Şenol Güneş'in ders çıkarması gereken galibiyet

"İki devlet bir millet" şiarı ile, özel bir dostluk ilişkisine sahip olduğumuz Azerbaycan'da oynadığımız milli maçlarda, bugüne kadar o çok özel kardeşliğe yakışmayan sertlikler görmüştük. Maç öncesinde bu unsur bizi biraz düşündürmüyor değildi.

Masuaku'nun kırmızı kart cezası ilk maçlardaki kadronun mecburen biraz değişikliğe uğramış olması da bir "denge sorunu" yaratır mıydı acaba?

Bir başka soru işareti de, Neftçi takımının çok hızlı paslarla seri atak geliştirebilme yeteneğini görünce, Beşiktaş'ın geçen yıl hep eleştirdiğimiz "panikleyen ve kesik başlı tavuk hissi veren defansı"nın ne yapacağına ilişkindi.

Maç başladıktan sonra, bütün bu korkularımızın hayata geçmemesi, içimizi rahatlattı.

Neftçi Bakü, son derece "temiz" top oynayan, "taş gibi" bir takım görüntüsüne rağmen, sertlikten uzak, sınırlı teknik kapasiteleri ile "futboldan başka şey düşünmeyen" oyun anlayışı ile, yüreklere su serpti.

Beşiktaş'ın kadro kurgusunun "zorunlu diziliş değişikliğinden olumsuz değil, tam tersine olumlu etkilendiğini de gözlemledik. Hatta, Daniel Amartey'in takıma çok işi adapte oluşunu, stoper-göbekte geçen yıldan hep özlemle hatırlattığımız "Colley-Saiss ikilisinin" yerine bu kez "Colley - Amartey ikilisi"nin ikame edildiğini memnuniyetle gördük.

Ve, üçüncü olarak, seri ve akıllı paslarla kalemize hızlı hücum edebildikleri anlarda Neftçi ileri adamlarına fırsat vermeyen, "gedikleri anında kapatan" bir Beşiktaş defansı, derin bir "ohh" çektirdi bize.

İtiraf edeyim, sürekli tahtaya vurup "maaşallah" dedirttiler. Özellikle defansta çok sık ve tam zamanında gördüğümüz Salih Uçan ve Amir Hacıahmetoviç. Bu unsurlar yerine oturunca, Rosier ve Onur, Umut ve Muleka da günlerinde olunca, oyun tam da istediğimiz gibi gelişti.

Daha 4'ncü dakikada kornerden gelen topla Colley'in güzel vuruşu gol olsa, maç çok daha erken kopacaktı. Ama fazla beklemedik.

14'üncü dakikada bilinçli ve soğukkanlı bir set oyununda Salih'in "araya ve usta işi" İngilizlerin "surgical" (cerrah titizliği ile) dedikleri türden topunu, Aboubakar, tam bir "sihirbaz" gibi çekip döndü ve kaleye vurdu. Hem göze hoş gelen, hem de Abou'dan daha sık beklediğimiz hareketlerden biriydi. Durumu 1-0 yapan bu gol, Karakartal'a tam anlamıyla özgüven getirdi.

İlk yarının geri kalan kısmında, bu özgüveni hem uzun süredir görmediğimiz hızlı ve akıllı ataklarda, hem de geriye zamanında dönerek, rakibe etkili hücum şansı vermeyerek göze çarptı. 24'ncü dakikada, yine bu kendinden emin ve seri yerden paslaşmaların birinde, hani "tiki - taka" tabir ettikleri bir pas organizasyonunda, Amir, Salih ve Gedson'un ayaklarında çevirdikleri topa çizgi üzerinde, bugün yine göz dolduran Jackson Muleka'ya sadece "dokunmak" kaldı. 2-0

Amir'in, giderek "oturan" oyunu ve takımın sisteminde önemli bir yer tutan görevi, Şenol Hoca'nın bu oyuncu üzerinde "çalıştığını" gösteriyor. Gedson, Şenol Güneş'in hep şikayetçi olduğunu gizlemediği "gereksiz fazladan çalım" adetini bıraksa, çok daha yararlı olacak bu takıma.

Ama en önemlisi, hazırlık maçlarından ve UEFA'daki ilk maçlardan hep eleştirdiğimiz "geçen sezonun kronik hastalığı" olan "ağır aksak ve gereksiz yan paslarla hücum" alışkanlığı, yerini "daha seri paslarla ve gereksiz top tutmadan hücuma" terketmiş.

Tabii bunları yazarken, ev sahibi Neftçi'nin hem orta sahada hem de defansta Beşiktaş ile kıyas bile kabul etmeyecek derecede zayıf bir takım olmasının etkisini de hesaba katmak lazım.

Ama hakkını teslim edelim. Beşiktaş daha seri hücum etmeyi "biraz öğrenmiş" gibi.

Yine tahtaya vuralım ve bir "maaşallah" daha çekelim...

İkinci yarıda 60'ncı dakikada maç erken kopabilirdi.

Onur'un koşusunu ileri çıkıp kesen kaleci geri dönemeyince, bomboş kaleye Muleka topu aşırtmaya çalıştı. Ama direğin üzerinde aşırtınca 3'ncü golden olduk.

Ama bir dakika sonra, topluca basan Beşiktaş, rakip defansı bunaltınca defansın uzaklaştıramadığı topu önünde bulan Salih Uçan 61'nci dakikada durumu 3-0 yapıverdi.

77'de Şenol Güneş 3 değiikliğe birden gitti. Salih'in yerine, yeni transfer Ante Rebic'i, Amir ve Aboubakar'ın yerlerine de Demir Ege Tıknaz ve Semih Kılıçsoy'u aldı.

Bir dakika sonra da, defansın, çok rahat uzaklaştırabileceği bir topta laubali şekilde adeta rakibe hediye etmeleri, Neftçi'nin maç başından beri çok istekli ve hırslı görünen Lebon'a yakın mesafeden bomboş şut şansı verdi. Kalecimiz Mert'in yapabileceği bir şey yoktu.

Durum 3-1 oldu.

Ağzımızın tadı biraz kaçtı tabii.

Gol yenir... Yenir de...

Böyle "3-0 galibiz nasıl olsa" diye laubali hareketler sonucu yemek güzel değil.

87'de, Neftçi'nin Mahmudov ile direkt kullandığı frikik vuruşunda barajı geçen top direkten dönmese, ağzımızın tadı iyice kaçabilirdi.

Neftçi'nin iştahı yerine gelmişti. Saniyeler sonra, bir kez daha tehlike yarattılar Beşiktaş kalesinde, ama defanta Onur Bulut çizgi üzerinden uzaklaştırdı.

89'da Muleka çıktı, genç umutlarımızdan Oğuzhan Akgün girdi. Takımın Türk oyuncu sayısında bir anda patlama oldu.

Son 10 dakikadaki gereksiz "yılgınlık" ve rakibe top ikramları hariç. Beşiktaş umut verdi.

Ama, bu tür ikramları ve cömert pozisyonları daha maharetli bir takıma verirseniz, ağır bir fatura ödeyebilirsiniz.

Neticede, Beşiktaş İstanbul'a çok rahat bir skorla dönüyor.

Ama hatalardan ders çıkarmak için Şenol Hoca'nın maç sonu takım toplantısında çok sayıda uyarısı olacağı bir gerçek.

Artıları eksilerinden daha çok bir performanstı Beşiktaş için.

Fazlasıyla muhtemel tur için İstanbul'u bekleyeceğiz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları