Şenol Güneş'in trajik intiharı: Zafer Arapkirli, Beşiktaş'ın tarihi Lugano hezimetini yazdı!

ŞENOL GÜNEŞ’İN TRAJİK İNTİHARI

Lugano karşısında 2-0’dan sonra, 10 kişi kalan kadroda bir de “ihanet” boyutunda değişiklikler yapan Beşiktaş teknik direktörü, durumun 2-3 aleyhine dönmesini kenardan acı acı izledi.

Ligdeki 2 maçlık derin krizden Konyaspor galibiyeti ile çıkan, onun öncesinde de Avrupa'da grubunun en güçlü takımına karşı deplasmanda bir puan kazanmış olmanın güveni ile Lugano karşısına çıkan Beşiktaş'ın, üzerindeki kara bulutları tam olarak dağıtabilmesi için bu maçtan mutlaka 3 puanla çıkması gerekiyordu.

Ama Konyaspor maçının ardından, bu maça odaklanmak yerine gereksiz bir "Şenol-Güntekin" (BJK - Yayıncı kuruluş) kavgasının yankıları ile geçti, pazar gününden bu yana gündem.

Tabii ki yerden göğe kadar haklısın be Şenol Hocam.

Tabii ki yayıncı kuruluş "malûm" bir karaktere sahip,

Tabii ki Güntekin Onay kardeşimiz de "kurumunu korumak adına" gereksiz abartılı bir tepki vererek, sunucu/gazeteci konumunu unutarak gereksiz yere uzattı ve abarttı o tartışmayı. Ama orada "flash interview aşamasında" bırakılmalıydı bu iş bence.

Şenol Hoca, yayıncı kuruluştan da, o kuruluşun sunucularından ve yorumcularından da daha değersiz değil. O anlamda, saygıyı hakediyor. Kulübü tarafından "arkasında durulmayı" da. Onu da ekleyelim yani.

Ancak, bunların ötesinde... Beşiktaş'ın yapacak çok işi, çalışılacak çok ev ödevi var zaten.

Takımın ev ödevi dedik madem. Hatırlatalım:

Geçen yıldan kalan kadro ve bu yılki (pek çoğunun katilesini tartıştığı) katılımlarla, yani "eldeki malzeme" ile, hem ligde hem de Avrupa'da elinden geleni yapmak. Bunun için de en çok eleştirilen, eleştirdiğimiz eksikleri gidermek lazım.

Eksiklerden en önemlisi de "hız ve senkron" sorunu.

Yani, takım hızlı hücum edemiyor.

Bazı adamları hızlı çıkabilse bile, diğerleri onlara uyum sağlayamadığı için pozisyon sıkıntısı yaşıyor. Konyaspor maçında Aboubakar'ın (Beşiktaş'ın ikinci golü) şutu, kaleye isabet eden ilk şuttu mesela. Dakika 62'de yani.

Bu büyüklükte bir takım için yüz kızartıcı değil mi?

Buna mukabil, Lugano gibi sıklet olarak Beşiktaş'ın çok altında bir başka takım bile ilk yarım zaatte senin kalene 2 tane etkili şut çekebiliyor.

Sen hızlı gidip hızlı gelemediğin halde zaman zaman işe yarasa da rakip alanda sıkı pres uyguluyorsun.

Topu aldın aldın. Alırsan bir işe yarasın bari. Hayır. Yaramıyor. Şut pozisyonu bulamıyorsun.

Kaptırdın mı da, yine o "hız" dezavantajın nedeniyle, geriye hızlı dönemiyorsun.

Tam da kapanan ve hızlı çıkıp seni avlama planı ile oynayan güçsüz rakiplerin istediği "senaryo"

İki maçtır, senin en etkili ve hızlı çıkış yapabilen adamın Gedson Fernandes'in sakatlığı nedeniyle olmaması zaten orta sahada ciddi bir sıkıntı.

İki maçtır, iyi bir geri dönüş trendi içinde görünen Rashid Ghezzal'in 2 maçtır göz dolduran umudu belki de tek artısı gibiydi Beşiktaş'ın ilk yarıda. Nitekim ilk yarıda göbekten ilk etkili şutu 36'ncı dakikada bu oyuncunun ayağından buldu Kara Kartal.

Ve 2 dakika sonra, 38'de yine Ghezzal, bu kez sağ kanattan nefis bir asistle, topu Aboubakar'ın kafasıyla buluşturdu. Abou da harika bir kafa vuruşu ile durumu 1-0 yaptı.

Şu Abou, kale sahası içindeki bu harika vuruşlarına ve sihirbazlıklarına, bir de "eskilerde" olduğu gibi, topu alıp hızlı koşularla başka "eski marifetlerini" de ekleyebilseydi.

Ama tabii ki, "eski" sözcüğünü boşuna kullanmıyoruz.

Sihirbazlar da eskiyor, maalesef.

Topu hızlı kullanıp, kullanırken de kaptırmadığı dakikalarda, yani bu dakikadan sonra birinci devrenin geri kalan kısmında, son derece göz dolduran ve özlediğimiz futbolu sergiliyordu Beşiktaş.

Ama sol kanatta Şenol Hoca'nın kimbilir kaçıncı kez, üstelik de göz göre göre "Yürüyüş egzersizleri" hatta "emekleme egzersizleri" yapan Cenk'ten neden vazgeçemediğini hala anlayabilmiş değiliz.

İkinci yarıya

Bu da, ısrarla Rosier - Ghezzal (çok şükür bu kanat çalışıyor) ikilisinin bindirmelerinni tek seçenek haline gelmesine neden oluyordu.

Oysa ki sol kanatta, forvet arkasındaki Oxlade Chamberlain ile (onun hızı ile) uyumlu bir oyuncunun (neden Bahtiyar yapamasın o görevi?) denenmesi ya da "yaratılması" hiç de fena olmazdı.

Ama, (kim bilir kaçıncı kez söylemek zorundayız) Şenol Hoca'nın bir bildiği vardır, herhalde.

İkinci yarıya yine tempolu ve hırslı başladı Beşiktaş.

Beşiktaş’ın Teknik Direktörü Şenol Güneş, bizi duymuş (az önce yazdıklarımızı okumuş) olmalı ki, Yürüyen Cenk’in yerine sol kanada Rashica’yı aldı oyuna.

Sol kanat biraz daha hareketlenirken, 52’de ikinci gol yine Aboubakar’dan geldi.

Orta sahada rakibin hatasından kapılan topu, nefis bir kısa sprintle götürüp, kalaenin sol ayt direğinin hemen içine adeta bir “kuyumcu titizliği” ile yerleştiriverdi.

Durumu 2-0 yapan bu gol, İnönü tribünlerini iyice kendine getiriyordu.

Ama, golün ve rahatlayan skorun sevincini yaşamak varken, o dakikalarda tribünler neden her maçta anlamsız biçimde dillerine doladıkları, kim olduğu bilinmez bir “Beyoğlu Yosması” ile ilgileniyordu? Anlayabilmek mümkün değil.

Ne alakası var bugün sahada olup bitenlerle?

Uzun süre sonra tempolu ve göz dolduran bir oyun ortaya koymaya başlamış Beşiktaş’ı dahada ateşlemek varken, “Yosmalarla” mosmalarla uğraşmanın ne alemi vardı?

61’nci dakikada Valantin Rosier, sol sanattan Beşiktaş ceza sahasına girmeşen çalışan rakibine sert bir nhareketle “dalınca” 43’ncü dakikadaki sarı kartına bir tane daha ekleyerek “kızarıyor” ve takımını 10 kişi bırakıyordu.

67’nci dakikada o dakikaya kadar hiç de hata yapmayan Chamberlain ve Ghezzal’ı sahadan aldı Şenol Hoca.

Yerlerine Jackson Muleka ve Onur Bulut’u soktu.

“Haydi hayırlısı” dedik hep birlikte.

Ve yine ekledik (45,894’üncü kez):

“Vardır Şenol Hoca’nın bir bildiği...”

Oyuncu değişikliklerinden sonra, Beşiktaş’ın biraz geriye yaslanmasına ve rakibe hem “top yapma” hem de ceza sahasına peşpeşe ortalarla sıkıntı yaratmasına izin verdiğine tanık olduk.

Acaba dedik, geçen sezon sıkça yaşanan bir hastalık mı nüksediyordu?

İlk yarının belli bir bölümünde yapılan sıkı ve yıpratıcı presle, bir “enerji sarfiyatı” mı yaşanmıştı? Tabi bu da, zaten hızı sürekli sorgulanan takımın “takatını” daha da mı düşürüyordu.

Biz bu satırları bu dakikalarda yazarken, Lugano takımı sürekli olarak Beşiktaş kalesini ortalarla şutlarla yokluyordu. Etkisiz olsa da...

78’nci dakikada 2 golün altında imzası olan Aboubakar coşkulu alkışlarla oyundan alınıyor ve yerine Bahtiyar Zeydunidov giriyordu.

Hoca, daha önceki maçlarda pek çok test ettikten sonra “forvete” koydu bu kez Bahtiyar’ı. Ya da o dakikadan sonra “forvetsiz oynamak” gibi bir tercih mi yapıyordu?

Dakika 80’i gösterdiğinde, Lugano’yu kalesine dakikalardır davet eden Beşiktaş, bu “davet”in faturasını kalesinde durumu 2-1 yapan golü Aliceda’nın ayağından görerek ödedi.

Haliyle herkesin aklı ve söylemi “Ghezzal ve Chamberlain”in oyundan ayınmasını sorgulamaya dönüverdi.

Bundan sonraki dakikaların hep bu muhabbetle (ve çok daha sıkıntılı) geçeceği kesindi.

Sahaya baktığımızda bugüne kadar hiç görmediğimiz – denenmemiş bir diziliş vardı Beşiktaş’ta.

Yine “haydi hayırlısı” dedik.

“Vardır bir bildiği...”

Tam bunu derken, Lugano’nun bir şutunu daha Ersin bloke ederek derin bir oh çektiriyordu (o şutu attıran defansa ve) taraftara. Ardından bir şut daha..

2-0’dan buraya nasıl gelmişti bu maç?

Kim getirmişti?

Kafalarda bir çok soru işareti.

Ama parmakların işaret ettiği bir tek “olağan şüpheli”.

Adı Şenol Güneş...

86’da bu sorunun yanıtı artık kalın harflerle dizilmeye başladı sayfaya.

Lugano sağdan bomboş yapılan bir orta ile altıpasta Vladi ile bulduğu şutla durumu 2-2 yapıverdi.

Ağır bir fatura ödüyordu Beşiktaş, teknik direktörünün “intihar” niteliğindeki yanlış oyuncu değişiklikleri nedeniyle.

Dakika 90’u gösterirken, gole adeta doymayan Lugano, bu kez Beşiktaş’ın Bailly’nin kendi kalesine attığı golle 3’ncü golü buldu ve maç 2-0’dan 2-3’e dönüverdi.

Bu gol, iflasın ve intiharın belgesiydi adeta.

Söylenecek bir tek söz bile kalmıyordu.

Tribünlerin yönetim istifa sloganını, artık “kenar yönetim” mi, “idari yönetim” mi üzerine alınır?

Kim alınırsa alınsın.

Fark eder mi?

Ortada derin bir hezimet ve ağır bir başarısızlık tablosu var.

Faturayı kimin ödediğinin bir anlamı yok artık.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları