Amasız ve fakatsız özeleştiri yapamamak

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal geçtiğimiz günlerde Haber Global'de Jülide Ateş'in sunduğu programa katıldı.

Mahir Ünal'ın açıklamalarını dikkatle izledim ve dinledim.

Jülide Ateş'in "Ayasofya neden şimdi ibadete açıldı" sorusuna yanıt veren Mahir Ünal, "Çünkü şimdi zamanıydı. Benim çocukluğumun gençliğimin, hepimizin ortak hayaliydi, Ayasofya'nın ibadete açılması. Burada şuna karşı çıkıyorum; 1934'te devlet aklı Ayasofya'yı müzeye dönüştürmüşse, bugün aynı devlet aklının onu camiye dönüştürmesi birbirinin karşıtı değildir. Öncelikle bunu doğru koymak lazım. Tapu senedinde burası zaten cami olarak kayıtlı. Bunun zamanı neden şimdi derseniz ben de şunu söylerim; "Şimdi değil de ne zaman?" diye yanıt verdi.

Bir kere sorulan soruyla verilen yanıt tamamen birbirinden bağımsızdı.

Mahir Ünal, tam bir politikacı gibi cevap verdi ancak doğru cevap "Çünkü oy oranımız düştü. Biz de bunu siyasi malzeme haline çevirmek zorundaydık" olmalıydı.

Bunu söylemeyeceğini hepimiz biliyorduk. Ancak gerçekler benim gözümde maalesef bu. 

Halbuki 2014 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Ortaköy Cami'nin açılış töreninde bazı vatandaşların  "Ayasofya" diye bağırması üzerine "Yan tarafında Sultanahmet'i bir dolduralım bakalım. Sonra gerisi gelir" demişti.

Sultanahmet tıklım tıklım oldu da bizim mi haberimiz olmadı acaba.

Bu konu başlı başına bir siyasi olay.

Bunu Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Ayasofya açılışındaki tartışmalara neden olan hutbesinden de gayet iyi anlayabiliriz.

* * *

Geçelim diğer bir konuya...

30 Ağustos Zafer bayramı kutlamalarının korona virüs pandemisi nedeniyle yasaklanması olayına.

Artık AKP iktidarında gelenek haline gelen olayın ardından her defasında da bu durum sert bir şekilde reddediliyor.

Jülide Ateş, Mahir Ünal'a bu tartışmaları da sordu.

"Milli bayramların kutlanmasına karşı mısınız?

Mahir Ünal ise böyle bir durum olmadığını kesin bir dille ifade ederek, "AK Parti, Cumhuriyet'in kazanımlarının savunucusu ve garantörüdür. Burada herhangi bir şekilde milli bayramlarımıza dönük bir durum söz konusu değil" diye yanıt verdi.

AKP'nin milli bayramlara olan alerjisini şöyle bir arşive baktığımızda gayet net görebiliriz.

Burada tek tek sıralamak istemiyorum ancak geçen sene Cuma gününe denk gelen 30 Ağustos'ta Atatürk'ün adı Diyanet'in hutbesinde geçirilmedi.

Bu durum günlerce konuşuldu, tartışıldı.

Bu sene 23 Nisan'da, 19 Mayıs'ta korona virüs gerekçesiyle törenler yapılmadı.

Aynı gerekçe 30 Ağustos Zafer Bayramı için de gösterildi.

Ancak bu süreç içerisinde 26 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan Malazgirt törenlerinde toplanan binlerce vatandaşa seslendi.

Keza yine korona virüs pandemisinin en dönemini geçirdiği dönemde Ayasofya'nın açılışında binlerce vatandaş hazır bulundu.

Hatta aylardır vatandaşlara uyarılarda bulunan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Ayasofya'da maskesiyle saf tuttu.

Ama sosyal mesafeye elbette ki o kalabalıkta uyulamadı. 

Biz ne kadar yazarsak yazalım.

Onlar Cumhuriyet ile olan dertlerini yaptıklarıyla hep gösterecekler.

Gelen tepkilerin ardından da hep "Biz Cumhuriyetin garantörüyüz" diyecekler.

* * *

Hain terör örgütü FETÖ'nün siyasi ayağına bir türlü dokunulmaması televizyon programlarında da gazete köşelerinde de, sokaktaki kahvede de herkes tarafından tartışıldı ve bu tartışmaların sonunun da geleceği gözükmüyor.

En önemli olan sorulardan biri daha soruldu Mahir Ünal'a, "FETÖ'nün siyasi ayağı kim ya da kimler?

Bu soruya net bir yanıt vermedi Mahir Ünal. Ancak özleştirisini de yaptı.

Dedi ki, "15 Temmuz darbesi de, 7 Şubat MİT krizi de biz yaşarken oldu. FETÖ'cü dediğimiz insanlar, 1995'te, 99'da, 2008'de, öğretmen olarak, hakim ya da savcı olarak ya da emniyet mensubu olarak hayatın içerisinde bizimle birlikte yaşayan insanlardı. Sivil toplum örgütü görünümlü yapı bir gün devleti ele geçirmek istediğinde bunların aslında bir dini yapı olmadığı, sivil toplum kuruluşu olmadığını gördük."

Halbuki bu ülkenin Atatürkçüleri, ilericileri bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğunu size çok önceden söylemişlerdi Sayın Mahir Ünal.

 

Türkan Saylan öğretmenimiz, Necip Hablemitoğlu üstadımız yıllarca anlattılar durdular.

Türkan öğretmenimizi bu hain örgüt ölüme gönderdiğinde ne düşünüyordunuz.

Bu durum alelade "görememişiz, anlayamamışız, farkedememişiz" diyerek kotarılabilecek bir olay mıdır!

Diyor ki Mahir Ünal, "Bu yapılar 1985'te soruları çalmaya başlıyorlar, 96'da soruları kendileri yazmaya başlıyorlar. Yani bu tarihi AK Parti ile başlatmak haksızlık olur."

Evet AKP ile başlatmak haksızlık olur.

Ama bu örgütün AKP ile büyüdüğünü, devletin her kademesine bilginiz dahilinde sızdığını söylememek de haksızlık olur.

Programda bir de muhalefeti eleştirdi Mahir Ünal, "Orduda 2004 yılında biz sizi uyardık diyorlar. Ben de onlara diyorum ki siz bizi FETÖ ile ilgili uyarmadınız, irtica ile ilgili uyardınız. Zaten sizin irtica söyleminiz FETÖ'yü doğurdu. Yani insanların dinini, inancını yaşam tarzını yasaklama girişimi maalesef FETÖ'yü doğurmuştur."

Açın da bundan 7-8 sene önceki gazete arşivlerini bir tarayın Sayın Ünal.

Bütün yandaş basının "CHP'nin Gülen'i bitirme planı, CHP'den Gülen'i bitirin önergesi" şeklinde attığı birçok manşet bulabilirsiniz.

Özeleştiri amasız ve fakatsız yapılmalı.

"Evet biz göremedik ama bundan sonra mücadelemizi tam gaz sürdüreceğiz ve FETÖ'nün siyasi ayağını da bir bir ortaya çıkaracağız" denmeli.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları