Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

TV'de cinayet soruşturması

Yer, Konya...

Yaklaşık üç yıl önce...

50'li yaşlarındaki Necla-Metin Büyükşen çifti, evlerine giren maskeli bir kişinin pompalı tüfekle açtığı ateş sonucu hayatlarını kaybetmiş.

Çiftin 21 yaşındaki kızları Büşra da evdeymiş. O da başına kabzayla vurularak yaralanmış.

Jandarma ve polis olayı bir süre araştırmış, sonra katili ortaya çıkarmadan dosyayı bir kenara koymuş, adeta unutulmaya terk etmiş.

Ailenin doktor oğlu Osman Büyükşen, yıllardır, "Anne ve babamın katilini bulun, hak ettiği cezayı alsın" diye başvurmadık yer bırakmamış.

Sonuçta bir jandarma görevlisinin önerisiyle ATV'den Müge Anlı'ya başvurmuş.

Müge Anlı, sunduğu programda cinayet dosyasını yeniden açmış, yeni tanıklara ve onlar aracılığıyla yeni bilgilere ulaşmış.

Olayın televizyonda günlerce gündeme getirilmesi emniyet ve jandarma teşkilatlarını harekete geçirmiş, bir dedektif heyeti cinayetleri çözmesi için Konya'ya gönderilmiş.

Geçenlerde bir bölümünü ben de izledim bu programın.

Müge Anlı, cinayetleri işleyen, azmettiren, yardım eden kim varsa ortaya çıkarılması için bir savcı gibi uğraşıyordu.

...

Şimdi gelelim sorularıma.

Bir:

Cinayetlerin aydınlatılacağı yer televizyon stüdyoları mıdır, yoksa savcılıktan polis ve jandarmaya kadar devletin çeşitli kurumları mıdır?

İki:

Dosya televizyon programında açılmasaydı, iki insanı öldüren katil ile ona yardım edenler sonsuza kadar aranmayacak mıydı?

Üç:

Yaşananlar bazı devlet kurumlarının görevlerini yeterince yapmadıklarını, hatta ciddi bir zaaf içinde bulunduklarını göstermiyor mu?

++

GEÇ GELEN ÖNLEM

 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizi'nde kirliliğe yol açtığı belirlenen 26 işletmenin faaliyetlerine son verildiğini ve 14 milyon lira ceza yazıldığını açıkladı.

Sevinelim mi, üzülelim mi?

"Zararın neresinden dönülse kârdır" diyerek sevinelim.

Ama diğer yandan, "O işletmeleri denetlemek için deniz salyasının ciddi bir felaket haline gelmesi mi beklenmeliydi, niye daha önce herhangi bir işlem yapılmadı" sorusunu sorarak da üzülelim.

++

ENDİŞENİN DIŞAVURUMU

 

Bazı muhalefet partilerinin temsilcileri, "Kanal İstanbul'a kredi açacak ve ihalesini alacaklara iktidara geldiklerinde bir kuruş bile ödenmeyeceğini" açıklayınca, iktidar kanadından, "O kuruluşlar uluslararası mahkemelere giderek paralarını söke söke alırlar" yanıtı geldi biliyorsunuz.

Neredeyse rutin hale gelen günlük siyasi polemiklerin ötesinde bir anlam taşıyor bu tartışma.

Şöyle ki:

 İktidar adına konuşanlardan, "Sizin iktidar olacağınız mı var ki, kredileri ödemeyiz filan diyorsunuz" demesi beklenirdi. Genel yaklaşımları buydu çünkü.

Ama onlar ne yaptı?

Sanki iktidarı kaybetmişler de, iş Kanal İstanbul için kredi açanlar ile ihaleye girenlere paralarının ödenmesine gelmiş gibi davrandı, "paraların söke söke alınacağını" ifade etti.

Bu yaklaşım, ciddi bir endişenin, ilk seçimde iktidarı kaybetme korkusunun dışavurumu değil midir?

++

SINAVSIZ ÜNİVERSİTE

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "sınavsız üniversite" sözü kulağa hoş geliyor ama gerçekleşme ihtimali hiç yok.

Örneğin, Türkiye'deki tıp fakültelerinin bir yılda alabileceği azami öğrenci sayısı 5 bin diyelim... Ama bu fakülteler için 1 milyon kişi başvurdu. Ne yapacaksınız, kontenjan kadar öğrenciyi sınav yapmadan nasıl belirleyeceksiniz?

Aynı soru, hukuktan mühendisliklere pek çok fakülteye girişin nasıl olacağı konusunda da sorulabilir.

Sınavsız üniversite, günümüz koşullarında ancak açık öğretim için geçerli olabilir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları