Yahu bu polisler, bekçiler size ne etti kardeşim?

Salgın nedeniyle bayramı bile evlerde geçirdik.

Haliyle insanlar gergin, balkonlarından, pencerelerinden güzel havalara bakıp iç çekti.

Belki de 2 ay önce ne planlar yapılmıştı, ne rezervasyonlar ama dünyada hayat durdu işte.

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere bakılırsa güzel günler çok uzakta değil. İyiye gidiyoruz.

Umutluyum, başka da çaremiz var mı ki?

Darp edilen, hakarete uğrayan sağlıkçılarımızın kıymeti bu salgın döneminde anlaşıldı, takdir edildi. Bir musibet bin nasihatten yeğdir misali, korona virüs onlara ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösterdi.

Gel gelelim bu salgın döneminde bile çalışmak zorunda olan, çalışmakla kalmayıp hedef haline getirilen, hatta bir nevi psikolojik/sosyal lince maruz kalan başka meslek gruplarına…

Hepimiz evimize ekmek götürmek için mücadele ediyoruz, mesai harcıyoruz. Alın teri dökülen her iş kıymetli, hepsi kutsal.

Emek, başlı başına her şeyden değerli…

Bunu uzun uzun anlatmaya lüzum yok.

POLİSLER RUH HASTASI “GANGSTER” DEĞİL

Son günlerde polis ve bekçilerin üzerine çok gidildiğini görüyorum.

Onlara yönelik eleştirilerin hiç mi haklılık payı yok, elbette var.

Devleti temsil eden yetkilinin vatandaşa karşı üslup sorunu varsa rahatsız olursun.

Sebepsiz yere şiddete başvurursa isyan da edersin şikayet de…

Ama polis ve bekçilerimiz de ruh hastası değiller.

Her gün yüzlerce insanla muhatap olan güvenlik görevlilerimiz “ya canım sıkıldı gideyim bilmem ne mahallesine de orada biraz adam döveyim”  demiyorlar herhalde.

Mesailerine “bugün kimi tartaklasam” diye kara kara düşünerek başlamıyorlardır.

Ülke genelinde genel bir yasak var mı? Var.

Bunu çiğnemenin cezası belli mi? Belli.

Nöbetçi eczaneler ve fırınlar dışında keyfi durumlar söz konusu olamaz deniliyor mu? Evet.

Şimdi paşa gönlün istedi diye dışarı çıkarsan üzgünüm ama polis yahut bekçi sana ceza kesmek zorunda. Görevi yani bu adamların. Kesmezse sorun var, görevini yapmıyor demektir.

Bunun itiraz edilecek, yaygara kopartılacak bir tarafı yok maalesef. Buraya kadar anlaştık mı?

KİMSE MÜDAHALENİN ÖNCESİNİ KONUŞMAZ

Şimdi bazı vatandaşlarımız kendilerini doğuştan imtiyazlı olarak görüyor.

Yasakları çiğneyebileceğine, kimlik kontrolüne girmeyeceğine ve güvenlik görevlileriyle nezaket sınırlarının dışına çıkarak konuşabileceğine inanıyor… Bu şekilde davranmakta da ısrar ediyor… Kendine böyle bir hak tanıyor.

En son gelinen noktada polisten bir karşılık gelince de “bakın bakın polis zulmediyor, darp ediyor, şiddet uyguluyor” diyerek, haklı çıkılmaya çalışılıyor.

Hemen müdahale anı cep telefonu kameralarıyla kayıt altına alınıyor sonra  “mağdur” sıfatıyla ver elini görsel veya sosyal medyaya, başlasın linç kampanyası…

Kimse müdahale anına gelene kadar neler yaşandığını elbette konuşmuyor…

Hakkında şikayet mi vardı, aranıyor muydu, polislere neler söyledi, üzerinden bir şey mi çıktı, vurdu mu hiç ama hiç sormaya gerek yok.

Polis, kameralar kayıttayken elini kaldırdığı an suçlu kesinlikle…

Bir de üstüne soruşturma mı dersin, meslekten ihraç mı, el çektirme mi, uzaklaştırma mı ne çıkarsa bahtına.

VATANDAŞ NE DERSE HAKLI MIDIR?

Özel sektörde herkesin bildiği meşhur bir klişe vardır ya…

Müşteri ne derse desin haklıdır, gıkını çıkaramazsın.

Aksini yaparsan işten kovulmayı göze alacaksın.

Şimdi polis ile vatandaş arasındaki ilişki de benzer noktaya geldi.

Asla ama asla şiddeti meşrulaştırmıyorum.

İtirazım vatandaş ne derse desin haklı, polis ne yaparsa yapsın haksızdır diyenlere…

Belirli çevreler zaten polislere karşı ön yargılı, ağzıyla kuş tutsa da onların gözlerindeki bakış kıyamete kadar değişmeyecek. Bunun farkındayım.

Sanki pusuya yatmış, vatandaş ile polis arasında gerilim yaşanmasını, karşı karşıya gelmesini bekliyor. 

Malzeme çıksın ki 250 bin kişinin görev yaptığı teşkilatı birkaç kendini bilmez yüzünden bir kalemde silip atsın.

Her şeye rağmen insanlarımızı birazcık sağduyuya, birazcık empatiye davet ediyorum.

Polisler de insan nihayetinde robot değil.

Bu salgın günlerinde evde canı sıkılınca 155’i arayan çocuklara pasta ve oyuncak götürerek mutlu eden, kapı kapı dolaşıp 65 yaş üstü vatandaşlarımıza maske ve kolonya dağıtan, Siirt’te canı kebap çekince siparişini evine kadar götüren de bizim polislerimiz…

 İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NA ÂCİZANE BİR ÖNERİ

Polis ve bekçi diye ayrı yazdık ama aslında ikisi de aynı vazifeyi yapıyor.

Lise, önlisans, lisans mezunu polisler olduğu gibi bekçiler de var.

Kamuoyunun birçoğu bilmiyor. Bilmediği için de bundan kaynaklı sorunlar ortaya çıkıyor. Yetki açısından hiçbir fark yok.  Sadece çalışma alanları farklı.

Bir de aldıkları ücretler. Bekçilerin çalışma alanları belli. İkamet ettikleri şehir ve ilçede, ihtiyaç olduğu takdirde de en fazla farklı bir ilçeye kaydırılıyor. Tayin ve şark görevi gibi durumlar söz konusu olmadığı için de polislerden biraz daha az ücret alıyorlar.

Benim âcizane önerim emniyet teşkilatı içindeki bekçilik sınıfının tamamen kaldırılmasıdır. Görev alanları ve aldıkları ücretler sabit kalmakla beraber “polis” unvanıyla devam etmeleridir. Hem halkla yaşadıkları sorunlar azalacaktır hem de teşkilat içinde meslektaşları tarafından ister istemez maruz kaldıkları ayrımcılığım da önüne geçilecektir. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları