Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İlayda TAŞKESER

İlayda TAŞKESER

Kendine İyi Bak

Organ kayıplarına bağlı gelişen travmalar

Organ kaybı, organın bir kısmının ya da tamamının tıbbi nedenlerden dolayı vücuttan ayrılması durumudur. Organ kayıplarına neden olan durumları sıralayacak olursak; travmatik nedenler, enfeksiyon hastalıkları, tümörler, damar hastalıkları, trofik bozukluklar ve doğuştan olan ekstremite özürlerini söyleyebiliriz.

Travma ise kişinin duygusal, bedensel ve davranışsal bütünlüğüne tehdit oluşturan baş edilmesi zor ve normal yaşamı zorlaştıran yaşantı ve durumlardır. Doğal yollarla ya da insan vasıtasıyla oluşabilir.

Travmayı tıp literatürüne kaydettiren Judith Lewis Harman, travmadan şu şekilde söz eder; ''Anormal durumlara verdiğimiz normal tepkiler.''

 Bu yazıda organ kaybına bağlı olarak gelişen travmalardan söz edeceğiz.

Organ kaybı yaşayan bir bireyin ortaya çıkardığı tepkiler çoğunlukla kaygı çevresinde yoğunlaşır. Yeterlilik kaygısı, bedenini denetleme kaygısı, bilinçdışındaki kastrasyon kaygısı ve kendini sevme kapasitesini yüzeye çıkarır. Yoğun bir vücut imajı endişesi yaşanırken, yeni bedene adapte olma hali de beraberinde gelir. Bireyin ilk tepkileri tüm fonksiyonu kaybettiğini hissetmek olarak görünür. Kişinin hangi organını kaybettiği bu kaygıların çeşidine yön verse de başkasına muhtaç olacak mıyım hissi çoğu kayıpta hakimdir. Organın ayrılması ve yeni bedene alışma süreci bir yas süreci olarak da değerlendirilir. Organ kaybı sonrası yeni beden imajının algılanması ve benimsenmesi psikolojik bir süreçtir. Bireyin yaşam ile olan ilgisi ve yaşama bağlılığını önemli ölçüde belirler.

 Kişinin organ kaybı öncesinde ya da ardında hayatla kurduğu bağ ne kadar yüksekse, bu durumu depresyon ya da diğer psikolojik hastalıklara uğramadan atlatması oranı o kadar yüksektir. Kişinin işlevselliği de aynı oranda etkilidir.

 Organın kaybını bir yas süreci olarak değerlendirerek baktığımızda, Kübler Ross, yasın evrelerini şu şekilde belirler;

Yadsıma, Öfke, Pazarlık, Depresyon ve Kabullenme.

Organ kaybının inkar edilmesi ya da duruma inanılamaması, duruma karşı yaşanan öfke ya da öfkenin diğerlerine yansıtılması, durumla yüzleşmemek ve hayali anlaşmalarla zihni meşgul etmek, yadsımanın bitişi ve gelen çökkünlük hissi ve ardından durumu kabulleniş olarak düşünebiliriz.

Peki tüm bu süreçleri yaşayan bireye nasıl yaklaşmalıyız?

Bireye verilen aile desteği ve sosyal destek oldukça önemlidir. Kişiyi işlevsellik içiren ve pasif kalmayacağı aktivitelere dahil etmek oldukça büyük önem içerir. Kaybedilen organa göre çeşitlilik gösterse de yeni beden imajına alışması adına, yeni beden ile hala aynı hayat ve kişilikte var olduğunu bireye hissettirebiliriz.

Kişi hasta imajıyla değil psikolojik desteğe ihtiyaç duyan bir birey olarak izlenmelidir.

Psikoterapi sürecinde kriz müdahale psikoterapisi uygulamak uygundur. Tüm bu süreçlerde yakın aile bireyleri de rehabilite edilmeli ve psikoeğitimler ile bilinçlendirilmelidir.  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları