ve flamalaştırma yarışı yapa yapa bunların sanatlarını, ucuz ideolojik tepişmelerle bozuk para gibi harcamadık mı? Tanpınar gibilerini “sükut suikastı”na maruz bırakan sadece magazinciler ya da işporta edebiyatçılar mıydı? Hâlâ bir ödül töreni etrafında iki yayım organı Necip Fazıl harcaması konusunda anlaşamamışken; yarın onun yerine geçmesi muhtemel olanların Nazım Hikmet tüketiminin kavgasını yapacağına dair gözü kapalı senet imzalarız. Aynı şeyi “Atsızcılar” için de söyleyebiliriz.

Bu satırları yazarken, birkaç yıl önce edebiyat, bilinç ve kurgu üzerine yurt dışında yapılan bir tartışmayı kitap ekleri vasıtasıyla ülkeme taşımak istediğim halde önce editörlerin popüler yazar takıntısıyla karşılaştım. Sonra da bu popüler aydınsılların tepeden bakan, cevap geri çevirme, usullerine maruz kalmış bir insan olarak ve aslında bu memlekette bu soruya cevap verebilecek tefekkür ve fikir fukarası bu güruhun gerçek hallerini görmenin dehşetiyle “sükut suikastına maruz kalmama mı yanayım, gazeteciliğin ülkemdeki düzeyine mi yanayım?” bilemedim. Meşhur bir sözü saptırarak arz edeyim: “Malımı çalan kadı; kimi kime şikâyet edeyim.” Lakin hakkında edebiyatı bir hizmet kolu olarak gören bir düşünceye sahip olduğu zannına sahip olduğum kalemlerin bile ayda yılda bir de olsa edebiyatı köşelerinde misafir ederek köşelerini onurlandırmaları, umutlarımın bütünüyle körelmemesine vesile oluyor diyelim…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları