Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

Suç kaydı rekoru

Gazete ve televizyonlarda şu tür haberlerle sık sık karşılaşıyorum:

-Hırsızlık yaparken suçüstü yakalanan kişinin 96 suç kaydının bulunduğu belirlendi.

-Operasyonla ele geçirilen dolandırıcının benzer nitelikte 42 suç kaydının olduğu anlaşıldı.

-Yankesicilik yaptı ama kaçamadı. Götürüldüğü karakolda 85 suç kaydına rastlandı.

Bu alanda rekor herhalde 13 yaşında bir çocuğa ait olmalı.

Hırsızlıktan gözaltına alınan çocuğun tam 836 suç kaydı olduğu anlaşılmış.

 

*

 

Söz konusu örneklerden şöyle bir sonuç çıkarıyorum ben:

Emniyet güçleri iyi çalışarak suçluları yakalıyor ve kayıtlarını tutuyor. Ama sonra onlar serbest bırakılıyor ve tekrar benzer nitelikte suçlar işlemeyi sürdürüyorlar.

Bu uygulamada ciddi bir yanlışlık var.

Devletin görevi, suçluları yakalamaktır. Ama onları kayıtlarını tuttuktan sonra serbest bırakmamalı, topluma iyi insanlar olarak kazandırmanın yollarını bulmalıdır.

Örneğin, 836 suç kaydı olan çocuk ilk yakalandığında serbest bırakılmayıp koruma altına alınsaydı ve bu yolla ya okul hayatını sürdürmesi ya da meslek sahibi olması için çaba gösterilseydi herhalde hırsızlıktan hırsızlığa koşmazdı.

Aynı şeyi, cezaevlerinde çeşitli suçlardan yatıp tahliye olanlar için de söylemek mümkün.

Gidecek bir yeri, yapacak bir işi olmayan kişiyi tahliye edip sokağa bırakmak aslında onu yeni suç ya da suçlar işlemeye mahkûm etmek sayılmaz mı?

"Esaretin Bedeli" filminde anlatılan hikâyelerden biri de şuydu:

Yıllarca cezaevinde yatmış yaşlı adam serbest bırakılınca sokakta kalmıyordu. ABD'nin ilgili sosyal hizmet kurumu onu bir pansiyona yerleştirmenin yanı sıra bir markette çalışmasını sağlıyordu.

Bizde de benzer bir uygulamaya gidilmesi gerekir.  

Suç işleyen çocuklar da, yetişkinler de bu ülkenin insanlarıdır.

Onları kaderlerine terk etmemek gerekir.

 

+

 

SALGININ BİTİŞ SİNYALLERİ Mİ?

 

Koronavirüs salgınına karşı Avrupa ülkelerinde alınan katı önlemler ya kaldırılıyor ya gevşetiliyor.

Örneğin, sinema, tiyatro ve konser salonlarının açılmasına izin veriliyor, toplu ulaşımı kullananlar ile şehirlerarası yolculuk yapanlara uygulanan kısıtlamalar sona erdiriliyor, yurt dışına çıkışlar kolaylaştırılıyor, restoran ve kafelerin müşteri kabul etme koşulları değiştiriliyor.

İngiltere gibi maske takma zorunluluğunu kaldırmaya hazırlananlar bile var.

Bu rahatlamadan, koronavirüs salgınının artık bitmekte olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz, yoksa salgının etkisiyle ekonomilerinin ağır darbe aldığını düşünen ülkeler riskli bir normale dönüş hamlesi mi yapıyorlar?

Bana kalırsa, Avrupa'nın rahatlamasının nedeni şu:

Birçok ülke yoğun aşılamayla toplumsal bağışıklık noktasına ulaştı.

Ayrıca, koronavirüsün Omikron varyantının önceki varyantlar kadar öldürücü olmadığı anlaşıldı.

Yani, salgının sonuna doğru geliniyor. Tıp insanlarının ifadesiyle söylemek gerekirse, "Pandemi, endemiye dönüşüyor."

Peki, bundan sonra Avrupa'yı neler bekliyor?

Omikron varyantı, sadece kronik hastalığı olanlar ile yaşlılar için yaşamsal tehlike oluşturan bir hastalık olacağa benziyor.

Gelelim, Türkiye'ye...

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın, "Virüs eski gücünde değil. Artan vaka sayıları nedeniyle endişelenmeye mahal yok. Kronik hastalığı olanları koruyup kişisel tedbirlere uyarak normal hayatımıza devam edelim" sözleri salgının Türkiye için de tehlike olmaktan hızla çıkmaya başladığını gösteriyor.

Haydi hayırlısı...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları