Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

Silaha harcanan para yoksullara akmadıkça...

Hava sıcaklığı eksi 4 dereceydi.

Kiminin ayakkabısı yoktu,  kiminin montu. Diğer giysileri ise sırılsıklamdı.

En çok ayak ve ellerinin parmakları ile burun ve kulakları üşüyordu.

Birbirlerine moral vermek istiyorlardı:

"İki kilometre daha gidebilirsek Türk köyüne ulaşıp kurtulacağız."

Günlerdir doğru düzgün bir şey yemedikleri için beden dirençleri de iyice düşmüştü.

Bazıları titriyor, dişleri birbirine vuruyordu. Ayakları ve ellerinde uyuşma başlamıştı.

Çok geçmeden içlerinden biri, "Artık yürüyemeyeceğim" dedi, "Canım uyumak istiyor."

Birkaç adım atıp düştü. Başını artık hissetmediği sol koluna yasladı. Göz kapakları birkaç kez belli belirsiz açıldıktan sonra tümüyle kapandı. Sonu hiç gelmeyecek derin bir uykuya dalmıştı.

Arkadaşları kaldırmak istediler ama olmadı. Zaten çok geçmeden onlar da ardı ardına düştüler yere.

12'si orada öldü. 7'si Türk köylüleri ve güvenlik güçleri tarafından bulunup kaldırıldıkları hastanede hayata veda ettiler.

Ölüm raporlarında "Hipotermi" yazıyordu. Donarak ölmenin Latincesiydi bu.

Sağlıklı bir insanın beden ısısının 36.5 olması gerekiyordu.

Bu ısıdan daha aşağı değerler olunca beden fonksiyonları azalıyor, 30 derecenin altında ise el ve ayak parmaklarından başlamak üzere donma sürecine giriliyordu.

 

*

Günlerdir haberleri medyada yer alıyor.

Yaşları 20-25 arasında değişen bir avuç düzensiz göçmenin Avrupa'ya gidip kendilerine yeni bir hayat kurma özlemleri büyük bir trajediyle sonuçlandı.

Kurtulanlardan Bangladeşli bir genç maceralarını şöyle anlattı:

"Yoksul ülkelerin garip insanlarıydık. Yunanistan üzerinden Avrupa'nın herhangi bir ülkesine geçebilirsek kurtulacağımızı ümit ediyorduk.

Türkiye sınırından ulaştığımız Yunanistan'da Yunan askerleri ve polisleri yakaladılar bizi.

Kamp gibi bir yere götürüp birkaç gün orada alıkoydular.

Çok kötü davranıyorlardı.

Telefonlarımızı aldılar. Bazı arkadaşlarımızın ayakkabı ve montlarına bile el koydular.

Sonunda Türk sınırına götürüp bıraktılar bizi.

Sınıra en yakın noktadaki Türk köyüne varamadan arkadaşlarımızın çoğu ardı ardına düşüp hayatlarını kaybetti.

Ben ve birkaç arkadaşım şans eseri kurtulduk.

Ellerimi ve ayaklarımı şu anda bile zor hissediyorum. Burun ve kulaklarımda da fonksiyon kayıpları var. Sağ olsun Türk doktorlar iyileştirmeye çalışıyorlar.

Göz göre göre bir insanlık suçu işlendi."

 

*

Peki, bu insanlık suçu karşısında AB ve ABD ne yaptı?

Birkaç cılız açıklama, bazı komisyonların, kurulların toplantıya çağrılması falan.

Yani işi zamana yayıp unutturma politikası. Tepki gösteriyor gibi yapıp hiçbir şey yapmamak.

 

*

AB ülkeleri de ABD de şunu anlamıyor:

İnsanlar yaşadıkları ülkelerde mutlu değillerse, yarı aç yarı tok yaşıyorlarsa bundan kurtulmak, gelişmiş bir ülkeye giderek yeni hayatlar kurmak istiyorlar.

Gelişmiş ülkeler, sınırlarına dikenli tel çekerek, tanklar-mayınlar yerleştirerek, nöbetçiler koyarak, yakaladıkları göçmenleri dövüp geri göndererek sonuç alamazlar.

Gerçek çözüm, göç veren ülkelerin ekonomik gelişmelerini sağlamaktan geçiyor.

Bangladeşli genç Bangladeş'te, Afganistanlı genç Afganistan'da, Pakistanlı genç Pakistan'da, Somalili genç Somali'de, Suriyeli genç Suriye'de mutlu olsa neden sonu bazen ölümle biten tehlikeli maceralara girişsinler ki...

Gelişmiş ülkeler, fazla değil sadece bir yılda silahlanma için harcadıkları parayı geri kalmış ülkelerin kalkınmaları için harcasalar eminim ki göçmen sorunu kökünden çözülür.  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları