Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yunus Emre Berber

Yunus Emre Berber

Yazar

Deprem süreci ve bekleyen felaketler

Bazı durumlarda konuşmak gerçekten oldukça güç olabiliyor. Herkesin bildiği, fark ettiği ve yaşadığı bir gerçeğe karşı alınan tutum ve önlemlerin azlığı iç karartıcı bir tabloya neden oluyor. Bahsettiğim konu kolayca anlaşılabileceği gibi deprem. Türkiye genç ve hareketli bir jeolojik yapıya sahip. Ülkemizin büyük bir kısmını saran büyük ve tehlikeli fay hatları bulunuyor ve hiç de azımsanmayacak sayıda aktif ve uykuda olan volkanik dağlarımız var. Ama tüm bu korkutucu tabloya rağmen yeterli önlemler alınmıyor. Binlerce insanın hayatını kaybettiği onlarca yıkıcı deprem yaşamış bu ülkede yetkili kişiler hâlâ ceplerini doldurmanın derdinde. Müteahhitlerin az maliyete getirmek için çeşitli hile ile yaptığı yapılar masum binlerce insanın tabutu oldu.

Fay hatları üzerine kurulmuş onca şehir, temeli olmayan, denetlenmeyen, kolonları kesilmiş, deniz kumundan yapılmış yapılar hepsi göz göre göre ölüme davetiye çıkardı. Ve Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,5 büyüklüğündeki depremler bu korkunç senaryoyu en kötü haliyle gerçeğe dönüştürdü. Açıklanan rakamlara bakarsak şu an can kaybı sayısı 30 bine yaklaştı. Ancak bu sayı kimliği belirlenmiş cesetlerin rakamları. Daha kimliği belirlenmemiş, çıkarılmamış, ulaşılamamış binlerce ceset var. Bu sayıları söylerken kolay geliyor ama ansızın yüzbinler hatta milyonlarca kişiye dokunan ve hayatlarını kökten değiştiren bu korkunç hadiseyi basite indirgememek lazım.

Soğuk hava, kar, yağmurda çoğu kişiyi uyku hallinde yakalayan depremde hâlâ mucize kurtuluş hikayelerinin yaşanması cidden inanılmaz bir olay. 7 aylık bebekten 70 yaşındaki ninelere kadar yüzlerce mucize kurtuluş hikayesi yazıldı. Ancak kurtulan vatandaşlar gün yüzüne çıktıktan sonra başlarında alkış ve tekbir sesleri yükselmesini yanlış buluyorum. 170 saat enkaz altında kalan birinin yüzeye çıktığı gibi yoğun bir ses ile karşılanması kazazedenin şoka girmesine hatta kalp krizi geçirmesine neden olabilir. Keşke bu konularda daha dikkatli ve hassas olunabilse.

Dünyanın dört bir yanından yardım için gelen arama kurtarma ekiplerinin çabaları da birçok faklı duygu yaşattı bana. Bir yandan diplomatik olarak aramızın kötü olduğu ülkelerden gelen ekiplerin büyük bir özveri ile çalışmasının verdiği iç ısıtan manzaralar. Bir yandan yabancı ekiplerin teknik ve araçlarının bizim ekiplerimizin genelinde çok daha ileride olmasının verdiği üzüntü. Bu tarz afetlerde tüm dünyanın samimiyetle bir araya gelerek yardımlaşması pek rastlanan bir görüntü değil. İnsan bu tabloyu görünce ''neden ülke ve milletler iyi geçinemiyor. Ne gerek var savaş ve gerginliklere'' gibi özünde mantıklı isteklerde bulunurken buluyor kendini.

Ve her deprem felaketinde olduğu gibi konu dönüp dolaşıp beklenen ''Büyük Marmara depremi''ne geldi. Marmara ekonomik, kültürel, siyasi ve tarihsel olarak deyim yerindeyse Türkiye''nin kalbi. Özellikle İstanbul 20 milyona dayanan nüfusu ile açık ara en kalabalık ilimiz. Olası bir 6.0 ve üzeri yıkıcı bir depremde deyim yerindeyse Türkiye için kıyamet vakti geldi demek. Çarpık, düzensiz, kontrolsüz, depreme karşı dayanıksız binlerce binaların çoğunlukta olduğu İstanbul''da deprem sonrası nasıl yardım getirilecek, nasıl organize olunacak, enkazlara nasıl müdahale edilecek, deprem mağdurları nereye yerleştirilecek belli değil. Olası bir kötü senaryoda neler yaşanır düşünmek bile istemiyorum. Mevcut ekonomik durum ve fırsatçı ev sahipleri sayesinde arşa çıkan kira ve ev fiyatları nedeniyle insanlar sağlam ve güvenli evlere geçemiyor. Göz göre göre ölümü bekleyen milyonlar yaşıyor ülkemizde ne yazık ki.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları