Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Alanur ÖZALP

Alanur ÖZALP

PSİKOLOG GÖZÜYLE

Çocukta özgüven bebeklikte başlar

İnsanların yaşamlarında öz güven çok önemlidir. Her insan yetişme çağlarında aranan, istenilen, planlanmış ve beklenilen bir çocuk olarak dünyaya gelmeyi ister. Çocuklar dönemini arzulanan bir bebek olarak geçirmiş olan bireylerde kendine güven daha kolay oluşacaktır. Bu çocuk yetişkin yaşlara geldiğinde ise kendine güvenli olacağı için ev ve iş ortamında başarılı olacaktır. Başarılı olmanın ilk şartı  kişinin medeni cesaretinin olmasıdır. Medeni cesareti olan kişi girişim yapar ve sorumluluk alır. Sorumluluk almaktan mutludur. Gereksiz korkuları yoktur. Sorumluluk alırken kontrollerini koyar. Sınırlarını çizer. Gereksiz ve kaldıramayacağı kadar yük almaz.

KOŞULSUZ İLİŞKİ

Özgüvenin ilk temeli bebekle annenin koşulsuz ilişkisiyle başlar. Bebeğin ilk yıllarında annesini emerken farkına vardığı temel güven duygusudur. Bebekler annelerindeki şevkat, sevgi, kaygı, telaş, öfke, üzüntü gibi duyguları algılarlar. Çiftler çocuk sahibi olmaya karar verdiklerinde sorunlarını çözmelidir. Çocuk sorunlarla kafası karışmış mutsuz bir aile ortamında dünyaya gelmemelidir. Bebeğin dış dünyaya olan izlenimleri annenin yansıttığı duygular yoluyla olur. Bebeklik döneminde temel güven konusunda ilk yıllarda anne ile olan ilişki ön plana çıkar. 2-6 yaş döneminde devreye baba ve tüm aile bireyleri girer. Günümüzde büyük şehirlerde aileler çekirdek aile şeklinde oldukları için çocuktaki temel güven duygusunu geliştirmek anne ve babaya düşer. Aileler biz çocuklarımıza sıkıntımızı, zorluklarımızı belli etmiyoruz derler. Çocuklar bebek olsalar bile ailede bir takım sorunlar olduğunu rahatlıkla algılarlar ve fark ederler. Mimikler ve ses tonu onları her zaman ele verecektir. Çocuk istenen bir çocuk olduğunu da bu işaretlerden anlar. Yakın çevre çocuğun aileden kendisiyle ilgili edindiği değer ya da değersizlik duygularını destekler. Örneğin aile ortamında değersizlik duygularıyla büyümüş bir çocuk okula başladığında başarısızlıkla karşılaşırsa değersizlik duyguları gelişmiş olur. Aile içinde kendisine değer verilmiş bir çocuk okulda karşılaştığı başarısızlığı daha sağlıklı karşılar. Bu başarısızlıkla nasıl savaşacağını bulmaya çalışır.

AİLENİN ROLÜ

Özgüvenin yeteri kadar gelişememesinde çocuğa destek vermeyen aileler kadar aşırı korumacı ailelerin de olumsuz etkileri olur. Böyle durumlarda aile çocuğun yapması gerekenleri yapar. Çocuk adına karar verir. Çocuk adına düşünür. Aile bu tutumu çocuklarına yardımcı olabilmek için yaptıklarını düşünürler. Çocuk sorumluluk almalıdır. Eğer alamazsa kendi sorunlarını çözme becerisi kazanamaz. Bu tür çocuklarda ben yapamam, ben beceriksizim duygusu oluşur. Bu, çocuğun özgüveninin gelişmesini engeller. Hatta bu durum devam ederse çocuk artık annesine sormadan hiçbir işi yapamaz hale gelir.

Çocuklar büyürler. Kendi kararlarını vermek zorunda kalırlar. Çocuğun ilerleyebilmesi için, hayatta başarılı olabilmesi için riske girmesi, kendi kararlarını kendisinin vermesi gereklidir. Sorunlarını çözmesi gerekir. Çocuk kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmelidir. Yapmadan öğrenemez. Büyüdüğünde de hayattan korkan, karar veremeyen bir birey olur.

Özgüveni azaltan şeylerden biri de kıyaslanmaktır. Başkalarıyla, kardeşleriyle, komşu çocuklarıyla kıyaslanmamalıdır. Sizin çocuğunuzun da diğer yaşıtlarından güzel başarılı yaptığı pek çok iş vardır. Aile olarak siz çocuklarınızın özelliklerini tanır ve onlara değer verirseniz o da kendi varlığına değer verir. Çocuklarınıza diğer çocukları örnek göstermeyin. Kendi başarıyla yaptığı bir başka işi örnek gösterin. "Geçen sene şiir okurken ne kadar çok alkış almıştın" gibi başarılı olduğu anları ona hatırlatabilirsiniz. Yapabildiği hatta iyi yapabildiği konulardan örnekler verin.

TANIYIN

Çocuklarınızı iyi ve doğru tanımaya çalışın. Hangi alanlarda desteğe ihtiyacı olduğunu gerçekçi biçimde görmeye çalışın. İyi oldukları konuları anlatın. Deneme yapması için ona uygun ortamlar yaratın. Sizin, onun yaptığı diğer olumlu ve güzel şeyleri görüyor, fark ediyor olmanız çok önemlidir. Onun kendi gücüne inanmasını sağlayın. Kendisine inanmalıdır. Zevk aldığı, iyi yaptığı alanları birlikte tespit edin.

Çocuğunuzu gözlemleyin, onunla uzun sohbetler yapın. Öğretmenleriyle konuşun, rehber öğretmeninin fikrini alın.

Onunla planlar yapın. Küçük adımlar atın. Rahatlıkla altından kalkacağı hedefler belirleyin. Ona daima destek verin. Sizin yanında olduğunuzu her zaman bilsin. Çözüm odaklı olun. Konuları ve sorunları geçiştirmeyin. Ona her konuda başarıyı elde etmesi için emek vermesi gerektiğini anlatın. Kendi hayatınızdan örnekler gösterin. Size yardımcı olan kişiler ve destekleri ona da sunup sunmadığınızı gözden geçirin. Ona ufaktan başlayarak sorumluluk verin. Onu izleyin, yardım edin. Destek verin. Takdir edin ve sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlayın.

Evde ve okulun dışında da farklı sosyal aktivitelere, ortamlara girmesini destekleyin. Birkaç arkadaşıyla kampa gitmesini destekleyin. Böyle ortamlarda sorumluluk almayı daha kolay öğrenecektir. Yanında olduğunuzu hep hissettirin. En zor durumlarda bile sorunlarını size açabilsin.

 

********************

 

Üstün yetenekli çocuğu tanımak

++++++++++

Üstün yetenekli çocuklarda doymak bilmeyen bir öğrenme isteği vardır. Çok soru sorarlar. Her sordukları soru beyinlerinde ani olarak yeni sorular doğurur. Sorularına cevap aldıklarında rahatlarlar, keyiflenirler ve mutlu olurlar. Onların var olan açlıklarını bilgi doyurur.  Kelime hazineleri yaşıtlarından daha geniştir. Okurlar, araştırırlar, sorarlar. Araştırma ve öğrenme merakları sınırsızdır. Her defasında daha çok şey öğrenmek isterler. Zor şeyleri başarmaktan hoşlanırlar. Zor soruları, zor problemleri, kimsenin yapamayacağı problemleri yapmaktan keyif alırlar.Her şeyi araştırmak konusunda sonsuz açlıkları vardır.

Aileler çocuklarının zeki olduklarını bebekliklerinde dahi anlayabilirler. Bazen de aileler kuzguna yavrusu güzel görünür misali çocuklarının pek çok özelliğini üstün yetenek olarak yorumlayabilirler. Bu konuda karar vermekte öğretmenler ailelerden daha etkilidir. Öğretmenler farklılıkları ayırmakta aileleri bilgilendirmelidir. Anaokul ve ilkokul çağındaki çocuğun yeteneklerinin daha net fark edildiği dönemdir. Aileler çocuklarının yeteneklerini fark ettiklerinde mutlaka desteklemelidirler. Aileler çocuklarını iyi tanımalıdırlar. Çocuklarının yeteneklerinin farkına varmalıdırlar. Aileler çocuklarının yetenekleri konusunda psikologlardan yardım alabilirler. Çocuğu yetenekli aileler birbirlerinden de pek çok şey öğrenebilirler. Birbirlerini rahatlatabilirler. Fikir alışverişi ailelere çok yararlı olur. Üstün yetenekli çocuklar birlikte olurlarsa birbirlerinden çok haz alırlar. Birbirlerini geliştirirler. Bu tür çocuklara daha fazla ilgi, yönlendirme, sevgi ve zaman ayırılmalıdır.

ÖĞRETMEN EĞİTM ALMALI

Üstün yetenekli çocukların öğretmenleri üstün yetenekli çocuklar konusunda mutlaka eğitim almalıdırlar. Öğretmen almış olduğu eğitim sonucunda çocuğu daha iyi anlayacaktır. Çocuğa gereksiz olan bilgileri vermeyecektir. Onun zevk alacağı, yaratıcı bir eğitim uygulayacaktır. Bu durumda çocuk hem kendini geliştirir, hem de eğitimden keyif alacaktır. Bu konuda eğitim almış bir öğretmen hata yaparım, çocuk bu yaşta benden fazla bilgi sahibi diye kaygılanmazlar. Yetenekli çocuklar yetenekli olanlarla olduğu gibi diğer çocuklarla da güzel ilişkiler içine girmelidirler. Üstün yeteneklileri öğretmenlerinin öncelikle bilgi sahibi sonrasında rahat, huzurlu, kendine güvenli ve pozitif bir bakış açısına sahip olmalıdırlar. Çünkü yetenekli çocukların kafalarına hep çok farklı sorular, konular gelebilir. Eğer öğretmen hoşgörülü değilse bu çocukları engelleyebilir. Bu çocukların hiçbir durumdan engellenmemesi gerekmektedir. Onları tanıyan öğretmen, onların ne yaptıklarında ne dediklerini hemen anlar ve ona göre davranır. Onların öğrenme ve araştırma iştahlarını hep açık tutar.

Yetenekli çocuklar aynı zamanda pek çok alanda yeteneklidirler. Birden fazla alanda özel yetenek gösterebilirler. Örneğin müzik, matematik, yabancı dil gibi. Onlar başarılı oldukları işleri yaparlarken keyif alırlar.

Yeni eğitim sisteminde üstün yetenekli çocuklara yarı zamanlı şekilde eğitim programı hazırlanmaktadır. Bazı dersleri kendileri gibi özel yetenekli çocuklarla görürlerken bazı dersleri de diğer çocuklarla görürler. Hayal güçlerini geliştirecek ortamlar onlar için olmazsa olmazlardandır. Fazla soru sormalarına imkânlar sağlanmalıdır. Hayal güçlerini zenginleştirecek materyalleri kullanmaları sağlanmalı ve teşvik edilmelidir. Deney odaları ve deney materyalleri onlar için önceden hazır bulundurulmalıdır. Bu odaya gitme saatlerinin dışında serbest saatlerinde de bu tür ortamlardan rahatlıkla yararlanabilmeleri sağlanmalıdır. Günümüzde bazı devletler üstün yetenekli çocukların erken yaşta fark edilmesine ve onlara uygun bir eğitim programı hazırlanmasına fazla yatırım yaparlar. Gelişmiş ülkeler bu tür çocuklara çok fazla yatırım yapmaktadırlar.

ÜLKE KALKINMASI İÇİN ÖNEMLİ

Bu tür çocukların en erken yaşta saptanması gerekmektedir. Bu bir ülkenin hızla kalkınması açısından çok önemlidir. Üstün yetenekli çocukların sayısı ne kadar fazla olursa ve bu çocuklar daha erken yaşlarda fark edilirlerse bu tür ülkelerde yeni buluşlar fazla olacaktır. Ülke diğer ülkelerin önüne geçecektir. Üstün yetenekli çocukların erken ayırıcı tanı konularak saptanması çok önemlidir. Bu alanda IQ testleri kullanıldığı gibi beceri testleri de kullanılmalıdır. Testlerle birlikte öğretmenlerin ve ailelerin gözlemleri de tanı konusunda çok önemlidir.

Bu çocuklar zekidirler ve her alanda başarılı olurlar. Yapılması gereken bir veya iki alanda en fazla olan yeteneklerinin geliştirilmesidir. Her alanda başarılı olmaları beklenirse enerjileri dağılır. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Çocuğun asıl yeteneğinin ne olduğu saptanmalı ve bunun üzerine gidilmelidir.

Öğretmenler aileleri bu tür çocuklarıyla nasıl ilgilenmeleri konusunda eğitilmelidirler. Yeteneklerinin iştahlandırılmaları, onlara özel imkanlar sağlanması bir devlet politikası olmalıdır. Devletler bu konuda birbirleriyle yüksek düzeyde işbirliği yapmalıdırlar.

Ortak eğitim programları geliştirilmeleri ve politikalar öncelik verilmelidir. Devletleri ailelerde teşvik etmelidir. Bu çocukların eğitimi için halkın desteği sağlanmalıdır. Medya, halkı bu tür konularda bilgilendirmeli ve eğitmelidir.

 

*************

İştahsızlığa davetiye çıkartmak

++++++

Her anne kendi çocuğunun iştahlı olmasını ister. Bu durumla övünür. İştahlı bebeklerin annelerini kıskanır. Annelerin bebekleri iştahlı değilse anneler bu durumdan kendilerini suçlarlar ve sorumlu tutarlar. Hatta bazen çocuğun iştahsızlığının nedenini kendi beceriksizlikleri olarak görebilirler. Bu görüşleri bazen eşleri ya da kayınvalideleri tarafından da desteklenebilir. Anne de bu eleştiriler karşısında çocuklarına daha fazla yemesi konusunda baskı yapmaya başlar. Çocuk bu baskı sonucu yememek konusunda daha güçlü bir direnişe geçer. Bu anne-çocuk gerginliği, bir süre sonra düzenli bir davranışa dönüşür. Artık çocuk annesini veya yemek tabağını gördüğünde ters tarafa doğru kaçmaya başlar. Hatta karnı açken bile bu kaçma davranışını sergiler.

Anneler iştahlı çocuk gördüklerinde ise bu duruma inanamazlar. Çocuğunun iştahının diğer annenin verdiği yemeklerden kaynaklandığını düşünürler. Verdikleri yemekleri değiştirirler. Bu değiştirme çocuğun iştahını etkilemez. Anne çocuğun iştahsızlığına hep bir bahane bulmaya çalışır. İştahsızlığın nedeninin kendi tutumu olduğunu göremez ya da kabul etmek istemez.

KIYASLAMA YAPMAYIN

Özellikle iştah konusunda çocuğunuzu diğer çocuklarla kıyaslamamaya çalışın. Birisi size de yemeniz konusunda ısrar ederse siz de buna karşı çıkabilirsiniz. Öncelikle ısrarlı olmamak gerekiyor. Pek çok anne bebeklerin fazla yemek yemelerinin, çabuk büyümeleri için gerekli olduğunu düşünür. Anneler tombik çocukların daha sevimli olduğunu düşünür. Pek çok çocuk doktoru tombul bebeklerin sağlıklı olmadığını anlatmasına rağmen, anneler yerinden kalkmakta zorlanan aşırı tombul bir bebeği olsun ve bu bebek onun her verdiğini sonuna kadar bitirsin ister.

Anneler yemek konusunda çocuklarıyla çatışmaya girmemeye çalışmalıdırlar. Anneler çocuğu zorlayarak iştahını açamayacağını bilmelidirler.

Öncelikle çocuğun iştah sorunu olmaması için uygun bir uyku düzeni olması gerekmektedir. Dinlenmiş ve uykusunu almış çocuklar iştah konusunda zorlanmazlar. Çocuğun yemek saatleri düzenli olmalıdır. Yemek onun yiyebileceğinden fazla olmamalıdır. Çocuk doymazsa bir miktar daha verilebilir. Fazla doldurulmuş bir tabak çocukları bitiremeyecekleri konusunda korkutur. Çocuklar yemeklerini bitirmediklerinde ailelerinin onları sevmeyeceklerini düşünürler. Bu şekilde onların tabağına az konursa çocuk bunu rahatlıkla bitirecek ve ailesinin gözüne girecektir. Aile onun yemeğini bitirmiş olmasına sevindiğini açıkça bildirirse çocuk bir tabak daha bile isteyebilir. Yemeğin bittiğini alkışlayarak belli etmek ufak bir bebek için ondan ne istediğinin anlamasını sağlayabilir.

SOFRADA SOHBET EDİN

Çocuk kaşığı tutabildiği andan itibaren ona yemek yedirilmemelidir. Onun yemesi için teşvik edilmelidir. Sabırlı olunmalıdır. Üzerine ve yere dökmesine aşırı tepki gösterilmemelidir. İşin başında döker ama kısa bir sürede kendi kendine yemek konusunda usta olur. Yemek tabaklarını hemen kaldırıp sofrayı toplamak isteyen annelere bebekleri sanki "hadi gel oynayalım" demektedir. Sofrada onunla sohbet edebilirsiniz. Örneğin yiyeceklerin ona neler kazandırdığını anlatabilirsiniz. Yiyeceklerin nasıl yetiştiğini veya içlerinde bulunan besin değerlerini ve insanı nasıl büyüttüklerini anlatabilirsiniz. Çocuğunuzun kendi tabağı, bardağı olması ve bunların üzerinde onun isminin yazılı olması ona yemek yemeği keyifli hale getirebilir. Onun nasıl güzel yemek yediği konusundan bahsedilebilir. Bu onu gururlandırıp kendine güvenmesini sağlarken daha iştahlı olmasını sağlayabilir. Sizin hangi yemekleri sevdiğinizi ona anlatmanız onu etkileyecektir.

Yemek yerken hafif müzik çalmak keyifli olabilir. Öğün aralarında ufak bisküvi, şeker, çikolata verilebilir. Fakat miktarlarını ayarlamalı, bu gibi yiyecekleri vermek abartılmamalıdır. Pek çok çocuk annesinin yaptığı köfteyi değil hazır hamburgeri tercih edebilir. Bu konuda olumsuz tepki gösterilmemelidir. Çünkü bu tip gıdalar şoklandıkları için gerçekten çok lezzetlidirler. Gereksiz alınganlıklar çocuğunuzu korkutup mutsuz edebilir. Yemek saatlerini mutlu ve keyifli bir hale getirmelisiniz. Çocuğunuzla keyifli saatler geçirdiğiniz, konuştuğunuz günün en mutlu saatleri yemek saatleridir. Bu saatler "yemeği bitir de sofradan kalkalım" işkencesi haline dönüşmemelidir. Yemek konusunda çocuğunuzu hiçbir şeyle korkutmayın ona yapamayacağınız sözler vermeyin. Örneğin "yemeğini yersen hafta sonu seni tiyatroya götürürüm" gibi bir konuşma hiç işe yaramaz. Hatta çocukla sizin aranızı açar. Çocuklar hafta sonunu anlamakta veya beklemekte zorlanırlar. Sizin ona yalan söyleyip kandırdığınızı sanabilirler. Daha sonra ona söylediğiniz hiçbir şeye inanmazlar ve size olan güvenlerini kaybederler.

Çocukların koşup oynamalarını sağlamazsanız, yediklerini sindirmezler. Sağlıklı kasları olan çocuklar daha sağlıklı olurlar. Pek çok aile çocukların koşup oynamasına izin vermez. Düşüp bir yerini yaralayacağından korkar. Bu tür korkular çocuğun ya sinirli, agresif olmasına sebep olur ya da korkan ve bunun sonucunda da sormadan kendi başına hiçbir iş yapamayan çekingen, pasif, girişimci ruhu törpülenmiş bir çocuk olmasına sebep olabilir.

SORUMLULUK ALSIN

Hareket eden, oynayan bir çocuğun kasları gelişir ve sağlıklı büyür. Arkasında tabakla annesinin kovaladığı veya düşecek diye sürekli otur, kalkma, elleme, tutma denilen çocuklar mutsuz, inatçı, özgürlükleri kısıtlanmış çocuklar olurlar. Onlar ya ailelerini mutlu etmek için koşup oynamazlar fakat bu defa da kendilerini istediklerinin yapamadıklarını için mutsuz olurlar. Bu farklılıktan çocuklar zarar görürler. Kimi memnun edeceklerini şaşırırlar. Onlar için hayat gittikçe zorlaşır. Çocukların rahatlıkla sevip, okşandığı ve özellikle bu işleri yapmamızdan keyif aldıkları yaşları vardır. Bu yaşlar çabukça geçer gider. Bir süre sonra artık aileler ilgi için onların peşlerinden koşmaya başlarlar.

Bebek yürümeye başladığında annesinin elini tutmadan kalmaya çalışır. Yürümeye başladığını gördüğünde hızlı hızlı gider. El tutmadan gitmek ister. Gençlik dönemine geldiğinde kendini sevdirmez, ayrı gezmek ister. Siz onu bir yerlere götürmeye çalıştığınızda gelmek istemez. Bu sevimli ve keyifli yaşların kıymetini bilmemiz gerekir. Çocuğunuzu yemek için masaya oturtup bekleyen, "yemek niye geç geldi" diye bağıran bir çocuk olarak yetiştirmeyin. Yemek konusunda o da size sofrayı kurarken ve kaldırırken yardım etsin. Sorumluluk alsın. Sofrada onun da tuzu olsun. Kendi tuzuyla övünsün. Sofranın değerini bilsin. Örneğin babalar sofrada ve evde özellikle erkek çocuklarına iyi örnek olmalıdırlar. Çocuklar sofranın birlikte bir emekle hazırlandığını bilmelidirler. Sofradaki yiyeceklerin hazırlanışını bilmeli ve görmelidirler. Hatta yağ, peynir, yoğurt gibi besinlerin nereden, nasıl sofraya gelene kadar ne gibi evrelerden geçtiklerini bilmelidirler. Sofrada aile bireyleri sohbetler etmelidirler. Sofrada kimse birbirine "bitir de yıkayacağım" dememelidir. Yemek saatinin ailenin tüm bireylerinin bir arada olduğu zevkli saatlerden oluştuğu çocuğa anlatılmalıdır.

 

***************

 

Süt içmeyen çocuklar

+++++++++++

Bazı çocuklara süt içirmek zordur. Anneler sütün çocuklar için ne kadar önemli olduğunu bilirler. Bu durumda çocuklarının çok daha fazla süt içmesini isterler. Eğer istedikleri kadar çok süt içeremezlerse kendilerinin başarısız olduklarını düşünürler. Bu düşünce onları daha çok paniğe sokar. İyi anne olamama korkusuna kapılırlar. Bu korku onları baskı altına alır. Bu baskı ile çocuklarının üzerine daha fazla düşerler. Özellikle 2-3 yaş arasındaki dönem annelerin çocuklarına daha fazla süt içirebilme paniğini yaşadıkları dönemdir. Bu dönem ise çocukların inatçılık dönemi olduğu için çocuklar annelerinin baskısına farkında olmayarak karşı çıkarlar. Anne ile çocuk arasında bir güç çatışması yaşanır. Bu çatışmayı çoğunlukla çocuk kazanır. Çünkü anne çocuğu için en iyiyi istemektedir. Anne pes ettikçe çocuk huzursuz olur. Anne paniğe girer. Bu panik çocuğu huzursuz eder. Bu defa çocuk korkar, ne yapacağını şaşırır, huzursuz olur. Bu mutsuzluk anneden çocuğa, çocuktan anneye geçer.

ZORLAMAYIN

Çocuk başka besinleri iştahla yiyor olabilir. Bu anne için yeterli değildir. O süt konusunu çoğunlukla olmazsa olmaz hale getirebilir. Anneler bazen sütün içine değişik maddeler koymayı denerler. Bazen de sütü sıcak ya da soğuk verme yoluna giderek, defalarca devreye girerek başarılı olmayı denerler. Bazen ise gündüz veya gece çocuk uykuda iken ona süt vermeyi denerler. Her zaman kendi çocuklarını başka arkadaşlarının çocuklarıyla kıyaslarlar. Eğer çevresinde iştahlı çocuklar varsa annenin paniği artar. Eğer çevresinde de iştahsız çocuklar varsa rahatlar. Bir süre sonra yine daha fazla süt içirme isteği ortaya çıkar. Eğer kendi istediği kadar süt içiremiyorsa mutsuzluğu artar. Bazen eşine bu konuda yardımcı olması konusunda baskı kurar. Böyle durumlarda eşlerin hoş görülü olmaları gerekir. Çünkü bu gergin, mutsuz, kendini başarısız ve kötü bir anne olarak kabul eden anneyi rahatlatmak hem anne hem de çocuk için doğru bir yaklaşım olacaktır. Bazı babalar bunu çok iyi bir şekilde başarır. Bu çekişmeli mutsuz ilişkiyi mutluluğa dönüştürmeyi başarırlar. Bazıları ise zaten iyi anne olamadığı için kendini suçlayan anneyi bir de onlar suçlayarak onu yaralarlar. Bu gibi durumlarda aileye bir danışman psikolog yardımcı olabilir. Çünkü sorun süt içmek değil başarılı ve iyi bir anne olmaktır. Bu istek doğal olarak tüm annelerde zaten vardır.

ANNENİN SÜTÜ KESİLEBİLİR

Süt içmemek en sık görülen korku veya kaygılardan biridir. Bu korku bazen domates, peynir, yumurta, mandalina veya sebze olarak da gözlemlenebilir. Ya da süt korkusu hafifler yoğurt ya da meyve suyu korkusu başlar. Bu gibi konularda çocuk yetiştirmede babaların daha aktif olması gerekir. Çocuklarının bebeklikten itibaren sorumluluklarını almaları ve çocuklarının büyüdüklerinin en tatlı hallerini gözlemlemeleri doğru olacaktır. Eğer sıkıntılarınızı paylaşabileceğiniz ilgi ve hoşgörü ile anlayan bir eşiniz varsa bu durumda siz süt ve benzeri gibi korkuları hızla ve kolaylıkla aşabilirsiniz. Anneler bu gibi konulara saplanıp kalmazlarsa tabii ki daha iyi anne olacaklardır. Bazen çocuk doktorları anneleri rahatlamaya veya bilgilendirmeye çalışırlar. Doktorun verdiği bilgiler anneyi ya hiç rahatlatmaz ya da kısa bir süre sakinleştirir. Ama bir süre sonra bu korku yine anneyi rahatsız etmeye başlar. Bazen de eğitimli anneler anne sütünün değerini bildikleri için bu konuda yoğun kaygı ve korku yaşarlar. Bu korku başka mutsuz olaylarla da birleşirse annenin sütünün kesilmesine ya da bebeğin emmemesine sebep olabilir. Bu tür durumlarda çocuğun emmemesinin nedeni sütün az gelmesi değil "çocuğumu en iyi şekilde beslemeliyim" korkusudur. Eğer ailesinden de "çocuğuna süt vermelisin" şeklinde bir yaklaşım geliyorsa bu durum annenin korkusunu daha fazla arttırır. Bebeğine süt veren annelerin bu tür korkuları varsa bu korkularından öncelikle kurtulmaları gerekir. Çünkü önce yeteri kadar emziremezsem korkusu tüm ömür boyunca farklı nesneler olarak devam eder. Bu anneyi mutsuz eden yetersizlik duygusudur. Anneyi bu korkudan en kısa sürede kurtarmak için psikolojik destek gerekebilir. Bu destekle birlikte eşin anlayışlı olması çok önemlidir. Psikolog anneyle birlikte eşi de terapiye alacaktır.

 

************

 

Karanlıktan korkan çocuklar

+++++++++++++++++++

                                             

Uzmanlara göre korku öğrenilmiş bir duygudur. Çocuk küçük yaşlardan itibaren ailesinden ve çevresinden korkuyu öğrenir. Aileler bıkmadan usanmadan tehlike yaşatabileceğini düşündükleri pek çok şeyi sürekli olarak anlatırlar. Örneğin karanlığı, öcüyü, iğneciyi, doktor, hemşireyi, canavarı bu korkutucu şeyler listesine eklerler. Bu defa da çocuk doktora veya hastaneye gideceği zaman aileler oldukça zorlanırlar. Örneğin korkutulan meslekler listesinden diş doktorluğu da nasibini almıştır.

Çocuğun karanlıktan korkması endişesiyle yatak odasında ışık yakılır. Bu da yetmez anne gece kalkar çocuk korkuyor mu diye defalarca kontrol eder. Çocuğun aklına ışık söndüğünde korkulur fikrini sokar. Bazı ailelerde anne psikologun çocuğunuzun odasında ışık yakmayın demesine tepki gösterir, 'Olmaz, onun odası karanlık olursa ben rahat edemem, uyuyamam.' der. Sonra da itiraf eder bu korku çocuk korkacak korkusu değil de annenin bir endişesidir. Bu anne daha önce bir çocuğunu bebekken kaybetmiştir bu çocuğunu da kaybetme korkusu o kadar yoğundur ki her gece yatağından kalkıp çocuk nefes alıyor mu diye kontrol eder. 'Ben kalktığımda onun yaşayıp yaşamadığını karanlık odada nasıl anlayabilirim ki? Benden çocuğun odasındaki ışığı söndürmemi lütfen istemeyin' demiştir. Böyle durumlarda annenin kendi yaşamından getirdiği bu korku süreç içinde çocuğa bulaşır, geçer. Çocuk da annesi üzülmesin, endişelenmesin, huzursuz olmasın diye odasında ışık ister. Anne de 'çocuk istiyor, ışık olmadan kesinlikle uyumuyor' der ve bunun arkasına sığınır. Burada olduğu gibi aileler, pek çok korkuyu çocuğun hayatına sokarlar.

KORKU NESNELERİ

Çocuğu odasında bazen de bir gece lambası yanık bırakılır. Ya da koridorun veya tuvaletin ışığının yanık kalmasına dikkat edilir. Sadece bununla da kalınmaz. Çocuğun odasına dışarıdan sokak lambası veya reklam panolarının ışıkları geliyorsa anne çok rahatlar ve perdeyi açık bırakır ki bu ışık odanın içine dolsun. Oda gündüz gibi aydınlansın ister. Bu defa aydınlanmış böyle bir odada uykuya dalmak çok zor olacağı için çocuk bir türlü uykuya dalamaz.

Bir başka durumda çocuk zorlukla uykuya dalarken hoş, ışıklı bir ortamda olduğu için bu ortamda nesnelerin gölgeleri olduklarından büyük göründüğü için çocuklar bunları korku nesnelerine benzetebilirler. Örneğin cadılara, korkunç yaratıklara, canavarlara benzetir daha fazla korkarlar. Beyin flu görünen nesneyi hemen yapılandırır. Bu otomatik olan beynin bir işlevidir.  Çoğunlukla korkutucu nesnelere benzetme yapılır. Çocuk karanlık ortamdayken nesne ile ilgili bir benzetme yapmak zorunda kalmaz. Tamamen aydınlık ortamda da böyle bir benzetme durumu ortaya çıkmaz. Bir de ailelerin 6-7 yaştan sonra çocuklarını geç saatlerde yatırmasından dolayı çocuklar TV de onlar için uygun olmayan filmler, olaylar izlerse o gece uyumaları zorlaşır. Hatta korku filmi izledilerse bazen 1-2 ay gibi uzun bir süre bile odalarında kendi başlarına uyuyamazlar. Hep kalkıp anne babalarının yanına giderek 'korkuyorum odamda canavar var, cadı var' diyerek korkularını dile getirmektedirler. Hatta anne bu durumda çocuğunu yatırsa bile çocuk gece tekrar kalkıp gelebilmektedir. Bu durumda çocuk 'odam karanlık ondan korkuyorum' demekte, hatta gündüz karanlık olan bir başka odaya gitmekte de korktuğunu ifade etmektedir. Bazı durumlarda böyle bir korku filmi seyredildikten sonra çocukların yalnız diğer odaya geçemediklerini hatta tuvalete bile gidemediklerini biliriz. Bu durumda anneye daha fazla bağlanırlar, yapışırlar. Anne yanlarında olmadan hiçbir şey yapamaz, hiçbir yere gidemez hale gelirler.

YATMA SAATİ

Bütün bunların en başı çocukların kendi odaları olması, kendi yatakları olmasının en erken yaşta uygulanmasıdır. Yapılması gereken ya doğduğunda kendi odasının olmasına dikkat etmek ya da 2 yaşından itibaren çocuğu ailenin yatak odasından çıkartmaktır. Bu konuda aile zorlanıyorsa mutlaka, vakit geçirilmeden bir psikologdan destek alınmalıdır.

Bu duruma gözümüzden kaçmaması gereken en önemli şey çocukların yaşlarına göre bir uyku saatleri olmasıdır. Bu saati aile belirlemelidir. Bu saat sabit olmalıdır, hiç değişmemelidir. Örneğin 2-6 yaş için uyku saati 8-9.30 arasında ailen yaşantısına en uygun saat olmalıdır. 7-12 yaş arasında ise yine 8-9.30 arasında olmalıdır. Bu saat 12-14 arasında 10-10.30 olmalıdır. 15- 18 yaş arasında ise gencin yatma saati 11 olmalı ama kesinlikle 11'i altına inmemelidir. Yatma saati konusu çocukla açık ve net bir şekilde konuşulmalıdır. Çocuk sat kaçta yatması gerektiğini bilmelidir. Bu düzen çocuğu ve aileyi oldukça rahatlatacaktır. Özellikle ışık konusuna geldiğimizde çocuk yatana kadar bir ışık veya başucu lambası olabilir. Çocuk kitap okumak isteyebilir veya yaşı küçükse kitapların resimlerine bakmak isteyebilir. Yatma saati geldiğinde odasındaki tüm ışıklar söndürülmelidir. Dışarıdan odasına gelen ışık konusunda önlem alınmalıdır. Ya odası değiştirilmeli ya da fon kartonu veya kalın perde, güneşlik, panjur gibi bir engelleyici ile ışık kesinlikle ortadan kaldırılmalı, kesilmelidir. Çocuğun odasını kapısı camlı ise bu camlar mümkünse ışığı geçirmeyecek şekilde engellenmelidir. Koridorun veya tuvaletin ışığı açık bırakılmamalıdır. Eğer çocuk tuvalet ihtiyacı için kalktı ise ya kendisi ışığı yakar ya annesine seslenir ya da bir süre sonra gece yarısı kalkmamaya başlar. Gece yarısı tuvalete mutlaka gidilmesi gerekmez. Çocuklar tuvaletlerini tutabilmeyi çok kolay öğrenirler. Karanlık korkuları bazen de aileye mesaj vermek için bir yardım isteme yolu olabilir. Böyle durumlarda aile çocuğun bir sıkıntısı, sorunu olduğunu anlar. Aile çocuğun neden rahatsız olduğunu bulmalı ve rahatsızlık veren şeyi ortadan kaldırmalıdır.

KAFASINI KARIŞTIRMAYIN

Karanlık korkusu bir de çocuğun kardeşi olup da onun yaptığını, odasını kardeşine verildiğinde veya yaramazlık yaparsan ben hastalanırım, ölürüm gibi korkutmalardan sonra ortaya çıkabilir. Bir de çocuğun yanında o anlamaz, aklı ermez diye düşünüp onun yanında ailenin onun kafasını karıştıracak konuları konuşmak, tartışmak, kavga etmek, ses tonlarının yükselmesi, şiddet olaylarının yaşanmasına sebep olabilir. Karanlıkta tacize uğramak, karanlıkta korkulacak bir durumla karşı karşıya kalmak karanlık korkusunu getirebilir. Böyle durumlarda karanlık korkusunun nedeni bir psikolog tarafından bulunmalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Korkan çocuklar bazen olmayan arkadaşlarda edinebilirler Bu durumdan korkmayın, onlara kızmayın. Onlar korkularını yatıştırabilmek için bu tür arkadaşlar geliştirebilirler. Onların sorunları kaygı ve endişeleri geçtiğinde bu olmayan arkadaşlarda hemen ortadan kaybolurlar. Olmayan arkadaşlarına siz de katılabilir, birlikte oyun oynayabilirsiniz. Bu konuyu psikologa anlatmak doğru olacaktır. Çocuğunuzu diğer kişiler yanlış anlayabilir ve üzebilirler. Karanlık ve tüm korkuların tedavisi vardır.

 

*************

 

Çocuklarda izinsiz alma davranışı

+++++++

Bazı çocuklar belirli yaş dönemlerinde başkalarının eşyalarını izinsiz alıp kullanabilirler. Bazen çocuğun yaşı göz önüne alınarak, bu davranış masum bir durum olarak görülebilir ve göz ardı edilebilir. Eğer doğru tutumları sergileyemez ve bu duruma bir önlem almazsanız, ileride istenmeyen durumlarla karşılaşmanız kaçınılmazdır.

Çocukların belli yaş dönemlerinde izinsiz alma davranışına rastlanabilir. Bu davranış, 6 yaşına kadar gerçekleşiyorsa, davranış bozukluğu olarak nitelendirilmez. Çocuğunuz okula başlamadan önce, paylaşma ve sosyalleşme konularında henüz olgunlaşmadığı için her şeyi kendisine aitmiş gibi algılar. Arkadaşlarının oyuncaklarını izinsiz alabilir, gittiği bir evden yanında küçük objeler getirebilir. Böyle durumlarda paniğe kapılmadan çocuğunuzla konuşarak, izinsiz herhangi bir eşyayı almaması gerektiğini anlatmanız gerekir.

EKSİK DOLDURMAK

Bir davranış bozukluğu olarak nitelendirilen izinsiz alma davranışında belli etkenler söz konusudur. Bu etkenlerin çoğu aile ve sosyal ortamdan kaynaklanır. Bölünmüş ve parçalanmış ailelerin çocukları kendini sevdirmek ve kabul ettirmek için, hayatındaki bir eksikliği doldurmak için bu davranışı gösterirler.

Bölünmüş ve parçalanmış ailelerin çocukları: Boşanmış aile, anne-babasından ayrı yaşayan, babası ya da annesi ölmüş çocuklardır. Bu çocukların ruh dünyaları çok hırpalanmıştır. Çözümsüzlükler vardır ve kendileri bunlar konusunda güçsüzdürler. Olumsuz anne-baba tutumları da bu çocukların yanlış yönlendirilmesinde çok belirleyicidir.

Kendini sevdirmek ve kabul ettirmek isteyen çocuklar: Kendilerinin sevilmediğini ve değersiz görüldüğünü düşünürler ve bu yüzden mutsuz, huzursuzdurlar. Özgüvenleri de oldukça düşüktür. Bu tarz çocuklar hep bir grup içinde yer alıp değerli olduklarını teyit ettirmek isterler. Olumsuz anne-baba tutumları burada da başroldedir. Ailesinden yeterince sevgi görmeyen, sürekli hakaret edilip incitilen ya da ihmal, istismar edilen çocuklarda çalma davranışına çok sık rastlanır.

Hayatındaki bir eksikliği doldurmaya çalışan çocuklar: Böyle bir duygu durumundan da bazı çocuklar bir şeyleri izinsiz alabilirler. Hayatlarında herhangi bir alanda hissettikleri bir boşluk varsa, onu ihtiyaçları olsun olmasın bir objeyle doldurmaya çalışırlar. Bu boşluk her şey olabilir. Aile, kardeş, sevgi, para, arkadaşlık, sağlık, başarı gibi birçok etkenin eksikliği, bu davranışın kazanılmasında etkili olabilir. Çocuk bu boşluğu öç alır gibi hırsla doldurmak ister.

Yapılan her izinsiz alma davranışının altında, olumsuz aile tutumlarının etkileri yatar. Çocuğunuzun ruhsal dünyasının yeterince doyurulamaması, sevilmemesi, saygı duyulmaması, değerli olduğunun hissettirilmemesi, yanlış davranışlar, incitme, fiziksel ve sözlü istismar; çocuğunuzu izinsiz alma davranışı ya da benzer bir davranış bozukluğuna itebilir.

EN TEHLİKELİ YAŞ

Çocuğunuz, hayatın ve sosyal çevrenin farkına varabildiği 3 yaşından itibaren çeşitli şekillerde bu davranışı gösterebilir ama en tehlikeli yaş, yani bilinçli olarak bu davranışın gerçekleştiği dönem ilköğretim çağıdır. Eğer önlem alınamazsa, yetişkinliğe kadar giden olumsuz bir davranış olarak devam eder. Eğer siz ya da okul, bu durumu fark edemez ya da göz ardı ederseniz, bu davranış yetişkinliğe kadar giden tehlikeli bir alışkanlık halini alabilir. Bu yüzden böyle bir davranışla karşılaşırsanız mutlaka bu durumu önemseyin.

Çocuklar genelde para, oyuncak, şeker, yiyecek, kalem, defter, sakız, büyüdükçe de aksesuar, oje, küçük objeler, makyaj malzemeleri gibi eşyaları izinsiz alabilirler. Burada önemli olan kendisinin neyle mutlu olacağı ya da kendini nasıl değerli hissedeceğidir. Dolayısıyla eşyanın değeri önemli değildir.

Örneğin sınıfında çok başarılı ve güzel bir kız öğrenci sık sık öğretmeninden aferin alıyorsa, onu kıskanan ve onunla rekabet yaşayan diğer kız çocuğu, onun hatıra defterini, tokasını ya da kalemini alabilir. Ailesinin maddi durumu yetmediğinden muz alamayan bir çocuk diğer çocuğun beslenmesindeki muzunu alabilir. Ailesinde dalgalanmalar yaşayan, mutsuz bir çocuk; sevilen, mutlu bir çocuğun kalem kutusunu ya da aynısı kendisinde olsa bile kitabını alabilir. Bazı çocuklar böyle teşebbüslerde bulunabilirler, çünkü onlar sadece herhangi bir şeyi izinsiz almıyorlar, aslında o çocuğa olan ilgiyi kıskandıklarından dolayı o çocuğu cezalandırmaya çalışıyorlardır.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra bu davranış unutulur ama okul çağında ve sonrasında yaşanan izinsiz eşya alma davranışları artık tehlike oluşturur.

 

****

Başkalarının eşyalarını almak

Başkalarının eşyalarını alan çocuğunuza sadece siz değil, toplum ve okul da tutarlı davranmalıdır. Temel davranışlar herkesi ilgilendirir. Öncelikli olarak böyle bir davranışla karşılaştığınızda çocuğunuzla sakin bir şekilde konuşmalısınız. Hangi eşyanın kime ait olabileceği, izinsiz eşya almanın yanlışlığı ile ilgili olarak çocuğa küçük bir açıklama çekici olabilir. Kötü, hakaret içeren sözler sarf etmemeli, çocuğunuzu incitmemelisiniz. Sözlü ve fiziksel cezalara başvurmamalısınız. Çocuklara uygun miktarda harçlık vermelisiniz. Pek çok çocukta kendisine yeterli harçlık verildikten sonra bu davranışın hemen ortadan kalktığını kesin olarak görebilirsiniz. Bazı aileler ergenlik dönemindeki çocuklarına bile "Zaten evde yemek yiyor. Ne ihtiyacı olabilir ki?" diye düşünerek ısrarla harçlık vermeme yoluna giderler. Hatta bu davranışlarını "Çocuk paraya alışmasın" şeklinde açıklarlar. Böyle durumlarda çocuğun eğer okul yasaklamadıysa ilkokuldan itibaren harçlık alması uygundur. Özellikle hiperaktif özellikler taşıyan çocukların lisede olmalarına rağmen günlük harçlık almaları kendi yakınları için çok daha uygun olacaktır. Çocuğun harçlığı aile tarafından çocuğun yaşına uygun olarak belirlenmelidir. Belli dönemlerde bu harçlık arttırılmalıdır. Çocuğun yaptığı güzel hareketler sonucu harçlığına ekstra zam yapılabilir. Okulla diyalog halinde bulunarak, çocuğunuzdaki değişiklikleri takip etmelisiniz. Çocuklara olumlu örnek olmalısınız.

SUÇLAMAYIN

 Ev halkından olan kişilerin bile özel eşyalarına, özel alanına saygı göstermelisiniz. Örneğin; eşinizin ceket, pantolon cebi, çanta, cüzdan gibi eşyalarını izinsiz karıştırmamalısınız. Çocuğunuzun bir izinsiz alma olayına şahit olduysanız eşinizin bile çantasından veya cebinden bir şey alacağınız zaman ondan izin alma davranışını çocuğunuza gösterir şekilde tekrar edin, hatta bunu eşinizle birlikte bir tiyatro sahnesi biçiminde birkaç defa onun duyabileceği şekilde yapın. İzinsiz alma davranışını ilgili kişiler haricinde gizli tutmalı, çok alenileştirmemelisiniz. Başkalarının yanında böyle bir davranışı kesinlikle konuşmamalısınız. Eğer başkaları olayı görmüşse ya da olaya dahil olmuşsa onlarla olayı konuşurken her zaman çocuğunuzun arkasında olun, hiçbir şekilde onu suçlamayın. "Bu çocuk hep böyle yapıyor" gibi bu olayın daha önce de olduğunu ifade eden cümleleri kesinlikle kullanmamaya dikkat edin. Eğer başkalarının yanında çok konuşulursa, çocuğunuz çok utanır ve öfkelenebilir. Bu da bu davranışın açığa çıkıp kalıcı olmasına neden olabilir. Bu davranışın kanıksanmasına olanak sağlamayın. Sakin, olumlu bir ses tonuyla bunun iyi bir davranış olmadığını anlatmalısınız. Çok telaşlı davranmamalısınız. Başkalarıyla kıyas yapmamalı, kardeşler arasındaki diyaloğa dikkat etmelisiniz. Doğru davranışlar sergilediğinde çocuğunuzu toplum içinde onurlandırmalı, onun sizin eseriniz olduğunu unutmamalısınız.

ANLAYIŞLI DAVRANIN

 Çocuğunuzla sevgi ve saygı içerikli bir iletişim kurmalısınız. Çocuğunuzu dinlemeli ve ona anlayışlı davranmalısınız. İzinsiz alma davranışıyla karşı karşıya geldiyseniz çocuğunuza daha anlayışlı davranmanız gerekir. Ailede böyle bir davranış sergilenmesi söz konusu olursa çocuk bunu taklit ediyor olabilir veya ailenin yüzüne vurarak "Siz de yapıyorsunuz" diyebilir. Böyle durumlarda yalan söylememek ve böyle bir sıkıntı ailede varsa bunun hemen ortadan kaldırılması yoluna gidilmesi gerekir. Sadece izinsiz alma davranışı olarak tek boyutlu düşünmemek gerekir. Eğer bir çocukta izinsiz alma davranışı varsa bununla birlikte yalan söyleme ve şiddet gibi istenmeyen ve tasvip edilmeyen başka davranışlar da birlikte görülebilir. Bu tür davranışları hoşgörüyle karşılamadan hemen ortadan kaldırılması için elden gelenler devreye sokulmalı, psikolojik yardım talep edilmelidir. Aile böyle bir durumun duyulabileceğinden dolayı tedirgin olur ve yardım istemeye çekinebilirler. Okul rehber öğretmeni böyle bir durumu fark ettiyse aileyi incitmemeye çok dikkat ederek bu meseleyi derhal aile bireyleriyle konuşmalıdır ve aile bireylerinden çocuğa karşı şiddet uygulamamalarını ön koşul olarak rica etmelidir. Bu davranış bir süre kontrol edilmelidir. Bu kontrol abartılmamalıdır. Çocuğun arkadaşları böyle bir durumu fark ettilerse onlara durumun hassasiyeti konusunda uygun açıklamalar yapılmalıdır. Onların çocuğu rencide etmemeleri takip edilmeli, böyle bir davranış içine girerlerse bunun doğru olmadığı onlara anlatılmalıdır

 

*************

 

Çocuğunuzu işyerinize götürün

Çocuklar, özellikle annelerinin babalarının yaptıkları işi çok merak ederler. Sadece işi değil annelerinin babalarının çalıştıkları iş ortamını da çok merak ederler. Çocukları sizinle birlikte işyerinizi tanıtmak göstermek ve iş arkadaşlarınızla onu tanıştırmak için ve işyerinde kullandığınız aletleri ona tanıtmak için onu işyerine götürmeniz cazip olacaktır. Bazen çocuklar ebeveynlerinin işyerini çok kötü, sıkıcı, zorluklarla dolu bir ortam olarak hayal ederler. Bazen de ebeveynlerini kendilerinden aldığı için işe ve işyerine kızgınlık geliştirirler. Bütün bu olumsuz duyguların ortadan kalkabilmesi için çocukları işyeri ziyaretine götürmek, kafalarındaki olumsuz düşünceleri silmek anlamına geleceği için doğru bir davranıştır. Çocuğunuzu İşyerine götürmeden önce patronunuzla ve çalışanlarınızla konuşun, çocuğunuzu getirip getiremeyeceğiniz konusunda onaylarını alın. İş arkadaşlarınıza çocuğunuzu getireceğinizi söyleyin.

İNANÇLARI PEKİŞİR

Çocuklar ebeveynlerinin iş ortamını gördüklerinde ebeveynlerine karşı inançlarını, sevgilerini, saygılarını daha güçlü bir şekilde pekiştirmiş olurlar. Anne baba işe gidiyorum diye evden çıktığında , nerde olduğunu, neler yaptığını, kimlerle çalıştığını, çocuğun bilmesi çocuk için çok önemlidir. Çocuklar böyle durumlarda arkadaşlarına ebeveynlerinin ne için çalıştığını, kendilerine ve arkadaşlarına çok daha doğru bir şekilde anlatabilirler. Böyle durumlarda ebeveynlerinin onları yalnız bırakmak için, onlara kızdığı için, onlar yaramazlık ettiği için işe gidiyorum demediğini daha iyi anlayabilirler. Her yaşta çocuk ebeveynlerinin işyerine gitmekten ayrı bir keyif alır ve haz duyar. Ergenlik dönemindeki çocuklar sadece ebeveynlerinin işyerine gitmek istemezler, aynı zamanda onlarla birlikte onların yaptığı işleri yapmak, onlara yardım etmek,onların kullandıkları aletleri kullanmak da isterler. Böyle bir durumda onları işyerine götürdüğünüzde onlara küçük işler verebilirsiniz. O işleri yapmalarını takip edebilirsiniz. Özellikle işyerindeki arkadaşlarınızla tanışmaları, onlar için çok önemlidir. Böyle durumlarda kendilerini değerli, vazgeçilmez hissederler. Onları işyerine götüreceğiniz zaman işyeri ortamına uygun olarak giydirmelisiniz ve onlara işyerinde neler yapıldığı, kimlerin çalıştığı konusunda bilgiler vermelisiniz. Özellikle gidilecek işyeri ebeveynin kendi işyeri ise çocuğun yaşına bağlı olarak belli sıklıklarda gitmesine izin verilmeli ve götürüldüğü zamanlarda onlara küçük sorumluluklar verilmelidir. Bazen birkaç çalışan birlikte çocuklarını getirerek çocukların tanışması ve dostluk kurması sağlanabilir.

ÖDÜLLENDİRİN

 Bazı işyerlerinde senede bir defa olmak koşuluyla herkes çocuklarını işyerine getirerek iş ortamını ve iş arkadaşlarını çocuklarına tanıtmayı bir seromoni halinde yapmaktadırlar. Bu seromonilere katılmış olan çocuklar bundan çok keyif aldıklarını anlatmışlar. Hatta işyeri yöneticilerine teşekkür mektupları göndermişlerdir. Bu mektuplardan sonra bu uygulama geleneksel hale gelmiştir. Ebeveynlerinin işyerleri gelen çocuklar bazın genel yönetici tarafından bir hediye ile karşılanırlar. Böyle bir durum çocuğun sosyalleşmesi ve iş hayatına bakış açısını olumlu anlamda geliştirir ve güçlendirir. Hatta böyle durumlarda çocuklar sadece anne ebeveynlerinin işyerlerine gitmek biçiminde değil teyzesinin, halasının, dayısının, amcasının çalışma ortamına da gidebilirler. Bu uygulamaya katılan çocukların anne babalarıyla ilişkileri daha güçlü, sıcak, dostane olduğu gözlemlenmiştir. Bununla birlikte bu çocukların kendi arkadaşlarıyla ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde kendilerine daha fazla güvendikleri, daha fazla sorumluluk aldıkları, daha fazla sosyal oldukları gözlemlenmiştir. Özellikle iştah sorunu yaşayan çocukların böyle bir etkinlikten sonra iştah sorunlarının azaldığı gözlemlenmiştir. Böyle bir ortama giren çocuklar kendilerinin değerli olduklarını düşünürler ve büyüdüklerinde meslek seçiminde daha doğru, daha gerçekçi adımlar atabilirler.

Çocuğunuzu işyerinize götürdüğünüzde odanızı, masanızı, kullandığınız bilgisayarınızı ona gösterin. Sizin masanıza oturmasını sağlayın. Hatta sizin işyerinizde onun bir resmini çekin ve bu resmi onun odasına çerçevelettirip asın. Bu konuda çocuklarınıza onları işe getirmenizin amacının ne olduğunu açıklayın ki onlar da kendi çocuklarını işyerlerine götürme davranışını kendi çocuklarında devam ettirsinler. Eğer iş sizinse ve işinizi çocuğunuza devretmeyi düşünüyorsanız bu uygulamayı her yaz tatil süresinin dışında düzenli olarak uygulayın. Ona kaldırabileceği basit sorumluluklar verin ve bu sorumlulukları başarmasıyla ilgili onu ödüllendirin. Hayatı daha gerçekçi görmelerini sağlayacaktır.

 

Vahşet içeren bilgisayar oyunları

 

Bu tür oyunlardan birkaçını gördüğümde yetişkin bir psikolog olarak kanım dondu. Görüntülere inanmak istemedim. Bu oyunlarda hayvanlar değil insanlar öldürülüyor. Kanlar, et ve uzuvlar havada uçuşuyor. Gittikçe şiddetin dozu artıyor. Ölenlerin sayısı neredeyse yüzleri buluyor. Ufak çocuklarda bu oyunları oynuyorlar. Bu oyunların pek çoğunda ne kadar çok adam öldürürsen o kadar çok puan kazanıyorsun. Bu filmlerde insan öldürmek, o kadar çok vahşice olmaktadır ki insanların kolları, bacakları havalarda uçmaktadır, yerler kan ve insan uzuvlarıyla dolar. Bu öldürülen insanların anneleri, babaları, sevdikleri yokmuş gibi bir durum hiç düşünülmez. Bu oyunları yetişkinlerin bile oynaması uygun değildir. Onların ruh sağlığı için böyle oyunları oynayan yetişkinlerin ruhsal sağlıkları da etkilenecektir. Bu alanda daha farklı oyunlar varken bu tür oyunları seçip beğenen yetişkinleri de farklı değerlendirmek gerekmektedir. Bu oyunları çocuklar ve ergenlik dönemindeki gençleri en fazla etkiler. Bu tek başına bir faktör değildir. Bu faktörle birlikte başka olumsuzluklarda çocukların hayatlarında varsa bu çocuklarda şiddet eğilimleri ve şiddet tepkileri görebiliriz. Çocuklar bu tür oyunlarla birlikte eğer kontrolsüz iseler veya şiddete maruz kalıyorlarsa bir baba veya usta dayağı yiyorlarsa onların evden, okuldan kaçmaları, koklayıcı uyuşturuculara başlamaları ve şiddete yönelmesi daha kolay ve hızlı olabilmektedir. Ailelere tavsiyemiz bu tür oyunlarla çocuklarını hiçbir durumda karşı karşıya bırakmamaları uygun olacaktır.

 

*****

Tırnak yemek

Küçük yaşta parmak emen çocukların bir süre sonra tırnak yemeye başladıklarını gözlemleyebiliyoruz. Öncelikle pek çok tehlikeyi beraberinde getiren bu sorunun getirdiği riskleri gözden geçireceğiz.

Tırnak yeme sadece çocuklarda görülmez. Gençlik döneminde ve yetişkinlerde de görülür. Önce stres veya tırnak yiyen bir aile bireyinden etkilenmeden dolayı başlayan bu sorun kısa bir süre sonra engellenemez bir alışkanlık haline gelir. Tırnak yeme yaşamın sorunlu anlarında artar, sorunlar azaldıkça veya yoluna girmeye başladığında kısa süreli azalmalar gösterir. Gerginlik ve sıkıntılı dönemlerde ise fazlalaşır.

Çocukluk döneminde kardeş kıskançlığı, ailede yaşanan sorunlar ve şiddet gibi pek çok olay tetikleyici ve arttırıcı rol oynayabilir. Özellikle de okul sorunları ve başarısızlıkların da en doruk noktasına ulaşır.

 

Gençlik döneminde okul başarısızlıkların yanı sıra kız erkek arkadaşlıkların da yaşanan sorunlar, iniş çıkışlar tırnak yemeyi devam ettirir.  

Yetişkinlik döneminde ise iş stresi ve eşle ilişkilerden kaynaklanan stres tırnak yemeyi pekiştirebilecektir.

           Öncelikle tırnak yemenin getirdiği fiziksel tehlikelerden bahsedeceğiz. Tırnak yemeğe uzun süre devan edenlerde dişlerin kesici kenarları aşınabilir. Ya da dişlere yapılan basınçla dişler köklerinden sallanabilir. Diş etleri mikrop kapabilir. Tırnak içindeki bakteriler diş etini iltihaplandırabilir.          

Yapılan araştırmalarında gösterdiği gibi normal şartlarda ağızda bulunmayan mikro organizmaların, tırnak yeme yoluyla özellikle tuvalet sonrası ellerini yıkama alışkanlığı olmayan çocuklarda ağza taşındığı saptanmıştır. Önemli tehlikelerden bir başkası da bağırsaklarda hastalık yapan bazı maddelerin ve parazitlerin ağza taşınarak bu yolla ağız ve bazı sistemleri ilgilendiren enfeksiyonlara yol açabileceği açıktır. Özellikle çocuklara tuvalet sonrası ellerini yıkama alışkanlığı verilmelidir.

Tırnak yiyen çocuklar diğer çocuklara oranla daha çok hastalanıyorlar. Okula gidemedikleri bu günlerde biriken derslerine çalışmakta zorlanıyorlar. Böylece okuldan dersten uzaklaşıyorlar. Sık hastalanmalarının ders başarılarını olumsuz yönde etkilediğini söyleyebiliriz.

Tırnak yiyenlerde görülebilecek diğer sorunlar ise kalp kapakçıklarını tutan mikrobik hastalıklar, anjin, ağız ve sindirim yolu enfeksiyonları gibi ağır antibiyotik kullanmayı gerektiren hastalıklardır.

 Bu sorunun sebep olduğu nedenleri ister boğaz, diş eti ya da kalp kapakçıklarına kadar inen tehlikeler, istersek sık sık okula gidememe ve ders başarısının düşmesi olarak düşünelim, sonuç olarak tırnak yeme alışkanlığının bir an önce halledilmesi gereken acil bir problem olarak görmeliyiz.

OLUMSUZLUKLAR

Tırnak yemenin yukarda bahsettiğimiz fiziksel tehlikeleri ve yaşam kayıplarının yanı sıra psikolojik olumsuzlukları da vardır. Çocuklar böyle alışkanlığı olan arkadaşlarıyla alay edebilir ve onunla ilişkilerini keserek onu dışlayabilirler. Tırnak yiyen kendi görüntüsünün ne kadar rahatsız edici olduğunu bilir. Ve çoğunlukla bu durumdan kurtulmak ister.

Tırnak yeme sonucu ortaya çıkabilen parazitleri çocuktan kardeşlerine ve aile bireylerine de geçebilir. Ve onları da tehdit eder. Bu tür parazitlerin içinde yer alan kancalı kurtçuklardan kurtulmak çok zor, külfetli ve uzun bir süreç ister. Parazitler hızlı üredikleri için bu süreç aileyi çok sıkıntıya sokabilir. Hatta bazen bu parazit ilaçlarının tüm aile tarafından kullanılması gerekebilir.

Çocuklar ister istemez tuvalet esnasında ellerini ve tırnaklarını dışkılarına değdirebilirler. Siz evde onların ellerini çok dikkatli bir biçimde yıkattırabilirisiniz. Ama okulda böyle özel durumlarda tuvaletlerde sabun bulunmayabilir. Ya da çocuk bir an evvel oyuna koşmak için ellerini hızlıca yıkar gibi yapar bu yüzden de tırnak uçları tamamıyla temizlenmemiştir.

           Ailelerin bir psikologa gitmeden tırnak yemeye karşı koruyucu oje kullanması uygun bir seçenektir. Tırnak yemeye karşı koruyucu oje kullanmakta gecikmemek gerekmektedir. Oje kullanmaya, çocuğunuzun tırnak yediğini fark ettiğiniz anda başlamalısınız. Eğer tırnak yeme alışkanlık haline geldi ise bu defacı oje tek başına yeterli olmayabilir. Bu defa bir psikolojik destek gerekebilir. Tedavide ojeyi (tırnak yemeye karşı koruyucu) kullanma şeklinizde önemelidir. Düzenli takip gereklidir. Şöyle düşünün; çocuğunuzda veya sizde böyle bir alışkanlık 1 yıldan fazla bir zamandır devam ediyorsa, tırnak yemeye karşı koruyucu ojeden sihirli bir dokunuş beklemeyin. Sabırlı, karalı olun. Ojeler (tırnak yemeye karşı koruyucu) sizin ve psikologun işini kolaylaştıracaktır. Bu tedavide hızlı olmak size pek çok avantaj kazandıracaktır.

 

*************

Hiperaktif çocukta okul korkusu

 

Hiperaktif çocuklar okula başlayacakları zaman çok isteklidirler, hatta birkaç sene öncesinden itibaren 'ben ne zaman okula gideceğim, okula gitme günüm gelmedi mi' diye sormaya başlarlar. Abla veya ağabeyleri okula başlayacakta kendisi başlayamayacak diye çok kızarlar. Kardeşlerinin okul araçlarını, giysilerini alır, karıştırır, okula gidiyormuş gibi oyunlar oynarlar. Okula gitmeden ailelerine okul çantası, kitaplar, su kabı aldırırlar. Okula gitmek için o kadar sabırsızlanır ki bazen aile onları bir sene erken okula göndermek zorunda kalabilir. Çünkü ailelerinin başının etini yerler. Okula gittikten bir süre sonra ise 'ben artık gitmek istemiyorum' diyebilirler. Sıkıldım diyebileceği gibi gittim bu kadar yeter çok şeyler öğrendim bitirdim diyebilirler. Hiperaktif çocuklar çok sabırsız oldukları için pek çok şeyden de çabuk sıkılabilirler. Genellikle her şeyi çok düzgün ve mükemmel yapmak istedikleri için kargacık burgacık yazılarını hiç beğenmeyeceklerdir. Böyle durumlarda önce heyecanla yazmak isteyen çocuk kısa bir süre yazmayı bırakabilmektedir.

HAYAL GÜÇLERİ GENİŞTİR

Hiperaktif çocukların hayal güçleri çok geniş ve zengin olduğu için okul korkusu onlarda daha kolay gelişebilmektedir. Örneğin çocuk öğretmenin bana bir soru sorar da ben onun cevabını veremezsem bana kızar mı, zor duruma düşer miyim, arkadaşlarım bana güler mi diye düşünerek okula gitmek istemeyebilecektir. Okulda bir iki öğrenci birbirleriyle yüksek sesle tartışıyor veya kavga ediyorlarsa okula ilk defa başlayan bir hiperaktif çocuk bu durumlar benim de başıma gelebilir diye korkuya kapılarak okula gitmek istemeyebilir. Okulda bir öğretmen veya bir görevli yüksek sesle çocuklara sınıflarınıza gidin ya da sıraya girin demişse hiperaktif çocuk bu kişi bana da kızabilir diye korku geliştirebilmektedir. Bu gibi durumlarda okul beklentilerine uymayacak ve onu kaygılandıracaktır. Hiperaktif çocukların hayal güçleri çok geniş olduğu için hep okulla ilgili akıllarına olumsuz, kötü senaryolar gelmektedir. Örneğin okulda servis onu bırakıp giderse veya ailesi okulun yolunu bulamazsa gibi.

Yine hiperaktif çocuklar çok hareketli oldukları için sık sık düşecekler ve bir yerlerini yaralayabilecekleri için aileleri özellikle de anneleri onlar için çok kaygılanabilmektedirler. Bu kaygıyı onlar çok kolay sezerler. Bu kaygı onlara da geçer. Okulda kötü bir şey olacak diye beklemeye başlarlar.

OKULA GİTMEK İSTEMEYEBİLİR

Bazen de hiperaktif çocuğun zekâ kapasitesi yüksek olduğu için aile içinde olan gerginlikleri daha çabuk kavrarlar ve algılarlar. Bu tür olaylardan dolayı kaygılanırlar. Annelerini evde yalnız bırakmak istemezler. Bu yüzden de okula gitmek istemezler veya okula da annelerini yanlarında kalsın isterler.

Sonuç olarak hiperaktif çocuğun okul korkusunu yaşama şansı daha fazladır.

Bu konuyla ilgili bir psikolojik destek alındığında psikologun çocuğun hiperaktif özellikleri olup olmadığını öncelikle test etmesi gereklidir. Eğer hiperaktif özellikler olduğu saptanırsa hem hiperaktivitesi konusunda hem de okul korkusu birlikte tedavi edilir.

Hiperaktif çocuklar aceleci, meraklı, hareketli ve dikkat problemleri yaşayabildiklerinden dolayı öğretmenlerinden ve okul yöneticilerinden sık sık azar işitebilirler. Bu azarlardan dolayı bir süre sonra okula gitmek istemeyebilirler. Bu durumu ailelerine kabul ettirebilmek için zaman zaman karnım ağrıyor, başım ağrıyor gibi nedenler ortaya atabilirler. Özellikle aileler yukarıdaki durumlarda çocuğu okula göndermezler. Çocuk da emeline ulaşmış olur. Bir süre geçtikten sonra aile çocuğa hadi artık okula git dediğinde çocuk aileyi daha fazla korkutabilecek, midem bulanıyor bahanesini öne sürer ve bu bahane ile birlikte bazen de gerçekten kusar. Hatta bazı zorlu durumlarda çocuklar ateşlerini bile yükseltebilirler. Böyle durumlarda ailenin çocuklarını doktor doktor dolaştırdıklarını sık olarak görürüz. Burada yapılması gereken en uygun yaklaşım öncelikle bir psikologun çocukla görüşmesini sağlamak olacaktır. Psikolog çocuğun gerçek sıkıntısının ne olduğunu anlar, o yönde aileyi bilgilendirir, çocuğa da psikolojik destek vererek sorunu çözer.

 

***************

Okul sorunları

Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin. Onu diğer çocuklarla kıyaslamayın. Eleştirmeyin. Onu suçlamayın. " Seni nerden doğurdum, niçin benim çocuğumsun, beceriksiz!" diye, çocuğunuzu kendi elinde olmayan bir durumdan dolayı suçlamayın. Sizin çocuğunuzun da başarabildiği pek çok iş vardır. Bu güzel şeyleri görün ve onun da görebilmesini sağlayın. Çocuğunuzun istekliliğini destekleyin. Onu cesaretlendirin, kendine güvenini kuvvetlendirin. Kendisini değerli bir insan olarak görmesini ona hissettirmeye çalışın. Eğer ona kendisini değerli hissettirebilirseniz istenilen durumlar için ona yeteri kadar güç veriyorsunuz demektir.

O BÜYÜK ADAM DAEĞİL

Çocuğunuzu büyük adam gibi görmeyin. O bir çocuktur. Çocuğunuzdan, kendi gücü ve kapasitesinden fazla şeyler istemeyin. Çocuğunuzun bilmesi gereken bir program hazırlayın. Pek çok şeyi zamanında yapmasını teşvik edin. Ona doğru alışkanlıklar kazandırmaya dikkat edin. Örneğin ödevlerini çizgi filmden sonraya bırakmamasını sağlayın. Önce ödev, sonra çizgi film sırasını izleyin. Çizgi filme kavuşacağı duygusu, ödevleri daha hızlı yapmasını sağlayacaktır. Bu konuda bir düzen sağlayana kadar, onu yönlendirin. Okulda zorlanan bir çocuk için bazı şeyleri kendi kendine bazı şeyleri başarmasını, önce ondan beklemeyin. Siz ona yön ve yol göstermelisiniz. Çalışma programını siz oluşturun, birlikte çalışmaya başlayın.

Her ana-baba yaşam kurallarını çocuklarına öğretmeyi ister. Çocuğa bilmesi gereken sınırları kesin olarak çizin.

 

************

 

Çocukta okul korkusu

Çocuğa okula başlamanın çok heyecan verici olduğunu anlatın ki okulu merak etsin. Onu cesaretlendirin ve büyüdüğünü anlatın. Bu büyüme denen şeyin iyi, olumlu, istenilen ve kazançlı bir şey olduğu, çocuğa kendi okul anılarınızdan hoş, esprili örnekler vererek anlatın. Okula başlamanın çocuklar açısından bir başka güzel yanı ise okul alışverişleridir. Çocuklar sadece kendileri için çarşıya çıkılmasından ve onlara pek çok şey alınmasından hoşlanırlar. Okula yeni başlayacak olan çocuk okul konusunda bilgilendirilmeli ve hazırlanmalıdır. Bu hazırlamada okul ortamı arkadaşları, öğretmeni konusunda bilgiler verilmeli ve mümkünse okul açılmadan önce bir tanışma düzenlenilmelidir. Genellikle tek çocuklu ailelerde daha çok gördüğümüz; ama çok çocuklu ailelerde de görebildiğimiz okula gitmek istememek, okuldan korkmak veya bir başka anlatımla anneden veya evden ayrılamamak, kopamamak olaylarına sık sık rastlanmaktadır. Bazen çocuk okula başlama ile birlikte bir belirsizlik, bir kaygı yaşayabilir. Ne oluyoruz, acaba ailemden tamamen mi ayrılacağım diye paniğe kapılabilir. "Ailem beni terk mi ediyor, acaba onları üzdüm veya kızdırdım mı" diye korkuya kapılmış olabilir. Böyle durumda sakin olun. Hoşgörülü, kararlı ve sabırlı olduğunuzu çocuğa gösterin. Çocuğun okul korkusu karşısında Anne ile baba aynı kararda ve tavırda olmalıdır. Anne zorlama taraflısı olur baba ise bir süre gitmesin derse, çocuktaki isteksizlik, şaşkınlık daha da artacaktır. Böyle bir durumda ebeveynler ortak  ortak tavırda olmalıdır. Bazen anne baba ayrı fikirde olsalar bile kendi aralarında konuşurken farklı fikirlerini dile getirmeli ama çocuğun yanında ortak tutumu sergilemelidirler. Çocuktaki bu tepkinin altında neler olduğunu anlamaya çalışmalıdır. Pek çok çocuk okula başlarken bu tür endişelere kapılmıştır. Anne babalar Bu tür endişeleri aşmanın mümkün olduğunu bilmeli ve kesinlikle korkuya kapılmamalıdır. Öğretmenle işbirliği yapmak ve bir psikologdan yardım istemek yapılması en doğru yaklaşımdır. Çünkü olay ilk günlerde halledilmezse sorunun daha uzamasına, müzminleşmesine ve tarafların üzülmesine sebep olabilir. Çocuk karşısında kararlı, heyecanlanmadan ve paniğe kapılmadan, sakin ama anlayışlı tutum istenilen davranış biçimidir. Aileden istenilen, kızmadan, zorlamadan, baskı yapmadan sakin olmaya çalışarak çocuğu anlamaya çalışmaktır. Aşırı heyecan yaratarak veya ağlayarak ortamda kaygı ve panik oluşturmamalıdır. Aileye, çocuğun gösterdiği ağlama, direnme, okula gitmek istememe tepkisinin geçici olduğu, kısa bir süre sonra her şeyin normale dönebileceği anlatılmalıdır. Yapılacak bir başka şey de çocukla birlikte okula gitmek fakat okul bahçesinde çocuğu öğretmene teslim ettikten sonra ayrılmaktır. Beklemek, oyalanmak, onunla derse girmek olayı uzatacak ve daha istenmeyen boyutlara götürebilecektir. Öncelikle Öğretmen bu konuda bilgilendirilirse kendisi size her konuda yardımcı olabilecektir. Okulda çocuğun yüksek sesle ağlaması, sizin arkanızdan bağırması ve sizi bırakmaması, derslere birlikte girmeyi istemesi korku, panik ve şaşkınlık reaksiyonu ile sizi sınavdan geçirme ve sabrınızı ölçme davranışıdır.  Çocuklar aileleri okuldan ayrılma cesaretini gösterir göstermez sakinleşebilirler. Çünkü bu yaştaki çocuğun arkadaşa ihtiyacı vardır. Ve artık oyuncakla teke tek değil, arkadaşlarla ortak oyun ihtiyacı bu yaşın kendine has özelliklerinden biridir. Anneye yapışıklık, aşırı ağlama, bağırma tepkisi göstermek ve annenin ayrılmasına izin vermeme tepkisi zaman zaman yuva çocuklarında da görülmektedir. Bu durumda da yapılması gereken aynı kararlı tutumdur. Eğer bu tutum mümkün olduğunca erken devreye giremezse daha çok uzun bir süre bu üzücü, istenmeyen tablo devam edecektir. Aile bu üzücü tabloya her sabah katlanmamak için çocuğu yuvaya göndermekten vazgeçebilecektir. Bu durum, yuva eğitiminin çocuğa kazandıracağı avantajları kazanmasına engel olacaktır. Yuva ortamının çocuk için olumlu yanları yadsınamaz. Okul korkusu ilkokulda ortaya çıkarsa, çocuğu ilkokula göndermemek mümkün değildir. Hatta bazı aileler çocuklarını bu konu yüzünden okula bir yıl geç gönderebilmektedirler. Bu durum çocuğun koca bir senesine mal olmasına rağmen bir sonraki yıl da çocuk okula başladığında aynı korkuyu yaşayabilecektir. Sonuç olarak yuva deneyimi yaşamamış, anneanneler büyükannelerle yetişmiş çekirdek aile çocuklarında oldukça sık görülen bu korkunun ortadan kalkması konusunda, sakin olun, kesin ve kararlı bir tutum sergileyin, öğretmenle yardımlaşın, bu durumun geçici olduğunu bilin; fakat çocuğu suçlamak, korkutmak ve tehdit etmekten kaçının. Çocuğunuzun kendine güvenini sağlayarak bu korkusunu yenmesinde ona yardımcı olun ve en kısa sürede okulu çabuk terk etmeye çaba gösterin. Bu konuda öfke, endişe ve kaygılarınızı kontrol etmeye çalışın. Bu durum çocuğunuz için hayatının en önemli dönemlerinden biridir. Çocuğunuzun okul korkusunun ilk günlerinde hemen müdahale etmek gerekir. Bir süre beklediyseniz beklemeyi daha fazla devam ettirmeden bir psikolojik desteği devreye sokmak gerekmektedir. Buradaki kriter çocuktan çocuğa değişim göstereceği için ve çocuğun korku faktörünün nedeni de göz önünde bulundurulması gereken önemli bir faktör olduğu için belli alıştırma süresi yoktur. Okul korkusu konusunda çocuğun korkusu terapi yoluyla ortaya çıkartılmalı bu yönde çocuğa destek verilmeli, korkma nedeni ortadan kaldırılmalıdır. Örneğin çocuğun kardeşinin okula başlamasıyla eş zamanlı olarak dünyaya gelmesi çocuğu tedirgin etmiş olabilir ya da annesinin rahatsızlığı onun okula gitmek istememesine sebep olabilir veya ailede geçirilen bir gerginlik, şiddet, kavga, ameliyat, vefat durumu çocuğun okula gitmemesinin nedeni olabilir. BU nedenin bulunup ortadan kaldırılması veya bu neden ortadan kaldırılamasa bile çocuğa durum açıklanmalı, ortaya çıkmış olan tatsız durumun sebebinin kendisi olmadığı anlatılmalıdır ve çocuğun bu bilgiyi anlayıp anlamadığı test edilmelidir. Bazı durumlarda da geleneksel kalıplar içinde gördüğümüz bildiğimiz herhangi bir neden çocuğun okul korkusuna sebep olmuş değildir. Çok farklı bir neden devreye girmiştir. Bunu çocuğun size anlatabilmesi için acele etmemek gerekmekte, bir psikolog olarak onun güvenini sağlamalısınız. Çocukla yaptığınız oyun terapisi ve çocuğun yaptığı resimler sıkıntısı konusunda size ipuçları verecektir.

Çocuğunuz anneanne veya büyükannenin bakımından sonra okula başlamışsa, okulda anneannenin öğrettiği gibi kibar, nazik, saygılı tavırlar sergileyecektir. Sert, hırçın tavırlar, şiddet, kavga, ses tonunun yükselmesi onu daha fazla korkutabilecektir. Anneanne her şeyi hazır sunduğu için hep anneanne gelecek ve ona verecek diye bekleyebilmektedir. Böyle durumlarda yemek saatlerini kaçırabileceğini veya kendi yemeğini diğer çocukların yiyebileceğini düşünür ve korkar.

OKUL İÇİN HAZIRLAYIN

Önemli ve sık görülen psikolojik bir problem olan okul korkusu konusunda ailelerin yapması gerekenler ise;

Çocuk ne kadar büyük olursa olsun, okula yeni başlayacaksa onu okul için hazırlayın. Okula gitmek istemiyorsa sert tedbirlere başvurmayın. Gerekiyorsa ilk bir hafta siz de onunla birlikte gidin. Çocuklar tepkilerinize bakarak duygularınızı anlarlar. Onu okul güzel, tehlikelerden uzak, emin bir yer şeklinde bilgilendirin. Çocuğun yanında üzülmek, ağlamak onun kafasını karıştıracaktır. Endişeli veya panikli halinizi ona yansıtmayın. Eğer anne kendisini kontrol edemeyecekse çocuğu ilk gün baba okula götürmelidir. Çocuğu teşvik edin, cesaretlendirin. İlk günler eğer korku tepkileri gösterdi ise okul çıkışında tam saatinde okulda olunki bu endişesi korkuya dönüşmesin.

Özellikle ebeveynlerin arasında sorunlar yaşanıyorsa ve boşanma kararı alındıysa ve okula başlamadan önce çocuğu onun anlayabileceği şekilde bilgilendirin. Eğer babanın evden ayrılması gerekiyorsa, çocuk okula alışana kadar baba, evden ayrılmamalıdır. Boşanma kararı çocuğun okula başlama zamanıyla aynı zamana tesadüf ettiyse boşanmayı biraz ertelemek doğru olacaktır. Eğer ölüm gibi üzücü bir olay çocuğun okula başlama zamanına tesadüf ettiyse çocuğun okula başlamakta ve adapte olmakta zorlanabileceği düşünülerek ona bir süre tanınmalı, bu süre uzun tutulmamalı, bu noktada okulla ilgili isteksizlik davranışı gösteriyorsa hemen psikolojik destek talep edip, bu destekte hem ölüm olayından çocuğun etkilenip etkilenmediğine, hem de ne kadar etkilendiği konusunda ona yardım edilmeli, hem de okul korkusuyla ilgili sıkıntıları çözümlenmelidir.

 

*************

 

Çocuğun erken yaşta okula başlaması

Okula yeni başlayacak çocuğu olan her anne baba heyecanlanır. Çünkü her olayda olduğu gibi ilkler önemlidir. Okula başlama da insan hayatındaki önemli olaylardan biridir. Çocuğun ilkokula başlaması ve o andaki ruh durumu hayati önem taşımaktadır. Herkes bu ilk anıyı hatırlar. Bu ilk anının olabildiğince güzel olmasına dikkat etmekte yarar vardır.

Avrupa ve Amerika'da eğitim 6 yaşında başlamaktadır. Eğitim sistemi 6 yaş çocuğunun hem gelişim hem de psikolojisine göre düzenlenmiştir. Uygulamada ilk yıl çocuk, oyunla eğitime bir ön giriş yapar. Tüm eğitim tamamıyla oyunla verilmektedir. Öğretmenler bu yaşlara uygun eğitim almışlardır. Türkiye'de okul öncesi eğitim yeteri kadar yaygınlaşamamıştır. Son günlerde okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim haline getirilmesi Milli Eğitim tarafından telaffuz edilmektedir.

 

Psikologlar çocukların okula yaşından erken gönderilmesini onaylamamaktadır. Çocuğun ruh sağlığı her şeyin üstünde tutulmalıdır. Aileler, zeki ve okumayı erken yaşta sökmüş olan çocuklarını bazen okula başlaması gereken yaştan daha önce okula göndermek istemektedirler. Böyle bir kararı aile değil psikologun vermesi doğru olabilir. Aile bazen çocuk sınıfta kalırsa bir senesi kaybolmasın, bazen de daha çabuk hayata atılsın diye düşünerek normal gelişimini tamamlamış olan çocuğun erken okula gönderirse çocuğun okuldan ve eğitimden soğuması ve eğitim hayatı boyunca da zorlanması kaçınılmaz bir durumdur. Çocuklar tam oyun çağlarındayken okula başladıklarında oyunla okulu birbirine karıştırırlar. Özellikle ödev yapmakta, ödevleri doğru almakta veya daha fazla oyuncaklarla oynamak istediklerinden dolayı yeteri kadar kendilerini derse veremezler. Bazen hiperaktif çocukların da okul yaşlarından önce başlatıldıkları görürüz. Bu çocuklar zeki oldukları için aile onları erken okula başlayabileceklerini düşünür. Kendileri de okula gitmek konusunda istekli görünürler. Okula başlanır. İlk günler güzel ve keyiflidir. Çok kısa bir süre sonra zorluklar ortaya çıkar. Özellikle yazmak istememek, okumayı sökmekte zorlanmak gibi durumlar hem çocuğu hem de aileyi çok fazla üzüp yıpratır.

Çocuğun eğitimden nefret ederek eğitimini bırakmasına neden olabilir. Çocuğunuz eğer hiperaktif özellikle taşıyorsa okula erken başlatmak yerine daha fazla yeteneklerini gerçekleştirebileceği bir anaokuluna göndermek veya anaokulu ile birlikte belli becerilerini geliştirebileceği eğitimler aldırmak çok daha doğru olacaktır. Bazen de uzun boylu ve iri görünen çocuklar fizik görünümleri değerlendirilerek okula erken yaşta başlatılmak istenirler. Bu durum çocuğu daha fazla sıkıntıya sokar, zorlar, mutsuz eder, hatta ileriki yaşlarda sınıfta kalmasına neden olur. Çocuk sınıfta kaldığında özellikle arkadaşlarından ayrı kalacağı için huzursuz olur, utanır, kendine güvenini kaybeder, saldırgan eğilimlerin içine girebilir. Yaşına uygun olmayan davranışlar gösterebilir. 

Bazı çocukların özel yetenekleri olduğunu, zeka kapasitelerinin oldukça yüksek olduğunu biliriz. Böyle durumlarda bu çocukların okula erken başlamaları uygundur. Fakat bu çocukların özel ek destekler almaları ve hem ailelere hem de rehber öğretmenler tarafından takip edilmeleri, onlarla belli aralıklarla görüşmeler yapılarak çocuğun psikolojik durumu takip edilmelidir. Bazı durumlarda çocuğun okulda başarısız olduğunu aile anlayamayabilir. Çocuk ailesini üzmemek için onların yanında sanki her şey yolundaymış gibi davranır. Bu durumu fark edebilmek için bir psikologun çocukla psikolojik kurallara uygun olarak görüşmesi, ona bazı gerekli soruları sorması sonucunda çocuğun kaldırabileceğinden daha fazla sıkıntı çektiği ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda ne yapılacağı, bulunduğu sınıfta destek alarak mı gideceği, yoksa bir alt sınıfa indirilip indirilmeyeceği psikolojik destek sonunda kararlaştırılmalıdır. Özellikle böyle çocuklar okula başladıkları ilk bir hafta veya ilk bir ay çok dikkatli takip edilmelidirler.

Çocukta fark edilen herhangi bir zorlanma durumuna uzman hızlı hareket ederek, uzman çocuğun psikolojisinin bozulmasına imkan vermeden bir an önce müdahale etmelidir. Böyle bir müdahale çocuğun psikolojisinin olumsuz yönde etkilenmesine izin vermeyecektir. Çok iyi şarkı söyleyen, sayı sayabilen , harfleri tanıyan bir çocuk hemen yaşı uygun olmamasına rağmen bir uzman psikolog görmeden kesinlikle okula başlatılmamalıdır.

 

*********

Sınavlara hazırlanan çocukların durumları

Sınav düşüncesi çocukları strese ve paniğe sokar. Bu panik çocuğa göre farklılık gösterir. Hiperaktif özellikler taşıyan ve dikkati çabuk dağılabilen çocuklar sınav kaygısını daha yoğun olarak yaşarlar. Kendilerini aşırı derecede korkuturlar. Sınav korkusunu olabildiğince abartılı yaşarlar. Sınava girdiklerinde de sınav notunu tam tahmin edemezler. Çok iyi geçti dedikleri sınavda düşük not alabilirler.Kötü geçti dedikleri sınavdan yüksek not alabilirler. Sınava girdiklerinde hep kötü not alabileceklerini düşünürler ve böyle yaptıklarında sonuç olarak ta iyi not alırlarsa kendilerini çok sevineceğini düşünürler. Bazen bu yüzden arkadaşları ve aileleri onları anlamakta zorluk çeker hatta bazen onlara kızar. Geniş olan hayal güçleri en olumsuz şeyleri de anında hayal edebilmeleri yönünde çalışabildiği için sınav konusunda kendilerini fazla ölçüde ürkütürler.  Bazı çocuklar daha yoğun korku panik ve strese girebilirler. Özellikle anne babalarının onlardan daha fazla beklenti içine olduğu çocuklarında sınavda heyecan ve streslerinin fazla olduğunu biliriz. Sınavlar yaklaştıkça çocukların yanında anne babaları da heyecanlı bir bekleyiş sarar. Öğrencinin öncelikle sınavlara sistemli bir şekilde hazırlanması gerekir. Özellikle sınava çok az vakit kala hazırlanmak değil, günü gününe hazırlanmak biçiminde bir plan senenin başına yapılır ve bu plan adım adım uygulanmalıdır. Sınavlara hazırlanmak için bilinmesi gereken ilk kural sistematik çalışmaktır. Sınavlara son bir iki ay kala çalışmak hem zihinsel hem de bedensel zorluklar yaşatabilir bu nedenle zamanı iyi kullanarak sistemli bir şekilde çalışmayı zamana yaymak gerekir. Ailelerin sınavlara hazırlanma döneminde çocuklarını her şeyden mahrum etmeleri hem çocuğun hem ailenin psikolojik durumunu olumsuz etkileyebilecektir. Örneğin aileler çocukları sınava girecek diye kendilerini de pek çok sosyal aktiviteden mahrum ederler. Evlerine misafir kabul etmezler, dostlarına gitmezler, komşularıyla görüşmezler. Sinema tiyatro gibi kültürel faaliyetleri tamamen hayatlarından çıkartırlar. Yalnız ve izole oldukları bu durumda daha agresif ve sinirli olurlar. Sınava hazırlanıyor diye çocuğa hiç TV izletmemek, hiç oyun oynamasına izin vermemek ve özellikle hiç arkadaşlarıyla olmasına ve bahçede oynamasına izin vermemek çocukta olumsuz etkiler ortaya çıkartabilecek bir tavırdır. Sınava hazırlanan çocuk sosyal aktivitelere katılabilmeli, oyun oynayabilmeli ama bunları planlı ve programlı yapabilmelidir. Sınavı kazanamayan çocuklarda sınavın getirdiği baskı başarısızlık korkusuna dönüşür. Bu korkuya ailenin ve çevrenin baskısı da eklendiğinde çocuğun psikolojik durumu olumsuz yönde etkilenebilir. Anne babalar istemeden de olsa kendi heyecanlarını, korkularını çocuklarına geçirebilirler. Okumak isteyip de okuyamamış olan bir anne veya doktor olmak isteyip de olamamış bir baba bütün bu isteklerini ve özlemlerini çocuğunda gerçekleştirmek isteyebilir. Bu istek ok adar doruğa çıkar ki her şey sınava bağlanır. Bazen de çocuğun sınavı kazanması için çocuğa ailenin yapamayacağı veya alamayacağı ödüller bile vaat edilir. Bazı çocuklar bu korkuyu evden kaçmak, hatta canına kıyma düşüncesine kapılmaya kadar götürebilirler. Bazı çocuklar ise "anne babamızın çok zor şartlarda bizi dershaneye göndermek için dişinden tırnağından arttırdığı paraların karşılığını biz onlara veremezsek ne olur, bu hayatımızın sonu olur" biçiminde korkular geliştirirler. Pek çok psikolog ailelere sınav mı önemli, çocuklarınınız ruhsal sağlığı mı önemli? Bu soruyu öncelikle kendinize sorun demektedirler. Sınava girecek olan çocuğunuza "sınavda başarılı olursa memnun olacağınızı, ama başarılı olamazsa bunun dünyanın sonu olmadığını" anlatın. Sınav için çalıştıkları bilgiler ders yılı içinde onların derslerinde işlerine yarayacaktır. Çocukları sıkıntıya sokan bir konu da son güne kadar yoğun ders çalışma temposunun çocukları daha fazla gerginliğe ve strese sokacağının bilinmesidir. Çocuklar ve aileler sınava o kadar kendilerini odaklarlar ki çocuğun yaşına uygun doğal, çocukluk ihtiyaçlarını göz ardı edebilirler. Örneğin oyun oynamak, gezmek gibi  Sınavın son günlerinde yoğun ders çalışmaya ara vererek çocukların sınavın dışında doğal ve keyifli ortamlarda olmaları sağlanmalıdır. Örneğin çocuğunuzla birlikte lunaparka gidip eğlenebilirsiniz. Sınavları kazanmak isteyen binlerce öğrencinin arasından başarılı olabilmek isteği hem öğrenciyi hem de aileyi psikolojik olarak etkiler. Sınav stresinin, heyecanını, gerilimini en aza indirgemek başarıyı getirecektir.

Örneğin Anadolu Liselerine girmek bir öğrencinin istediği üniversiteye girebilmesinin dolayısıyla gelecekteki yaşamını yönlendirecek ilk adımlardan biridir.  Bu nedenle sınavlara hazırlanmak hem öğrenciyi hem de aileyi paniğe ve strese sokan bir durumdur. Günümüz öğretiminde sürekli sınavlara girmek bir koşuşturma içinde olmak öğrenci ve veliyi olumsuz etkiler ve böyle bir durumda psikolojik destek alınması gerekebilir.

 

********

 

Öğrenme güçlüğü olan çocukların ailelerine öneriler

Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar kendilerini özürlü veya yeteneksiz olarak düşünürler ve kendilerini değersiz hissederler. Bazı şeyleri düşürür, eşyalarını okulda unutur, dikkatsizlikten dolayı bildikleri soruya yanlış cevap verebilirler. Böyle durumlar sonucunda Çocuğunuzun kendine olan güveninde sarsılmalar olur. Bu sarsılmaları ortadan kaldırmak için çocuğunuzun kendisini değerli hissetmesini sağlayın.

Çocuğunuzun başarabildiği işleri kendisinin görmesini sağlayın Bu işlerde çocuğunuzu destekleyin. Çocuğunuzun derslerinde başarılı olması için bir ders programı hazırlayın bu programa birlikte uygulamaya çalışın. Duruma bağlı olarak programı esnetebilirsiniz.

Uyulması gereken kuralları kesin, açık ve net olarak anlatın.

Uyulması gereken kuralların çocuk tarafından daha kolay öğrenilebilmesi için tekrar edin.

Çocuğunuzun yapması gereken işleri siz yapmamaya çalışın. Çocuğa başarısız muamelesi yapmayın. Çocuğunuza işini yapabileceği doğru ortamı hazırlayın. Deneme süresi tanıyın. Onu yaptığı işte cesaretlendirin. İşteki çabasını ödüllendirin. Olumlu yaptığı her işi içten bir övgü ile takdir edin. Övgünüz abartılı ve gerçek dışı olmamalıdır.

Çocuğunuz evin hakimi haline gelip size emirler vermemelidir. Kabul edilebilir doğru ve uygun davranışlar sergilediğinde ise desteklenmeli, övülmeli, ya da ödüllendirilmelidir.

 Tehditlerde bulunmayın. Çocuğunuzla ilişkinizde ceza en son başvurulacak yol olmalıdır.. ödül yapılan davranışa uygun olmalıdır ve istenilen davranışın hemen ardından verilmelidir. Verilen ödüller yapılan davranışla aynı ağırlıkta olmalıdır.

Aile, okul, öğretmen ve psikolog arasında sıkı bir iletişim olmalıdır. Bu işbirliği çocuğun olumluya gidişinde çok önemlidir. Tüm bu kişiler çocuğa karşı aynı dili konuşmalı ve ortak bir tavrı sergilemelidir.

Çocuğu soru sorarak konuşmaya zorlamayın, Kendiliğinden anlatıyorsa, işiniz olsa bile ara verip onu dinlediğinizde daha çok anlatacaktır. Okul hakkında bir şeyler anlatmıyor diye endişelenmeyin.

Çocuğunuzu diğer çocuklarla kıyaslamayın. Bu tüm çocukları ürkütür, korkutur ve endişelendirir. Kendine olan güvenini zedeler.

Ödevlerini yaparken veya ders çalışırken yanında oturursanız dikkatini dağıtmasını engelleyebilirsiniz. Ödevler konusunda soruları siz okuyarak işini çabuklaştırabilirsiniz. Konular işlenmeden önce bir ön bilgi verecek olursanız derste daha rahat olacaktır.

Örnekler verin, yeteri kadar tekrarlayın, sonra da ondan yapmasını isteyin. Sabırlı olun. Onun yapabileceğini düşündüğünüz konuları daha basitinden başlayarak yaptırın. Kendine güvenini kazanmasına yardımcı olun. Çocuğunuza sağ-sol, alt-üst, ön-arka gibi kavramlarda anlamasını kolaylaştıracak yollar, yöntemler, ipuçları, benzerlikler, bağlantılar kurmasını öğretin. Yaşına göre bunları zaten bilmesi gerekir niye bilmiyor diye düşünüp ona kızmayın.

Olumlu yaklaşımlar öğrenmesini kolaylaştıracaktır.

 

İnternet ve çocuk

Çocuğunuzun bilgisayar başında geçirdiği zamanın çoğunu internette gezinmeye başladı. Bu dünyayı keşfetmesi hoşunuza gidiyor ama güvenlik konusunda endişelisiniz. O zaman çocuğunuza aşağıdaki internet kurallarını hatırlatmanızda yarar var.

*             Arkadaşlarına ya da internetteki diğer kişilere, internette kullandığın adını ve parolanı asla söyleme.

*             İnternette tanıştığın kişilerden bizi haberdar et. Bu kişilerden aldığın mesajların içinde seni tedirgin eder mesajlar olursa bize göster ve bizim onayımız olunca cevap yaz.

*             İnternette hiçbir tartışmaya ya da kavgaya katılma. Eğer biri seninle bir tartışmaya ya da kavgaya girerse ona cevap verme ve bizi durumdan haberdar et.

*             Eğer birisi sana resim gönderir, gitmemem gereken bir siteyi ziyaret etmeni ya da uygun olmayan bir dille konuşmayı önerirse mutlaka bizi bu durumdan haberdar et.

*             Bizim onayımız olmadan internette tanıştığın hiç kimseyi arama.

*             Eğer internette tanıştığın birisi sana herhangi bir şey gönderirse bize söyle ve bizim onayımız olmadan kimseye bir şey gönderme.

*             İnternette iyi bir dil kullan ve nazik ol.

*             Şaka amacıyla bile olsa kimseyi korkutma ve tehdit etme.

*             İnternetle ilgili konular hakkında hiçbir şeyi bizden saklama.

***********

Şiddet

Şiddet hem aile içinde hem de çocuklara karşı çok tehlikeli, istenmeyen ve de sağlıklı bir terbiye ve disiplin yolu değildir. Ailede şiddet çocuğun psikolojisini bozar, çocuğun kendine olan güvenini sarsar, annesine ve babasına olan inancını kaybetmesine yol açar. Çocukluğunda dayak yiyen bireylerin büyüdüklerinde de kendi çocuklarına dayak attıklarını pek çok araştırma söylemektedir. Günümüzde dayak gibi şiddeti içeren hiçbir yöntem ailede kullanılmamalıdır. Pasif şiddeti içeren eleştirmek, küçümsemek, yargılamak, utandırmak, bezdirmek, çaresiz hale getirmek gibi davranışlar bazen önemli şiddet unsurları taşırlar. Bu tip davranışların hiçbirinin, hiçbir durumda tasvip edilen yanları olamaz. Bazı araştırmacılar pasif şiddeti içeren korkutma ve benzeri davranışların çocuklarda gerçek bir şiddetten daha yaralayıcı iz bıraktığını altını çizerek söylemektedirler. Bazı durumlarda babanın anneye şiddet uyguladığını, annenin de çocuklara şiddet uyguladığını, çocuklarında ufak kardeşlerine ve çevrelerine ve ortamındaki kişilere şiddet uyguladıklarını sık sık görürüz.

 

Sivil toplum kuruluşları burada devreye girerek değişik eğitimler vererek aileyi güçlendirirler ve aile çaresizliğini aşabildiğinde dayak ve benzeri şiddet konuları kendiliğinden ortadan kalkabilir. Şiddetin nedeni araştırıldığında özellikle alkol, kumar, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar çoğunlukla görülmektedir. Bu alışkanlıkların da en tepesinde özellikle babalarda işsizliğin, şiddete yol açabildiği bilinmektedir. İşsizlikle diğer yukarıdaki olumsuz alışkanlıklardan bir veya birkaçı birleştiğinde şiddet kronikleşmeye dönebilmektedir. Bu olumsuz gidişe dur diyebilmek için psikolojik bir destek çözüm olabilir. Buradaki destek alınan psikolog yerine göre işsizliğin nedenini kişilere gösterirken olumsuz alışkanlıkları da çözme yoluna gidecektir. Eğer taraflar bu konuda iyi bir işbirliği yapmazlarsa bu durumdan çocuğun korunabilmesi için belki aileye boşanmaları gerektiğini söylenir. En son durumda da devlet tarafından çocuğun böyle bir aileden alınması için gerekli raporun hazırlanması yoluna gidebilecektir. Anneler bazen eşlerinin alkol, kumar veya uyuşturucu bağımlısı olmasına rağmen bu ilişkilerini sürdürerek çocuklarını boşanmanın olumsuz etkilerinden koruduklarını düşünmektedirler. Bu sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bu tür kötü alışkanlıkların olduğu evde büyüyen çocuğunda bu tür tehlikeli bağımlılıkların etkisine girme ihtimali çok yüksektir ve çoğunlukla da bu çocuklar tehlikeli bağımlılıklara çok çabuk alışırlar.

Ailedeki şiddet çocuğun evden kaçmasına sebep olabileceği gibi çocuğun çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya gelmesine sebep olabilecektir. Bu sokakta yaşayan ve kötü alışkanlıklara maruz kalmış olan çocuklar zaman zaman gasp olaylarına, zaman zaman da yaralama olaylarına sebep olurlar. Bu konuda hiçbir suçu olmayan kişilerin de hayatlarına mal olabilir. Bu tür tehlikelerden toplumu korumak için önce aile içindeki şiddeti durdurmak ve ortadan kaldırmak her bireyin ve toplumsal kurumun görevidir. Burada karakollara ve polis teşkilatına önemli görevler düşmektedir. Bu tür vakaların çok sık yaşanabildiği bölgelerde polis teşkilatının şiddet konusunda bu konu üzerinde uzmanlaşmış psikologlar tarafından düzenli olarak eğitilmeleri gerekmektedir. Caddelerde gördüğümüz sokak çocukları veya tinerci çocukların bir kısmı evlerinde gördükleri şiddetin ve parçalanmış ailelerin çocuklarıdır. Aile içindeki şiddet toplumu olumsuz yönde etkileyerek toplumsal felaketlere de sebep olabilir. Çocuklarına mutlu, huzurlu ve güvenli bir gelecek sağlamaya çalışan anne babalar öncelikle çocuklarının iyi bir eğitim almasını istemektedirler.

EĞİTİM SİSTEMİ

Topluma değerli bireyler kazandırmak zorunda olan devlet, eğitim sistemini de buna göre hazırlamak durumundadır. Ancak Türk eğitim sisteminin eksiklikleri, eğitim ve öğretim kavramı kargaşası nedeniyle genelde eğitimin yanlış bir şekilde terbiye olarak algılanmasına neden olmaktadır. Bu anlayışa göre iyi eğitim almış çocuk, terbiyeli çocuktur. Son yıllarda genç eğitimciler terbiye kelimesiyle ilgili olarak eski sisteme bir tepki koydular. Bu tepkiye göre araştırmacı eğitimciler terbiyeli çocuk kavramından büyüklerin anladığı kimliği ve kişiliği gelişmiş birey arasında farklılıkların ortaya çıktığını söylediler. Biz çocuğumuzu terbiyeli yetiştirdiysek, çocuk hiç hakkını aramayacak, sadece susup kalacak anlamına gelmez. Çünkü iyi eğitim almış çocuk demek kendine güveni olan, ayakları üzerinde durabilen çocuktur. Yerine göre saygısını eksik etmez. Ama yerinde de hakkını arar, sakin sessiz değil neşeli ve esprilidir. Konuşması gereken yerde konuşan, haklarını arayan, saygısını hiçbir kimseye eksik etmeyen çocuktur.

Çocuğun bir birey olarak fiziksel gelişimi yanında psikolojik gelişimi de çok önemlidir. Kendine güvenli, hakkını arayan, ayakları üzerinde duran bireyler yetiştirmek hem ailenin hem de devletin sorumluluğudur. Dayak olgusunu aileden, okuldan ve toplumun her katmanından atmak gereklidir. Gelişim döneminde dayak yiyen çocuğun psikolojisi olumsuz etkilenir. Özellikle ailede, okulda, toplumda şiddet gören öğrencilerin ruhsal durumları bozulmaktadır. Yine çocuğun çevresinden ve ailesinden şiddet görmesi toplumun en önemli yaralarından biri haline gelmiştir.

REHBER ÖĞRETMEN

Ailelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve devletin şiddet konusunda duyarlı ve dikkatli olması gerekmektedir. Şiddet konusundaki duyarlılıkta öncelikle ve psikologların ve sivil toplum kuruluşlarının desteği çok önemlidir. Çocuk eğitimi konusunda çalışan uzmanlar dayağın hiç mi hiç işe yaramadığını vurgulamaktadırlar. Çocuğunuz gelişiminde isteğinize ulaşmanın pek çok yolu var. Ama şiddet bu yollardan biri değildir. Çocuklarınızın yanında eşinize sert davranmak veya şiddet uygulamak veya yabancıların, arkadaşlarının yanında çocuğunuza azarlamak veya şiddet uygulamak yapılmaması gereken ve üzücü sonuçlar doğuracak bir durumdur.

Şiddet konusunda çözüm bulmak açısından baktığımızda okullardaki rehber öğretmenler bu konuda hem anne babalara hem öğrencilere, doğru desteği verebilirler. Okullardaki rehber öğretmenin görevi çocuktaki psikolojik sorunları tedavi etmek değil, problemi görmek, aileye yol göstermek, okul idarecisinin ve öğretmenlerin sorunlarını dinleyip onlara destek olucu sosyal programlar geliştirmek ve problemli bir çocuk varsa onun konunun uzmanı bir psikolog tarafından değerlendirilmesini sağlamaktır.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları