Tek meselemiz Ayasofya

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 31 Mart yerel seçimleri çalışmaları kapsamında Tekirdağ'da düzenlediği mitingde "Ayasofya cami olarak açılsın" diye seslenen vatandaşa tepki göstererek "Sultanahmet'i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah" demişti.

Yine 31 Mart seçimlerinden önce katıldığı bir televizyon programında da gençlerle bir araya gelen Erdoğan, aynı soruya, "Bunlar dünyayı tanımıyorlar. Muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim" diye karşılık vermişti.

Aradan geçen bu kısa süre içerisinde Erdoğan'ın Ayasofya konusundaki karar değişikliğini birçok sebeple yorumlamak mümkün.

Ülkenin açıkça gözüken ekonomik problemleri, işsizlik, anketlerde görülen düşüş ve halka yönelik siyasetin yapılamıyor oluşu.

Ayasofya'nın ibadete açılması konusu gündemi meşgul eden en önemli konu durumunda.

Peki böyle mi olması gerekiyor?

Ülkede işsizlik almış başını gitmişken, enflasyon yükseklerde seyrederken, çoklu baro yasası yasallaşırken, gazeteciler haber yaptıkları için içeride tutulurken tek gündemimizin Ayasofya olmasını yadırgamak istiyorum ancak yadırgayamıyorum.

Çünkü iktidar gündemi değiştirme noktasında oldukça başarılı görünüyor.

Suni gündem yaratarak asıl konuya odaklanılmasının önüne geçiyor.

Danıştay'ın kararının ardından Erdoğan bildiğiniz üzere sosyal medya hesabından da paylaşım yaparak Ayasofya'nın ibadete açılması kararını jet hızıyla onayladı.  

O günün akşamı 20:53'te Ulusa Sesleniş konuşması gerçekleştiren Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'e ait olduğu öne sürülen "Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah'ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir" şeklindeki bedduasını televizyonları başındaki milyonlarca vatandaşa aktardı. 

Erdoğan'ın isim vermeden Ayasofya'yı müze haline döndüren Atatürk'ü eleştirmesi de oldukça konuşuldu.

Ayrıca Ayasofya'da ilk namazın Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu olma niteliği taşıyan 24 Temmuz tarihin seçilmesini de tesadüfi olarak nitelemek istiyoruz.

Öyle umuyoruz. 

Erdoğan'ın aktardığı Fatih Sultan Mehmet'in "Ayasofya bedduası" ile ilgili tarihçi Murat Bardakçı 2012'deki yazısında  "'Fatih'in Ayasofya Bedduası' diye bir geyik almış başını yürüyor. Hâlâ da devam ediyor. Vakfiyenin hiçbir yerinde Fatih'e ait böyle bir ifade geçmez, üstelik vakfiye zaten bu maksatla hazırlanmamıştır" dedik. Ama inanan kim?" ifadelerini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 8 Ekim 2018'de Kültür ve Sanat Kurulu üyesi olarak atandıktan sonra ise Murat Bardakçı, bugün ne yazdı biliyor musunuz?

"Ayasofya'yı 1934'te biz kapattık ve 86 sene sonra yine biz açtık! Mâbedin müze hâline getirilmesi memlekette o senelerde gayet şiddetli şekilde esen inkılâp rüzgârlarının tatsız bir neticesi idi; derken aradan uzun seneler geçti, anlayışlar ve ideolojiler değiştiler yahut tarihe mâloldular ve Ayasofya 1934'ten önceki 481 sene boyunca kullanıldığı şekle döndü, yani tekrar cami hâline getirildi."

Ben Murat Bardakçı'dan atandığı kurumdaki misyonu nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Efendim böyle bir şey yok, bakın ben bunu 2012'deki yazımda da belirtmiştim" demesini beklerdim.

Neticede söylemler zamanla değişebiliyor ve çok çabuk unutuluveriyor.

Bize de böyle izlemek ve olanları tarihe not düşmek kalıyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları