Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hasip Sarıgöz

Hasip Sarıgöz

Yazar

Ya demografik savaşı kaybedersek! -1-

Irak'tan geldiler,

Afrika'dan geldiler,

Suriye'den geldiler,

Şarktan geldiler,

Garptan geldiler,

Geldiler oğlu geldiler...

 Kim geldiyse, geç dedi bizim iktidar!

 Ne adam gibi bir kayıt tutuldu, ne de kontrol edildi!

 Oysa Türkiye, bu AKP Hükümeti dönemine kadar geçen 90 yıllık dönemde, toplamda sadece iki milyon mülteci kabul etmişti.

 Son 17 yılda ise, yaklaşık 7 milyon mülteci!!!

 En az üç Avrupa ülkesi eder...

 Mülteciler hiç durmadan geliyor! Geliyor da, bunlar geldikçe ne oluyor?

 Ekonomik yapımız bozuluyor!

Kültürel yapımız bozuluyor!

Siyasal yapımız bozuluyor!

Ahlak yapımız bozuluyor!

 Hepsinden geçtim, MİLLÎ DEMOGRAFİK YAPIMIZ BOZULUYOR!

 Nasıl mı?

 Bir milletin başka bir milleti boyunduruk altına alıp kolayca yönetebilmesinin, sömürge haline getirip iliğine, kemiğine kadar sömürebilmesinin ve daha ötesi kendisine düşman olarak gördüğü milletin tarih sahnesinden silinebilmesinin yollarından biri, hatta en etkilisi "Demografik Savaş" yöntemidir. Demografik savaşın özü: Hedef alınan milletin içine büyük miktarda yabancı kültür ve etnik unsurların sokulması, nüfus yapısının bozulması ve öncelikle kendi yurdunda azınlık hale getirilmesi ve sonraki safhada da kalan azınlığın tamamen yok edilmesi veya dönüştürülmesi esasına dayanır.

Biraz uzun soluklu olmakla birlikte, sonucu en kesin ve en kalıcı olan savaş demografik savaştır.

Türk düşmanlarının milletimize karşı 1960'lardan beri kullanageldikleri demografik savaş kartlarının en önemlisi bölücü Kürt kartıdır. Fakat 2011 yılından itibaren bu karta çok önemli bir kart daha eklenmiştir!

Eklenen kart Araplaştırma kartıdır. Türk'ü melezleştirme veya Araplaştırma yolu ile bu topraklarda hâkim güç olmaktan çıkarmak!!!

 Dışarıdaki emperyalist oyun kurucularla birlikte, içimizdeki uzantılarının 29 Nisan 2011 tarihinden bu yana uyguladıkları şeytani strateji işte budur.

 Ve Türkiye... Bugün, bu amansız savaşın tam ortasındadır.

             Önce emperyal destekli bölücü Kürtçülük hareketinin demografik harekâtına bakalım. Tabi ki, Türk millet dairesinin gerçek birer parçası olan Kürt kardeşlerimizle, bölücü Kürtçülük ideolojisi peşinde koşan terörize olmuş vatansızları birbirinden ayırt ederek.

 Bugün için, Anadolu Kürtlerinin yarısından fazlası İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Mersin, gibi, batı illerimizde yaşamaktadır. Öldürülen ünlü Kürtçü gazeteci Musa Anter'in de vurguladığı gibi, "İstanbul, en büyük Kürt kentidir". Yani illere göre dağılımlarına bakıldığında en çok Kürt'ün yaşadığı kenttir, yoksa İstanbul tamamen Kürtlerin yaşadığı veya Kürtlerin Türklerden çoğunlukta oldukları bir kent değildir.

 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu iller %47,8 ile Şırnak ve Şanlıurfa'dır. En yüksek çocuk nüfus oranı olan bölge %43 ile Güneydoğu Anadolu, en düşük çocuk nüfus oranı olan bölge ise %21,9 ile Batı Marmara'dır. Yine TÜİK'in 2014 yılı bölge birimleri sınıflamasına göre doğurganlık hızı; Türkiye genelinde aile başına ortalama 2,17 çocuk iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde ortalama 4 çocuktur. Özellikle bölücü Kürtçülük ideolojisi güden ailelerde bu ortalamanın aile başına 5 çocuktan aşağı olmadığı değerlendirilmektedir.

 Görüldüğü üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki nüfus artışı diğer bölgelere göre açık ara öndedir. Peki, ama Türkiye'de yaşayan ve kendisini Kürt hisseden vatandaşlarımızın gerçek sayısı nedir? Dahası, ülkemizdeki bölücü Kürtçülerin sayısal varlıkları ve demografik güçleri nedir?

 Bu konuda çeşitli kesimler tarafından çeşitli rakamlar verilmektedir. Ancak, demokratik ve laik bir devlet olan Türkiye'de, nüfus sayımları etnik köken, mezhep veya dini inançlar üzerinden yapılmadığından, ülkemizde yaşamakta olan ve kendisini Kürt hisseden vatandaşlarımızın gerçek sayısını bilmek pek mümkün değildir. Bu nedenle verilen rakamların tamamı yaklaşık rakamlardır. Yalnız özellikle şunu da belirtmek gerekir ki, Türkiye'deki Kürt nüfusun ne kadar olduğu konusunda Amerika, İngiltere ve Rusya gibi devletler bizlerden çok daha meraklı ve ilgilidirler. CIA verilerine göre 2013 yılı itibarı ile Türkiye'nin nüfusu 80.694.485 ve bu nüfus içerisinde Kürtlerin oranı %18'dir. Yine CIA verilerine göre 1982 yılında 5.000.000 olan Kürt nüfusu hızlı bir artış kaydederek 2008 yılı itibarı ile 14.000.000'u geçmiştir. CIA verilerinin Türkiye'deki Kürt nüfusunu biraz abartılı olarak verdiğini düşünsek bile bugün için Türkiye'de 9 ila 14 milyon arasında Kürt'ün yaşamakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 Bu noktada, konu hakkında daha doğru değerlendirmeler yapabilmek için sorgulamamız gereken şey ise, Kürt nüfusundaki bu sıra dışı artış bilinçli, planlı ve programlı bir hareket midir? Yoksa nüfus planlamasından bihaber yaşayan, cahil ve yoksul bir halkın çaresizliğinin bir sonucu mudur?

 Bakın İranlı Kürtçü Yazar Mehrdad R. İzay daha 1991 yılında neler söylemektedir: "Türkiye'deki Kürtlerin nüfusu, 2020 yılında 34 milyon 100 bin, 2050 yılında ise 49 milyon 300 bine çıkacak. Türkiye Kürtleşecek! 2050 yılında Türkler, Türkiye'de azınlığa düşecek. 15 yıl sonra çoğunluğu Kürt gençlerinden oluşacak Türk ordusu, Kürtlere karşı mücadelede (sanki Türk ordusu Kürtlerle mücadele ediyor) zorlanacak. Yani Kürtler savaş değil aşk yapmaya devam ettikçe bu iş kendiliğinden çözülecek." Devam edecek

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları