İnönü'de bir kara gece daha: Zafer Arapkirli yazdı...

İNÖNÜ’DE BİR KARA GECE DAHA

Yılın uzun gecesi… Başka taraftan baktığında, yılın en kısa günü. Yine Dolmabahçe’nin kutsal ağaçlı yolunu katedip geldik İnönü’ye. Türkiye’nin tartışmasız en özel futbol mabedine. Geldik ki, bir de ne görelim? Beşiktaş’ın taraftarı neredeyse deplasmana giderken topladığı kadar adam/kadın toplayamamış tribüne.

Tamam… Hava buz gibi… Yağmur da sicim gibi… Ama bu stat ne soğuk havalar, ne bardaktan boşanırcasına yağmurlar, ne bileklere kadar karlar ne tipiler gördü. Hatta, puan cetvelinin daha da aşağılarında dolaşan Beşiktaş takımını gördüğü vardır. Yine de takımı bu kadar yalnız bırakmamıştı taraftar. O siyah beyaz forma bir şekilde tribünden sahaya atılsa, onu izlemek için en az 10 bin kişi gelirdi buraya. 60 yıldır gelir gideriz bu mekana. Yazık.

Ama şimdi biraz da elimizi vicdanımıza koyup konuşalım/yazalım. Futbol mu kaldı izlenecek? Beşiktaş’ın bu sezon taraftarını bezdiren ve futboldan başka her şeye benzeyen oyunundan söz etmiyorum... Haftalardır bu güzelim oyundan çok kavgayı, yumruğu, tekmeyi, uçan tekmeleri, galiz küfürleri, magandalıkları, daha da kötüsü magandalığın en üst seviyede savunulmasını konuşuyor, izliyoruz. Yani özetle, “her tarafı futbol olsa ne yazar” dedirtecek bir ortamda geldik bu maça.

Futbolda ender rastlanacak bir şekilde “Yumruk arası” denilebilecek 2-3 günlük bir aradan sonra başlayan ligde, Beşiktaş Alanyaspor’u ağırlıyordu.

Haftalar hatta aylar süren krizli bir dönem sonrasında bugün Rıza Çalımbay acaba nasıl bir kadro yapmış diye baktık ilk önce. Acaba önce kadro dışı bırakılıp sonra acayip bir kararla yeniden geri çağrılan adamlara şans verilecek miydi?

Stoperde bu kez Colley - Amartey ikilisini gördük. Onur bugün de sağda, solda ise uzun bir sakatlık döneminden sonra yeniden Masuaku. Orta sahada Amir, onun önünde Muleka - Salih - Chamberlain - Semih dörtlüsü. Semih, Lugano maçındaki parlayan yıldızıyla Rıza hocadan formayı kapmayı başarmış. Ve yine “yürüyen golcü” Cenk Tosun forvette.

İlk şutunu soldan çok iyi servis edilen topa yaptığı “pamuk prenses vuruşuyla” topu kaleciye teslim ediverdi, daha 6’ncı dakikada. Ama hakem adeta “filmi geriye sarıp” pozisyon öncesinde Beşiktaş lehine bir faul çaldı. Bir de sarı kart gösterdi.

Kazanılan frikik sonrasında rakipten gelen topu gole çeviren Colley’in bu vuruşu, ofsayt gerekçesiyle geçerli sayılmadı. VAR incelemesi sonucunda hakem Ümit Öztürk de ofsayt kararından döndü ve golü verdi. Doğru karar, çünkü top Colley’e rakipten gelmişti. Durum 1-0 Colley bu statta ligin başında Pendik maçında attığı bir bariz golün iptalin sayılmamasının üzüntüsünü hala yaşıyor olmalı ki, ekstra sevindi bu gole.

Eh madem erken bir gol geldi. Madem sahadakiler de, tribündeki bir avuç taraftar da biraz olsun havaya girdi, biz de futbol yazmaya başlayalım bari.

Beşiktaş daha iştahlı, topu daha fazla ileri doğru oynamaya başlamış, hele ki genç yetenek Semih Kılıçsoy kendisini daha da göstermeye hevesli ve güzel fulelerle sol kanadı harmanlıyor…

Ama defansta rakibin ataklarını karşılarken yine o bildik panik hali. Yine arkadan top çıkarırken “kimin kime top atacağı kimin top bekleyeceği ve aldığı topu kime vereceğini” bilmeyen ya da iyi çalışmamış bir takım hüviyetinde. Tabii ki her hata sonucu ellerini kollarını sallayarak birbirine kabahat bulan bir takım

Ve evet… Yine Cenk, kendisine atılan her topu verecek adam arıyor. Hatta aramıyor bile öylesine verip kaçıyor sorumluluktan. Yürüyüşe devam. Adeta ”Bana niye boyuna top atıyorsunuz kardeşim ya?..” der gibi. Koskoca Beşiktaş’ın santrforu böyle mi olmalı? İddia ile söylüyor ve yazıyorum ki, bu takıma sadece bir Icardi’yi bir Dzeko’yu koyun, şu an ligin tepesinde olurdu. Evet, takımın geri kalan kısmına rağmen, bütün sakatlıklara ve talihsizliklere rağmen. O kadar iddialı söylüyorum. Cenk’e “Al da bir şeyler yap” diye atılan topları, adını saydığım o iki adama verseler, açık ara gol krallığına oynarlar.

Peki biz bunları yazarken Alanyaspor takımı ne yapıyordu? Vallahi daha bilinçli ve daha yürek hoplatıcı ataklara imza atıyorlardı, geldiklerinde. Hem de her iki kanadı ve göbeği kullanarak.

Efecan, Oğuz ve Yusuf’la. Neticede Beşiktaş’ın o malum defansını çözmüş olmalı Fatih Tekke hoca.

Dakika 33’te, Muleka sağ kanatta kendisine atılan çok müsait bir topu düzeltip nişan alıp yine karavana atınca, “Bu adam ne zaman düzeltecek ayağının pergelini gönyesini?” dedirtti tribüne. At onu da rahatlat takımını be adam. Alanya defansında engel olan kimse de yok. Onların defansı Beşiktaş’tan yeter.

Ama bunu yazdığımızı adeta gören Daniel Amartey, 38’nci dakikada “Biz onlardan kötüyüz” dedirtircesine, çıkarabileceği bir topu neredeyse çizgi üzerinde amatörce rakibine pas verince, Alanya Yusuf Özdemir’in ayağından kendisinin bile beklemediği bir anda beraberliğe ulaştı. 1-1 Tam bir golü. İnanılır gibi değil.

Soyunma odasına girerken Amartey, kendisine yönelik hiç de hoş olmayan tezahüratı hak ediyor muydu? Vallahi ediyor. Hem de daha fazlasını. Zaten gol dakikasından sonra da topu ne zaman ayağına alsa, sürekli ıslık ve yuh sesleri ile oynamak zorunda kaldı. Bir insan bu seviyede bu kadar mı kötü oynar? Bu kadar amatörce hatalar mı yapar? Peki, Beşiktaş ayarında bir takım bu kalitede bir adama muhtaç olur mu? Bu sezon bu soruları sormaktan biz yorulduk. Ama cevabı belli. Bu sezon bunları sormanın artık anlamı kalmadı.

İkinci yarının başlamasıyla birlikte çok akıllı bir pasla atağı sağ kanada taşıyıp bir korner kazandıran Alex Chamberlain, daha 46’ncı dakikada sakatlanıp yerini Demir Ege Tıknaz’a bıraktı. Zaten doğru dürüst top kullanabilen bir adam daha eksildi Beşiktaş takımından. Rıza Hoca, yakında kendisine lisans çıkartmak için başvurursa şaşırmayalım. Her maç mı bir adam eksilir bir takımdan yahu? Pes be kardeşim!

55-65 arasında Beşiktaş abuk bir gol kaçırma yarışına girdi. Çoğunluğunu sol kanattan genç Semih’in yarattığı pozisyonlarda son bir türlü türlü gelmedi. Gelemedi.

Pek çok pozisyonu cömertçe harcayan Jackson Muleka 63’te yerini Ante Rebic’e bırakırken, yuhalanan ve ıslıklanan bir diğer futbolcu oluyordu.

70’nci dakikada Rıza Çalımbay 2 zar daha attı. Amir’in yerine Tayfur Bingöl’ü aldı. Semih’in yerine de Rashica’yı. Amir de Semih de iyi görev yapıyordu ama.. Vardır bir bildiği Rıza’nın… Bu lafı, Şenol Hoca için de ne sık kullanmıştık, hatırlar mısınız?

Ve dakika 87… İkinci yarıda Beşiktaş kalesine tek bir kez gelen Alanya, geride bomboş yakaladığı rakip defansı adeta yürüyerek geçip 2’nci golünü bulduğunda tribün, ev sahibi takım oyuncularına “Formayı çıkarın … gidin…” diye tezahürata başladı. Yine, yeniden… E haksızlar mı? Burada, canlı izledik. Yerden göğe kadar. Küfür etmekte değil ama “adresi göstermekte” haklılar.

Ve daha 90’ncı dakika dolmadan Alanya durumu 3-1 yapıyor.

Bu saatten sonra diyecek, yazacak bir şey de kalmıyor. Kayıp sezonun bir kayıp maçı daha. Üstelik de Beşiktaş kalesine sadece 3 kez gelip 3 gol bulan Alanya karşısında. Yazıklar olsun. O formaları çıkarın ve hakikaten gidin. Nereye isterseniz oraya.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları