Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

“Yaralı” çocukluk...

Tanrı, çocukluğumuzda başımıza gelenleri, onları yaşarken tam olarak anlamlandıramamakla ödüllendirmiştir bizleri muhtemelen. Zira o çocuk beynimizle başımıza gelen kötülüklerin farkına varabilme yeteneğine sahip olsaydık eğer, çok daha erkenden günaha girmeye başlar, hayattan erkenden nefret eder, kötülüğe daha çok meylederdik. Ve böylece hayatımızla birlikte çocukluğumuzu da yakmış olurduk. Çocukluğumuzun o naifliği, o masumiyeti, o saflığı, o olayların karmaşık haline akıl erdirememe hali, bize çocuksu bir güzelliği yaşamak olarak geri döner. Ve kötü geçen çocukluğumuzda bile mutlaka daha sonraları özlemle anacağımız güzellikler yaratmayı başarırız…

Ancak madalyonun bir de öteki tarafı var ne yazık ki. Çocukluğu ve ergenliğimizi yaşarken çok da farkına varmadığımız bir alay sıkıntı, travmalara yol açan stres, kötü insanların eziyeti, kırılmalarımız, yoksulluklarımız, yoksunluklarımız, hayal kırıklıkları, sevgisizlik, acılar gibi olumsuzlukların, bütün hayatımızı kuşattığını anlarız, büyüyüp aklımız başımıza geldiğinde…

Ve o anlama durumundan sonra, çocukluğumuzdan getirdiğimiz o narin ve kırılgan yanlarımızı gizleme çabasıyla gelip geçer hayatlarımız…

Zira artık büyüdük ve öyle çok da güzel bir dünyada yaşamadığımızı öğrenmiş bulunuyoruz. Doğada onca güzellik varken, insanların içindeki kötülüklere akıl sır erdiremesek de var bunlar. Her an tanıklık ediyoruz bunlara. Dehşet bir durum, ancak sapına kadar gerçek… Bir şey daha dank ediyor kafamıza. Düşmanlarımız var. Biz hiçbir şey yapmasak da sırf varlığımız bu insanları düşman etmiştir bize. Sayıları da az değildir. Milyonlarca insan ise kayıtsızdır. Hayattadırlar, ama bitkisel bir hayattır bu. Ne kendilerine ne de başkalarına hayırları vardır. Küçük dünyalarında tanrının bahşettiği ömrü berbat etmekle uğraşırlar. Ve acı içinde anlarız ki, iki elin parmağını bile geçmeyecek kadar dostumuz varmış bu hayatta.

Ve hayat çok kısa… Ve bu kısacık hayatlarımızda bile tam bir kuşatma altındayız.

Başımıza o kadar çok iş sarılır ki, dayak manyağına döneriz. Hayat bir savaş gibidir artık. Bazen dostlarımızı da görürüz yanımızda bu savaşta, ancak çoğu kez yapayalnız kalırız. Tek başımıza bir ordu gibi savaşmak zorundayız. Başka yol yok!

Ve bir şeyi daha anlarız…

Bu savaşta kullanabilecekleri en küçük açıklarımızın bile peşine düşer kötüler. Ve en çok da o çocukluğumuzdan getirdiğimiz naif ve kırılgan yanlarımızı keşfetmek isterler. Çünkü en büyük zararı oralardan verebileceklerini bilirler, öğrenmişlerdir bunu. Onlar bizim zayıf yanlarımız, onlar bizim küçük darbelerde bile kanamaya başlayacak olan yaralarımızdır. Bilinçli bir şekilde o yanlarımızı gizlemeye çalışırız delice bir çabayla. Sevgilerimizle birlikte içgüdümüz de harekete geçer bu savaşta.

Ve elbette olmadık önlemler alırız. O naiflikle kırılgan yanları saklamak için taşkınlıklar yaparız. Yeri geldiğine karar verdiğimizde sert çocuğu oynarız. Hatta kötülük bile yapmaya karar veririz, bu saklama savaşında. Ekonomik güç elde etmek için gece gündüz kafa yorar, çalışırız. Politik güç peşine de düşeriz. Çoğu zaman da yollarımızı şaşırır, değerli biri olup yaralarımızdan korkmamayı denemek yerine, önemli biri olmak için yırtınırız. Durmadan ve durmadan bir şeyleri başarmak için koşturup dururuz. Bazen hırt, kavgacı, asi, serseri, boş vermiş biri gibi davranırız. Bazen de çok ama çok yorulduğumuzda, derin felsefi işlere dalar, kötülüğün neden iyilikten çok daha kolay ve çabuk örgütlenebildiğine akıl erdirmeye çalışırız. Beceremeyiz elbette, zira bu sırra ermek öyle kolay değildir. Lanet olsun deyip bir süre bırakırız işin peşini.

Yıllarımızı alıp götüren içimizdeki o kırılganlık ve naifliği gizleme çabası çok hırpalıyor bizi elbette. Ancak bu işin milyonda bir de olsa muhteşem ödülleri de var. Dünya çapında sanatçılar, yazarlar, süper beyinler, devlet adamları, insanlığa ışık tutacak buluşları yapanlar çıkıyor bu “yaralı” çocukların arasından…

Çocukluklarından getirdikleri yaralı yanlarını gizleyebilmek için o kadar büyük emek harcıyorlar ki, merhamet eden tanrı onları deha mertebesine çıkararak ödüllendiriyor…

Peki ya o çocukluklarında aldıkları yaraları? Onlar hala kanıyor olabilir mi?

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları