"Ben Türk-Kore Savaşı'nda Türk Esirler"

"Ben Türk-Kore Savaşı'nda Türk Esirler"
20. yüzyılın ikinci yarısının başında, Kore Savaşı çıktı ve biz de asker gönderdik. Kahramanlıklarımız her zaman yazılagelmişdir, söylenegelmiştir ama Kore Savaşı niye çıktı, niye binlerce km. doğuya askerimiz gitti? Biliyor muyuz? Ve Kore’de neler yaşandı? Ne kadar haberdarız?…

NERGİSHAN TEKİN / nergishan@gunboyugazetesi.com.tr

Savaşı iki taraf yapar. Ölümlerin dışında iki tarafa da esir düşünler olur. Bizim askerlerimiz de karşı tarafa esir düşmüşlerdir. Esir düşenlerimiz ne kadardır ve nasıl bir muameleyle karşılaşmışlardır ve nasıl kurtulmuşlardır?

İşte bütün bu soruların cevabını, uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Aynur Onur Çiftci “Ben Türk-Kore Savaşı’nda Türk Esirler” başlıklı akademik çalışmasında ortaya koyuyor. (Timaş Yayınları, 367 s.)

Resmî kaynaklara göre Kore Savaşı süresince Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri tarafından esir edilen 7,190 Amerikan askerinin yaklaşık %38'i, 1,148 ingiliz askerinin ise %15'i esir kamplarında öldü. Yine, Amerikalı esirlerin %15'i ve ingiliz esirlerin %12'si düşmanla iş bir­liği yaparken, savaş sonunda 21 Amerikalı ve 1 ingiliz asker düşma­na iltica etti. Buna karşın, aynı esir kamplarında yaşayan 244 Türk esir arasında kampta ölen ya da savaş sonunda düşmana iltica eden olmadı.

Askerî antropolog Aynur Onur Çifci Ben Türk” adını verdiği bu çalış­masında Türk, Amerikan ve İngiliz arşivlerinden elde ettiği askerî belgelere, esir olan Türk askerlerle yaptığı mülakatlara ve ailelerin­den temin ettiği şimdiye değin yayınlanmamış notlara dayanarak Kore'deki 244 Türk esirini ve onların esaret hayatları hakkındaki gerçekleri ele almakta, kamplarda nasıl hayata tutunduklarını ve düşmanın komünist propagandasına nasıl mukavemet gösterdikleri ilk defa bu kadar detaylı gün yüzüne çıkarmaktadır.

*

Dr. Aynur Onur Çiftci, neden böyle bir çalışmaya başladığının kitabın “Önsöz”ünde açıklıyor:

“2017 Baharı'nda, Indiana Üniversitesindeki yoğun bir aka­demik yılı daha atlattıktan sonra, eşim Erhan Çifci ile birlikte bir kaçamak yapıp Maryland'deki Millî Arşiv ve Kayıtlar İdaresini {National Archives and Records Administration - NARA) ziyaret ettik. Erhan ne aradığını biliyor, odaklanmış bir biçimde ve hızla çalışıyordu. Ben ise katlar arasında geziyor, ilgimi çeken dosyaları aç gözlülükle kurcalıyor, güler yüzlü ve yardımsever arşiv uzman­larına ilgilendiğim konular hakkında sorular soruyordum. İşte ilgimi çeken o dosyalardan biri bu kitaba hayat verdi.

Bulduğum dosya, Kore Savaşında komünist kuvvetlere esir olan Türk askerlerinin esaret hayatlarını inceleyen 18 sayfalık bir rapordu. Rapor, Amerikan Kara Kuvvetlerinin (Amerikan KK'nın) George Washington Üniversitesi'nde kurduğu İnsan Kaynakları Araştırma Ofisi (Human Resources Research Office -HumRRO) tarafından hazırlanmıştı. Bu çalışma, HumRRO'nun Kore'den dönen Amerikan KK esirlerinin esaret davranışları üzerine yaptığı araştırma kapsamında gerçekleştirilmişti. HumRRO'nun bulguları Kore Savaşı'nda esir düşen Amerikan KK esirlerinin yaklaşık olarak yarısının esir kamplarında hayatlarını kaybettiği ni ve %15'nin düşman ile iş birliği yaptığını gösteriyordu. Öte yandan, Kore'den dönen Amerikalı esirler ve gaziler arasındaki yaygın inanışa göre, aynı esir kamplarında ve aynı koşullarda yaşayan Türk esirler tek bir kayıp dahi vermemişlerdi ve bir iki istisna dışında düşmanla iş birliği yapan olmamıştı. Bu nedenle, Amerikan KK HumRRO'dan Türk esirlerin esaret davranışlarını yakından incelemesini istemişti.

Amerikan KK'nın Kore'deki Türk esirler hakkında bu tür bir araştırma yapması bende büyük merak uyandırmıştı. Fakat konunun gerçek önemini arşivdeki uzmanlar ve araştırmacılarla -ki bunların bazılarının askerlik ve muharebe geçmişi vardı- yap­tığım sohbetler sonrasında kavrayabildim. Arşiv arkadaşlarım bu sohbetler esnasında sık sık "Türk askerleri [Kore Savaşı sonrası] bir dönem Amerika'da çok konuşuldu", "Sizinkiler gerçekten çetin çocuklardı", "Kore'de çok havalıydılar" gibi yorumlar yaparak, benimle yeni bir bilgi daha paylaştılar:

HumRRO'nun Amerikan KK esirleri ve Türk esirler hakkında yaptığı bu çalışmalar 1955'te yayınlanan ve ABD Ordusunun bugün halen kullandığı ABD Muharip Kuvvetleri İçin Davranış İlkeleri Rehberi'nin (The Code ofthe U.S. FightingForce) şekillen­mesinde ve sonraki yıllarda "Hayatı İdame, Sorguya Mukavemet, Kaçma ve Kurtulma" (SERE, Survival, Evasion, Resistance and Escape) eğitiminin oluşturulmasında rol oynamıştı.

Kore'de esir düşen Türk askerleri Türkiye'ye iade edilmeden önce ABD Ordusu tarafından sorgulanmışlardı. Bu tutanakların bir kısmı NARA'da bulunuyordu. Bu kitap için yaptığım 2 yılı aşkın araştırma ve ön hazırlığın en heyecanlı kısmı Türk esirlerin dosyalarını tek tek alıp açmak oldu. Artık HumRRO raporunun bahsettiği Kore'deki Türk esirler isimsiz askerler değillerdi; ete kemiğe bürünmüşlerdi. (…)

Kore'de esir olan Türk askerlerinin başlarından geçenler, bir Amerikalı muhabirin hasta ve yaralı esirlerin takası (Küçük Takas) sırasında onları teslim alan Hâkim Yüzbaşı Muzaffer Kırana söy­lediği gibi, en heyecanlı romanlara ve filmlere konu olacak kadar zengin bir hikâyeydi.2 Fakat benim okumayı (ve izlemeyi) çok istediğim bu hikâye henüz baştan sona ve detaylıca yazılmamıştı. Benim için ne büyük bir şans ve gurur ki Kore'deki Türk esirlerin hikâyesini anlatmak bana düştü. (…)

Ben Türk'ün Kore'deki Türk esirler hakkında ülke ve dünya lite­ratürlerine yaptığı üçüncü ve en önemli katkı ise Türk, Amerikan ve İngiliz arşivlerinden edindiğim belge ve kaynakları mukayeseli olarak ele almasıdır. Batıda Türk esirler hakkında üretilen litera­tür genel olarak Amerikalı ve Türk esirlerin esaret performans­larının karşılaştırmasına odaklansa da Londra’daki İngiliz Ulusal Arşivi'nden {National Archives -A) temin ettiğim İngiliz esirlerin dosyaları ve diğer askerî belgeler aynı kamplarda ve aynı koşullar­da yaşayan İngiliz esirlerin bu iki grup hakkında üçüncü bir göz olarak verdikleri bilgilere ulaşmamı sağladı. Bu anlamda, Türk, Amerikalı ve İngiliz esirlerin sorgu tutanaklarını çapraz okuyarak ve kesişme noktalarına odaklanarak daha dengeli ve adil bir tablo ortaya koymaya çalıştım.”

ben-turk.JPG

PARA-ANTİK ÇAĞDAN GELECEĞE

Para kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Dursun Ali Yaz, Paranın “yazılmamış tarihini yazdı: “Para-Antik Çağdan Geleceğe” (Timaş Yayınları, 348 s.)

ARGE Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Akgüden “Sunuş” yazısını belirttiği üzere, uygarlık tarihini şekillendiren paranın icadı, 11.000 yıl öncesine dayanır. Antik çağdan beri kullanılan para türlerini ilim ve akıl eleğinden geçiren yazar, para olgusunu Trampa Para, Mal Para, Tartı Para, Madeni Para, Kâğıt Para ve Sanal Para olmak üzere altı kategoriye ayırıyor.

“Paranın ruhu, özü ve şeklini baz alarak yaptığı bu ayırımın para felsefesinde yepyeni bir sayfa açacağına inanıyorum.” diyen Dr. Yılmaz Akgüden şu değerlendirmede bulunuyor:

“Uzun ve disiplinli bir çalışmayla ortaya çıkardığı eser, paranın yalnızca tarihini değil servet ve devlet kavramlarıyla ilişkisini sosyolojik, kültürel ve yönetsel açıdan irdeliyor. Böylesi bir çalışmanın farklı dillere çevrilerek ülkemizin marka değerine katkı sun­masını umuyorum.

MÖ 9000'lerde tahılı evcilleştirip yerleşik hayata geçen atalarımız, 5.000 yıl boyunca trampa para kullandı. Paranın ete kemiğe bürünmesi gerektiğinde ise Sümer arpasında karar kıldı. Yüzlerce çeşit mal paranın dolaşımda olduğu 1.000 yılın ardından değerli metallerin ölçü ve ayarını keşfeden Mısırlılar, tartı parayı deneyen ilk medeniyetti. Yaklaşık 2.500 yıl boyunca değerli madenleri kesip tartarak alışveriş yaptılar. Ege sahille­rinde yaşayan Lidyalılar ise iki önemli buluşa imza atarak para formunu değiştirdi: (i) Tartı paraya vurulan egemenlik damgası (ii) Standart gramaj ve ayara sahip sikkeler. İşte cebimizdeki madeni paraları bu icatlara borçluyuz. Olağanüstü buluşlarına bir yenisini daha ekleyen Çinliler ise önce kâğıdı üretti sonra paraya dönüştürdü. 7. yüzyılda gerçekleşen bu devrim, kendini dış dünyaya kapatmış bir medeniyetin ürünüydü. Buna rağmen tüm evrene yayılan kâğıt paralar, tarihin devasa yol ayrımlarına şahitlik etti. Amerika Birleşik Devletleri’nin uygarlık sahnesine çıkması ise para olgusunu bambaşka bir boyuta taşıdı. Özel­likle son 50 yılda gerçekleşen teknolojik sıçramalar sayesinde uluslararası piyasaları domine eden sanal para, yalnızca bilinen para formlarını değil servet ve devlet kavramlarına ilişkin tüm paradigmaları da değiştirecekti.

Mezopotamya'nın cömert topraklarında başlayan bu se­rüveni uygarlık tarihi eşliğinde aktarmayı başaran yazar, okuyucusunun elinden tutup onu bir medeniyetten diğerine götürmeye kararlı görünüyor. İlkel bir kabilenin trampa yön­temlerini okurken Mısır firavunlarının servetiyle tanışmak, Lidya kralı sahte sikke basarken Pers ordusuyla sefere çıkmak, Ezop masalları eşliğinde Sezar'ın suikastine şahit olmak, Os­manlı hazinesine girip İstanbul sarraflarıyla dolap çevirmek veya derebeylikten demokrasiye uzanmak müthiş bir deneyim olacak. Galata bankerlerinden Medici banknotlarına, Ortaçağ burjuvasından Afrikalı tüccarlara, Rönesans'ın hamilerinden engizisyon kurbanlarına, Fransız banknotlarından (assignat) İngiliz sarraflarına (goldsmith), Hollanda kolonilerinden Wall Street savunmasına veya dünya paylaşım savaşlarından Silikon Vadisine uzanan bu yolculuk başınızı döndürecek. Bir okur gözüyle etkilendiğim nokta ise böylesine muazzam gelişmelerin adeta imbikten damıtılarak kaleme alınmasıdır.

Keşiften ziyade zincirleme icatların doğal bir sonucu olan paranın neye mâl olduğundan nelere mâl olacağına kadar en çarpıcı yaşanmışlıklar, para felsefesindeki nüanslar, din ve si­yaset ilişkisi, mitler, efsaneler hatta alegoriler yetmezmiş gibi modern toplum, rezerv para, senyoraj, emisyon, bankacılık, paranın fonksiyonları gibi teknik konular da her yaştan okuyucuya hitap eden harika bir üslupla taçlandırılmış ve belgesel tadında sunulmuştur.

Bünyesinde kuvvetli bir enerji barındıran ve evcilleşmediği takdirde tehlikeli olabilen parayı anlamak, insan zihninin dönüşümünü anlamaktır. Bu nedenle önemli bir boşluğu dolduracağına inandığım bu eseri önemsiyorum.”

para.JPG

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar