"Alman devlet televizyonunun müdürü, odasını en pahalı parkeyle kaplayıp, nadide bitkiler aldı diye yolsuzluktan yargılanmaya başlanmış. Hâliyle istifa etmiş…"

Haberi okuduğumda nasıl üzüldüm bilemezsiniz.

Çünkü "kim bu müdür diye?" araştırdım, yaşı yaşıma uygun bir bayan çıktı.

Aramızdaki binlerce kilometreye ve Almanca bilmememe rağmen, belki aramızda bir şey olur diyerekten kendisine nasıl bir savunma yapması gerektiği hususunda yardımcı olacağım.

Sevgili yavuklu adayım,

Öncelikle seni yargılayan o mahkeme heyetini kınım kınım kınıyorum.

Savunmanda şunları söylersen bir avantajın olabilir.

"Ben parkeleri değiştirmek istedim evet. Yürürken gıcır gıcır gıcırdıyor, gacır gacır gacırdıyordu. Yan odadaki Türk çalışan -Yavaş yürü, burada çocuk uyuyor- diyordu. Ben çocuğu yok diyordum ama meğerse uyuyan kendisiymiş. Beni o şikâyet etmiş. Ben de o çalışanım rahatsız olmasın diye parkeciyi çağırdım ama parkeci benim bu görevde olmamı hazmedemeyen bir takım dış mihrakların elemanıymış. En ucuzu bu diyerek bana en pahalı parkeyi döşemiş. Kandırıldım.

Nadide bitkiler konusunda ben yeşili seven, doğaya vurgun bir insanım.

Yan taraftaki o Türk çalışan Nadide Sultan''ı dinlerdi mesai sırasında. Hatta ben bile -Hani de 50 gram pastırmam, Konyalı''dan başkasına bastırmam- şarkısını dinlerken 50 gram pastırma almak istedim. Ama burada hayat o kadar pahalı ki, pastırma yiyemiyorsam belki çemen kokusunu veren bir bitki vardır diye nadide bitkiler aldım.

Çiçekçi bana bu bitkilerin ucuzdan ucuz, bedavaya yakın olduğunu söyledi ama değilmiş. O da kandırdı.

Benim parke ve bitki konusunda yolsuzluk yaptığım doğru değildir. Dış mihrakların oyunu bu."

Tamam mı sevgili yavuklu adayım, tamam mı sarı saçlarındaki bitin olduğum…

Bu savunman da işe yaramazsa ve seni göreve iade etmezlerse ben bizim mahalleliyi mahkeme binası önüne yollayıp "Bacımızı yedirtmeyiz" diye slogan attıracağım. Üzerlerinde perdeden bozma kefenlikler olacak.

Korkma!