Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

Abdülhak Hamit ile Tonyalı Ali amca…

Epey bir darbe yedikten sonra kafayı erkeklerin duygu dünyasındaki çarpıklıklara takmış bir kadın arkadaşla geçenlerde telefonda laflıyorduk. "Sen üstüne alınma ama" dedi, "erkeklerin duygu alanında genellikle çoğu birer hödüktür."

"Alınmam" dedim, "onların avukatı değilim ayrıca. Ben aklımın erdiği kadarıyla her iki cinsin de duygu dünyası üzerine birkaç kelam etmeye çalışırım, o kadar."

"Bazı yazılarında erkekleri koruyor gibisin" dedi sitemle.

"Bazı yazılarımda da kadınları koruduğumu söyler bazı erkek dostlar" dedim.

Neyse" dedi "seninle başa çıkılmaz. Ne dersem bir karşılık bulacaksın şimdi. Var mı bu aralar bir çalışman?"

"Var."

"Harika" dedi sevinçle, "konu ne sorabilir miyim üstad?"

"Erkeklerin duygu dünyası" dedim.

"Bak gördün mü" diye atıldı, "koruyorsun işte bu herifleri."

"Yaşananları olduğu gibi yazıyorum merak etme" dedim.

"Erkek dünyası üzerine ne zaman düşünsem, aklıma çok ilginç bir karakter gelir" dedi.

"Kim" dedim.

"Abdülhak Hamit Tarhan" dedi.

"Evet, çok ilginç bir karakter Şair'i Azam" dedim, "duygu dünyası da öyle…"

"Gerçi mutlaka okumuşsundur ama ben yine de anlatmak istiyorum, adamın kadına bakışından bir kesit" dedi.

"Elbette. Zevkle dinlerim" dedim.

"Büyük şair" diye başladı, "1874 yılında 13 yaşındaki Fatma Hanım ile evlenir. Çiftin iki çocukları olur. Ancak birkaç yıl sonra genç kadın hastalanır. Karısına havasının iyi geleceğini düşünen şair, devletin önerdiği Hindistan'ın Bombay kentindeki görevi kabul eder. 3 yıl orada kalırlar. Fatma Hanım kötüleşir ve verem teşhisi konulur kendisine. Ve büyük şair, ailesi ile İstanbul'a doğru dönüş yoluna çıkar. Fatma Hanım, İstanbul'a varamadan Beyrut'ta 1885 yılında hayata gözlerini yumar. Şair, Beyrut'ta kaldığı kırk gün boyunca, her gün Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret eder ve ünlü şiiri "Makber"i yazar…

Ve sonra şunlar yaşanır kısaca…

1886 sonunda yeni görev yeri olan Londra'ya giden Abdülhak Hamit, bir İngiliz kıza aşık olur. Hamit'in gelirini düşük bulan kızın ailesinin itirazı nedeniyle onunla evlenemeyen şair, bu kez elçilikte çalışan İrlandalı bir hizmetçiye evlilik teklifi ettiğinde de sınıf farkı gerekçesiyle reddedilir. Ve şair 1890 yılında evlenir bir başka hatunla…"

"Biliyordum, ama senden dinlemek de keyif verdi" dedim, "sen şairden söz edince aklıma bizim Tonyalı Ali amca geldi. Dinlemek ister misin?"

"Muhtemelen delinin tekidir" dedi gülerek, "sizinkiler biraz öyle de…"

Yok" dedim, "yeteri kadar deli değil. Bu yaşanmış bir olay… 70 yaşlarındaki Ali amcanın eşi ölür. Bir süre oğulları bakar amcaya. Ancak pek huysuzdur ihtiyar. Gelinler de illallah der zamanla. Ve bir yıl sonra büyük oğlu, "Baba gel seni evlendirelim, buradan sıkıldığın belli. Hem kendi evinde oturursun, hem de sana ömür boyu bakacak kadının olur" önerisiyle çıkar karşısına.

"Olabilir" der amca keyifle.

"Peki baba" der oğlu, "var mı kafanda bir kadın? Kimi alalım sana?"

Gözleri parlayan Ali amca şöyle der:

"Geçen yıl annenin cenazesinde ağıt yakan dul Ayşe vardı ya, hatırladın mı oğlum?"

"Evet, tabii ki hatırladım baba. Annemi çok sever Ayşe abla" der büyük bir şaşkınlık yaşayan oğul.

"Ya onu alın bana, ya da kimseyi istemem oğlum" der Ali amca…

Ufak bir kahkaha attıktan sonra "Valla güzel hikaye" dedi, "yahu bu erkekler ne kadar tuhaf yaratıklar tanrı aşkına. Duygulara, yaşanmışlıklara zerre saygıları yok."

"Bu iki erkekten günahı daha az olan kim sence" dedim.

"İkisi de boğazına kadar battı" dedi öfkeli bir ses tonuyla.

"Bence Ali amcanın hafifletici nedenleri daha fazla" dedim.

"Nasıl yani" dedi.

"Şöyle düşünelim" dedim, "Ali amca bir köylü. İlkokul diploması bile yok. Kadın haklarını zerre bilmez ve takmaz da. Güzel bir sahil lokantasında dalga sesleri eşliğinde başbaşa yemek yememiştir karısıyla. Bir kere bile elini tutmamıştır. Onun gönlünü hoş edecek sözcükleri bile bilmez. Bilse de söyleme cesareti yoktur ya da erkekliğin şanına yakışmaz diye düşünür. Bütün ağır işleri karısı yapar. Bırak karısına şiir yazmayı, adını bile söyleme zahmetine girmeden, 'bizim kari' der geçer. Yahu Abdülhak Hamit, ölen karısının kırk gün mezarına giderek muhteşem bir eser yazdı be…"

"Ve bu da onu daha günahkar yapıyor" dedi…

Ciddi miydi, değil miydi pek anlayamadım…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları