Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hasip Sarıgöz

Hasip Sarıgöz

Yazar

Ya demografik savaşı kaybedersek! -2-

Terörist başı Apo'nun bu konudaki açıklamaları da benzer minvaldedir. "A.Öcalan'ın İmralı tutanaklarından çıkarılan konuşmalarında '2030'da Kürt nüfusu Türk nüfusunu geçecek. O zaman her şey kendiliğinden hallolacak' dediği, tutanakların açıklanmayan bu bölümünü ele geçiren Prof.Dr. Özcan Yeniçeri tarafından açıklanmıştır. Nitekim Abdullah Öcalan 1989'da şöyle demektedir: 'Kürt nüfusu ikiye katlanırken Türkler yerinde sayıyor ve önümüzdeki 2000'li yıllara doğru Kürt nüfusunun Türk nüfusunu aşması işten bile değil.' The Economist dergisine açıklama yapan Diyarbakır ili Sarıdal Köyü Muhtarı iki eşli 13 çocuklu Abdülkadir Sümer 'görevim, Kürt nüfusunu artırmaktır' demiştir.

  Diğer yandan, Öcalan'ın 'ya silaha ya da karına sarıl' şeklinde ifade ettiği Türkiye'yi işgal edilecek bir coğrafya olarak gören ve demografik savaş açan bu açıklamasını sadece PKK ile sınırlı görmek de yanlıştır. 2011'de Türkiye'yi ziyaret eden Kuzey Iraklı resmî bir grup Ankara'da bir düşünce kuruluşunda yaptığı toplantıda 'Eskiden Mersin üzerinde denize açılan bir Kürdistan istiyorduk artık vazgeçtik. Çünkü siz Türkler Anadolu'yu 1000 senede Türkleştirdiniz, Biz 100 senede Kürtleştirebiliriz' açıklaması demografik savaş anlayışının Barzani çizgisinde de hâkim olduğunu göstermektedir.

 Halen Türkiye'de 9 ila 14 milyon arasında Kürt yaşamaktadır. Hadi bunun beşte birinin bölücü Kürtçülerden oluştuğunu farz edelim (ki aile başına nüfus artışının en yüksek olduğu kesimin bölücü Kürtçü kesim olduğu değerlendirilmektedir). İstatistiki verilere göre, her nesilde bir Türk ailesi ortalama 2 çocuk yaparken bölücü Kürtçülerde bu sayı aile başına 5 çocuktur. Bakın, bu üreme hızına göre; 1 Türk ailesinin nüfusu 4 nesilde 1'den 16'ya çıkabilirken, bölücü Kürtçü bir aile 4'üncü nesilde sayı olarak tam 625 kişiye ulaşabilmektedir! 

 Sonuç vahimdir!

 Bütün kalbimizle iman ettik ki, Türk ve Kürt aynı ulu ağacın dallarıdır ve yüce Allah; dünyanın her yerinde Alman ile Türk'ü, İngiliz ile Türk'ü veya başka bir millet ile Türk'ü değil, her zaman Türk ile Kürdü bir arada bulundurmak suretiyle aslında kıyamete kadar bir arada ve kardeşçe yaşamalarını istemiştir. Bu kardeşliği kim bozarsa, akacak kanların ve uçacak masum canların ağır vebalini de yüklenmiş olacaktır.

 Vakıa odur ki, Kürtler bugünkü nüfus artış hızlarıyla üremeye devam ederlerse, günü gelecek ve sayı bakımından Türklerden daha çok olacaklardır. İşte bu noktaya gelinmesinden itibaren de Türkiye'de, Türklerin aleyhine çok köklü ve radikal değişimlerin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Birçok rövanşist uygulamanın hayata geçirilmesi ihtimalinden tutun da, çoğunluğun Kürtlerin eline geçtiği bir Türkiye'de; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılacak bir veya birkaç oylama ile ay yıldızlı al bayrağın yerine ortası güneşli veya kızıl yıldızlı ve sarı, yeşil ve kırmızı renkli Kürt bayrağının getirilmesi, TBMM adının Kürdistan Büyük Millet Meclisi olarak değiştirilmesi ve daha da ilerisi Türkiye adının dahi Kürdistan olarak değiştirilmesi mümkündür!

 Fakat işin enteresan tarafı, yapılacak bu tür radikal değişimlerin, karşı taraf olan Türkler tarafından kabullenilmesi ve bu kararlara uyulması mümkün değildir. Zira tarihte defalarca örnekleri görüldüğü üzere; dünyanın en savaşçı milleti olan Türkler, sayıca çok az olsalar dahi mücadeleyi asla bırakmamışlar ve sayıca kendilerinden çok üstün olan düşmanlarına karşı galip gelmeyi ve o topraklarda yeniden egemen olmayı her devirde başarabilmişlerdir. Tarihin hiçbir devrinde esaret altında yaşamamış tek millet olan Türk milletinin en az bin yıllık yurdu Anadolu'dan kolayca vazgeçeceğini ve başka bir etnik unsurun tahakkümü altına girebileceğini düşünmek tam bir saflık olur.

 Şimdi gelelim Suriyeli mülteciler ve Araplaştırma meselesine:

 Ülkemize hesapsızca kabul edilen mülteciler nedeniyle bugün; Türkiye'nin Urfa, Antep ve Kilis gibi illerinde Araplar neredeyse çoğunlukta ve bu toprakların 1000 yıllık sahibi Türkler adeta azınlık konumundadır.

 Halen ülkemizde kayıtsızlarla birlikte 6 milyon Suriyelinin var olduğunu farz edersek, her 100 kişiden 7'si Suriyelidir.

 Türkiye'de ortalama doğurganlık oranı 1,99 iken bu oran Suriyelilerde 2,92'dir! Her gün yurdumuzda 395 adet Suriyeli çocuk doğmaktadır. İçişleri Bakanı Sayın Soylu'nun 19 Eylül 2019'da yaptığı açıklamaya göre ülkemizde doğan Suriyeli bebek sayısı şimdiden 450.000 civarındadır. Devletin verdiği resmî rakamları kabul etsek bile ülkemizde 3,8 milyon Suriyeli vardır. 20 yıl sonra bu sayı en az 7,5 milyon olacaktır! Siz şimdi bu rakama bir de henüz asimile olmamış yerli Arapları ekleyin, bakın bakalım sonuç ne çıkıyor?

 Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bölücü ve faşizan Kürtler ile Suriyeli mülteciler Türkiye'yi asimile etmiyorlar, aslında istila ediyorlar. Eğer Türkiye bu sorununu çözemez ise, yakın gelecekte başına geçirilecek olan yüzyılın çuvalı ile karşı karşıya olacaktır!

 Unutmayın: Bugün için, bölücü Kürtçülük hareketi ve milyonlarca mülteci eksenli yaşadığımız "Demografik Savaş" milletimizin bekası açısından savaşların anasıdır.

  Ya kazanır var oluruz, ya kaybeder tek kurşun bile atamadan yok oluruz!

 1922'de Kurtuluş Savaşı'nı kazandık, 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nı kazandık, daha sonra doğuda, güneydoğuda ve Irak'ta PKK'ya karşı kazandık, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekâtlarında kazandık. Şimdi ise Barış Pınarı Harekâtı'nda bileğimizin ve yüreğimizin hakkıyla yine kazandık...

 Peki, uzun zamandır içinde olduğumuz bu demografik savaşı, ya kaybedersek???

 O zaman hepsi yalan olmayacak mı?

 Bırakın son dönem kazandığımız harekâtları, Kurtuluş Savaşı, Çanakkale, Miryakefalon ve hatta Malazgirt bile yalan olmayacak mı?

 TÜRK adı o zaman tarihe gömülmeyecek mi? -BİTTİ-

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları