Kızılelma’nın İzinde

Kızılelma’nın İzinde
Türk milletinin hedef aldığı “Kızılelma” nedir? Biliyor muyuz? Tarihten bu yana gelen kavram üzerinde çalışma yapılmış mıdır? Kavramı kim nasıl ele alındı, nasıl bir tarif getiridi? Tarih süreci nedir?

NERGİSHAN TEKİN / GÜNBOYU

Hepsinin cevabı “Kızılelma” kavramı üzende ayrıntılı çalışma yapan Necati Gültepe’nin Ötüken Neşriyat’tan çıkan 472 sayfalık “Kızılelma’nın İzinde” kitabında…

“Kızılelma’nın İzinde”, meraklıların ve araştırıcıların elinin altında bulunması gereken ilmî bir çalışma. Kendisinin eski Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde Osmanlı Arşiv Dairesi’nden sorumlu genel müdür yardımcısı olduğunu hatırlatırsak, çalışmanın ciddiyetini de ortaya koymuş oluruz.

Necati Gültepe, kitabınınikinci baskısının önsözünde “Kızılelma ile ilgili ciddi birtakım bilgilere ulaşmak isterse­niz, zaman olarak günümüzden biraz gerilere gitmeniz gerekir; Konuyu ilk dile getiren Ziya Gökalp'tır.” dedikten sonra şu bilgileri verir:

“[Gökalp’ın] O uzun Kızılelma şiiri 1910 tarihlidir. Daha sonra Kızılelma konusunda yazı yazıp kayda değer fikir ileri süren yazarlar: Ömer Seyfettin, Nihal Atsız, Şeref Uluğ, Dr. Mustafa Hakkı Akansel, Osman Turan, İsmail Hami Danişmend'dir.

Bize göre, Ziya Gökalp'ten sonra konuyu ciddi olarak ele alıp işleyen, bilge yazarımız Orhan Saik Gökyay'dır: ‘Kızılelma Üzerine’ başlığı ile 1986 yılında Tarih ve Toplum dergisinde ya­yınladığı bir seri (beş sayı) yazı bu sahadaki tek ciddi çalışmadır.

Bahsettiğimiz Kızılelma yazılarının kaynağına baktığımızda daha eskilere, 17. yüzyılın başlarına kadar gitmemiz gerektiği­ni anlarız. Burada Kızılelma hikâyelerini nakleden, yazılı metin olarak bize ulaştıran iki ana kaynakla karşılaşırız. Bunlar Evliya Çelebi (Ö. 1684) ve Peçevî İbrahim Efendi (Ö.1649)dir. Bu ya­zarlar aynı zamanda görgü tanığı sayılırlar ve verdikleri bilgiler birbirini tamamlar mahiyettedir. Özellikle bu son iki yazarın atıfta bulundukları bilgiler ve işaret ettikleri eski zamanların söylenceleri dikkat çekicidir. Açıkçası Kızılelma'ya giden yolu önümüzde sonsuza kadar açan, bu iki müellif (Evliya Çelebi ve Peçevî İbrahim Efendi) olmuştur.

Biz de bu yoldan (kronolojik olarak) on bin yıl sürmüş bir yolculuğun başlangıcına doğru yürüdük. Zamanın derinliklerine yolculuk sürerken dehşet içinde fark ettik ki bu milletin tarihi, mitolojisi ve destanlarıyla ana kaynağının (hakikatle) irtibatı ke­silmiş. Böylece geçmişle ilgili tarihî bilgilerimizin tamamen kur­gudan ibaret olduğunu düşünmeye başladık. Kızılelma'nın izini sürerken işte böyle şaşırtıcı sonuçlarla karşılaştık.

Bu uzun yolculukta temel dayanaklarımız; kronoloji, ilahi­yat, mitoloji, folklor, edebiyat ve diğer sosyal disiplinler idi.

Çalışmalarımız sırasında özellikle romantizm ve hamasetten uzak durduk. Böyle bir yolculukta tek yol arkadaşımız gerçekçi­lik oldu.”

*

Necati Gültepe, kitabını dokuz bölümde ortaya koyuyor, Kızılelma’nın tarihi ilk çağlardan zamanımıza getiriyor.

Gültepe, “Kızılelma hikâyelerini nakleden, yazılı olarak bize ulaş­tıran iki ana kaynak/kaynak şahıs vardır. Evliya Çelebi (O. 1684), tarihçi Peçevî İbrahim Efendi (Ö.1649). Bu iki mü­ellif aynı zamanda görgü tanığıdır. Bu müellifler verdikleri bilgiler bakımından birbirini tamamlar mahiyettedirler.” diyor:

“Bu dönemin metinlerine; seyahatname, tarih ve benze­ri kaynaklarına göz attığımızda nereden aldıklarını açıkça belirtmeden sık sık Kızılelma ifadesini kullanmış oldukla­rını görürüz. Esas dikkatimizi çeken husus ise, Kızılelma sanki bir sepet içinde gökyüzünden ilahî bir el tarafından başta İstanbul olmak üzere batının en önemli merkezleri­ne isabet edecek şekilde savrulmuştur. Gerçekten de yazılı kaynaklarda yer alan ve Kızılelma'nm geçtiği coğrafya ve kentler şöyledir:

İstanbul (Bizans) Kızılelma'sı,

Roma Kızılelma'sı (Rim Papa Kızılelma'sı),

Viyana Kızılelma'sı,

Engürüs (Budin) Kızılelma'sı,

Orta Macar Estergon Kalesi Kızılelma'sı,

Engürüs (Üstoynj Belgrat) Kızılelma'sı,

Almanya'da Büyük Kalona(Köln) Kızılelma'sı

Kızılelma söylenceleri 16. yy'dan 19. yy'ın sonlarına kadar dört yüz yıl resmî tarihin dışında, masal, hikâye menkıbe ve söylence olarak geniş halk kitleleri arasında sessizce devam eder. Tasavvuf! bir deyişle söylenmek ge­rekirse sırlanarak, belli şifre ifadeler ve fenomenlerle ha­yatiyetini sürdürür.” (s. 13-14).

_________________

Türkiye’de Partili Cumhurbaşkanı

Tartışmalarının Kısa Tarihçesi (1923-1950)

Türkiye’de rejim değişti, parlamenter sistemden, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçildi. Önceki rejimde, cumhurbaşkanı seçilen kişi parti kimliğinden sıyrılıyor, eğer bir partiye üye ise istifa etmesi gerekiyordu. Yeni sistemde TBMM geri planda kalırken Cumhurbaşkanlığı öne çıkıyor. Hükûmeti, aynı zaman parti genel başkanı olan cumhurbaşkanı isteği kişilerden kuruyor ve bu kişiler parlamento dışında oluyor, parlamento içindense istifa ediyor. TBMM’den çıkarılan kanunlardan çok, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri önem kazanıyor.

Partili cumhurbaşkanı meselesi Cumhuriyet kurulduğundan beri tartışılıyor. Sonunda, gönlünde partisi olsa dahi resmiyette partili olmaması gerektiği sonucuna varılıyor. Ancak, bu yeni sistem, cumhurbaşkanını partili olmasını öne çıkarırken, “tek adam” yönetimini önceliyor ve başbakanlığı ortadan kaldırıyor.

Halk yeni sisteme alışamamışken, tartışmalar sürüp giderken, parlamenter sistemi dönüş özlemi yüksek sesle dillendirilirken geçmiş tartışmalara ışık tutacak, hacmi küçük ama içerdiği dolgun bir eser yayınladı: “Türkiye’de Partili Cumhurbaşkanı Tartışmalarının Kısa Tarihçesi (1923-1950)” (Tarihçi Kitabevi, 120 s.)

Yakının tarihimiz üzerine çalışmalarıyla bilinen Dr. Ahmet Gülen’in üç bölümlü eserinin Birinci Bölüm’de 1923-1938 Arası Dönemde Parti Başkanlığı Tartışmaları; İkinci Bölüm’de DP'nin Kuruluşundan 12 Temmuz Beyannamesi'ne Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Tartışmaları; Üçüncü Bölüm’de 12 Temmuz Beyannamesi'nden 1950 Seçimleri'ne Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Tartışmaları ele alınıyor.

*

Bölümlerin alt başlıklarını verersek kitabını önemini dahi iyi anlamış oluruz:

Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Birleşmesine Yönelik İlk İtirazlar.

M. Kemal Paşa'nın Eleştiriler Karşısındaki Tutumu.

M. Kemal Paşa'nın Açıklamalarının Yankıları.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Dönemi Gelişmeleri.

M. Kemal Paşa'nın Muhalefete Dair Değerlendirmeleri.

TCF'nin Cumhurbaşkanı'nın Tarafsızlığı Hakkında Görüşleri.

Şeyh Sait İsyanı ve TCF'nin Kapatılması.

Serbest Cumhuriyet Fırkası Dönemi Gelişmeleri.

Muhalefetin Ortaya Çıkışını Sağlayan Nedenler.

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluş Süreci.

Cumhurbaşkanı'nın Tarafsızlığı Tartışmaları.

M. Kemal Paşa'nm Verdiği Tarafsızlık Teminatı.

Fethi Bey'in Olaylı Ege Gezisi ve Cumhurbaşkanı'nın Tutumu.

SCF'nin Faaliyetlerini Sona Erdirmesi ve Bir Dönemin Sonu.

*

Yeniden Demokrasiye Dönüş ve Demokrat Parti'nin Kuruluşu.

1945 Sonrası Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Birleşmesine İlk İtirazlar.

İnönü'nün Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Tartışmalarına Dair Değerlendirmeleri.

DP'nin Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Birleşmesine Yönelik İtirazları.

CHP'nin Parti Başkanlığı Devlet Başkanlığı Birleşmesine Yönelik Savunması.

1946 Genel Seçimleri Sonrasında Tarafsızlık Üzerine Artan Tartışmalar.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün CHP İle DP Arasında İlk Hakemliği.

Hürriyet Misâkı'nda Devlet Başkanlığı-Parti Başkanlığı Birleşmesi.

12 Temmuz Beyannamesi ve Sonuçları.

12 Temmuz Beyannamesi'nin Yankıları.

*

Nihat Erim'in Cumhurbaşkanı'nın Tarafsızlığına Dair Anayasa Tadilatı Önerisi.

12 Temmuz Beyannamesi'nin İlk Sonucu: İnönü'nün Doğu Seyahati.

CHP'de Partili Cumhurbaşkanlığı'na Dair Yaşanan Tartışmalar.

Partili Cumhurbaşkanı Tartışmalarında Dönüm Noktası: CHP VII. Kurultayı.

CHP VII. Kurultayı Sonrasında Partiler Arasındaki Tartışmalar.

1950 Genel Seçimleri'ne Kadar İnönü'nün CHP ile Olan İlişkileri.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar