Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Seçimde kaybettiklerimiz!

Türk tarihinde önemli bir dönemeci daha geçtik. 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimleri tarihteki yerini aldı. Gelecekte çok derinlemesine inceleneceğini düşündüğüm süreci ve sonuçları ihtiva eden bir seçim oldu.

Kazanan Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı görünüyor. Görünüyor derken seçim sonuçları daha kesinleşmedi anlamında söylemiyorum. Evet, Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı oldu. Ama hep Pirus Zaferi denir ya işte öyle bir kazanç. Mesela, saraydaki konuşma sonrasında el ele tutuşarak fotoğraf verenler gerçekte kazandılar mı ki?

Kaybeden kim ya da kimler? Elbette diğer aday Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı partileri ve genel başkanları.

Peki, bu kadar mı? Elbette değil. Fakat kazananı da kaybedeni de ilgilendiren başka hususlar da var. Çünkü seçim, yaşananlar itibarıyla sadece bir cumhurbaşkanlığı seçiminden ibaret olmadı.

Güç bozar (mı?)

"Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar." sözü gücün kontrol edilmesi gerektiğini net bir şekilde ifade eder. Çünkü gücü kullanan insandır ve yapabileceklerinin sınırı da yoktur. Kontrol edil(e)mediği takdirde etrafına zarar vermeye de başlar. İhtiras ve zaaf üst üste geldiğinde de otokontrol kendiliğinden kaybolur.

Kısa tanımlamalarla bakıldığında, millet gücün ilk ve mutlak sahibi. Devlet de milletin hayatını bir organizasyon hâlinde yönetiyor. Dolayısıyla devlette bir güç temerküzü (toplanma, birikme) var. İktidar da devlet aygıtının yöneticisi.

Demokrasilerde milletin gücünün kim(ler) tarafından kullanılacağı seçimle ortaya çıkıyor. Sınırlı bir süre için güç kullanma iktidarı veriliyor.

Devletin gücünü kullanan da insanlar. Orada da kontrol olmadığı takdirde güç zehirlenmesi oluyor. Bu da milletin hayatındaki bozulmayı tetikliyor. Bu bir döngü. Devamlı birbirini tetikliyor. Bozulma hep artarak devam ediyor.

Gücün bozucu etkileri bunun üzerinden de anlatılabilir ancak bu yazının konusu değil. İktidardaki bozulma ve Türk Milleti üzerindeki etkiye bakacağız.

Merkeze neyi alalım?

Bu soruya verilecek cevap çok. Verilecek cevaplar hedefin ne olduğuna da bağlı. Sadece günümüzü kurtarmak için verilecek cevaplar da var on yıllarca sonrayı da.

Kızılelma'mız var deyip de ağaçlarda kızıl bir elma aratılmamalı!

Turan ülkümüzdür derken toprağımızın işgaline göz kapanmamalı, kulak tıkanmamalı. Mesela Ege adaları sadece toprak kaybı olarak da görülmemeli. Türk dünyasının denizler üzerinden dünyaya açılan kapısı olduğu da akıldan çıkmamalı.

Çarpıcı bir örnek de Kur Korumalı Mevduat ucubesi. "Faiz sebep, enflasyon sonuç. Faiz düşmeli." sözünü kurtarmak için böyle muhteşem (!) bir icat yapabilirsiniz. Bununla günü de kurtulabilirsiniz. Ancak zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparsınız. Yetmez, geleceği de kaybedersiniz. Haydi biraz nazik söyleyelim; geleceği ipotek edebilirsiniz. İkisi de aynı kapıya çıkar elbette. Gelecek ipotek altındaysa sizin değil demektir. Hoş, KKM'nin ulaşılmak istenen hedef olma ihtimali akla daha yakın ya, neyse, o da başka bir konu.

Demem o ki hedefler sözde değil, hayatın içinde ve bir ülkü hâlinde olmalı. Günlük davranış ve yarına yönelik tercihler de bu ülkülere uygun olmalı.

Yitiklerimizi aramak

Bir soru daha var; bozulan ya da bozulanlar ne? Cevap(lar) can sıkıcı.

Bozulanlar da var yitirdiklerimiz de. Hani evvelden kayıp ilanı verirdik ya, tıpkı o günkü gibiyiz. "Millî kimliğimiz hafızasını kaybetti. Yenisi inşa edilene kadar eskisi hükümsüzdür." Yazarken bile acısı içime oturdu. Biz millî hafızamızı yitirdik. Ölçümüz değişti. Terazimiz bozuk tartmaya başladı. Hatta tartamaz oldu.

Geçmişte bir arkadaşımla sohbet ederken Müslüman harama besmele çekmeye başladı demiştim de arkadaşım şiddetle itiraz etmişti. Keşke haksız çıksaydım!

Peki, ne oldu da bunu yaşıyoruz?

Önce ahlâk bozuldu. Hatta kayboldu demek daha doğru. Veya yenisi inşa ediliyor. Hangisiyle söyleseniz de doğru olacaktır. Devletin tepesinde nezaket kayboldu. Nobran bir dil hâkim artık.

"Kindar ve dindar nesil" derken dindarlığı arka plana attık. Zaten olmasa da olur(!) Çünkü önce "Kinimizin şiddetiyle…" gereğini yapacak gücümüz oluşsun bakalım dediler. Ama dinimizi nerede bıraktığımızı da unuttular(!) Gayri Müslimlerden de alınan vergilerle ya da kamu kuruluşlarının müteahhitlerinin bağışlarıyla yapılan camilerde dinimizi aranıyor ama bulanamadığı görünüyor. Kimse mimari güzellik dışında bir tefekküre girmiyor. Düşünmek zahmetli bir iş tabi.

Yalan söylememe, riyakârlık yapmama, başkasının malına zarar vermeme, hakka hukuka riayet ve adalet duygusu gibi değerler yok olmuş durumda. "İyiliği emretmek ve insanları kötülükten menetmek" de artık çok problem değil. Çünkü her şey "Dava (!)" için yapılıyor. Ayrıca, artık emirler -haşa- Allah'tan alınmaya başladı da. Yani -yine haşa- yapılacak yanlışın sorumlusu da farklılaştı.

Cami avlusunda seçim mitingi, içerisinde propaganda yapılması sıradanlaştı. Ve Türk'ün Müslümanlığına verilen zarar da arşı âlâyı geçti.

Terazi benim isteğim gibi tartmalı

Ölçü ve tartı çok önemli. Tartacağımız hak olunca ölçü ve tartı daha bir önemli hâle geliyor. Ama altın alırken ya da satarken gösterilen hassasiyet adalet ararken gösterilmez oldu. Adalet kendisi için arınıyorsa kuyumcu terazisinin bile hassaslığı yetmez(!) Ama benim tarafıma da ağırlık vermesi de hukukun gereğidir hani(!) Hâkime ulaşabilecek yollar benim için trafiğe açılmadır da.

Konuyu biraz daha açalım. Yüksek Seçim Kurulu hâkimlerden oluşmuş bir heyet. Adaletin temsilcileri. 85 milyonun hakkı üzerlerinde. Peki, TBMM seçim sonuçlarını niçin ilan etmediler? Türklüğü reddedenlerin yemin krizi cumhurbaşkanı seçimini etkilemesin diye mi?

Daha hafif bir soru soralım. Devletin bütün imkanları seçim boyunca kullanıldı. Seçim yasakları başladıktan sonra televizyonlarda devletin memurları çıkıp da propagandaya devam ettiler. SİHA, İHA, falanca roket, fişmekanca füze diye saatlerce konuştular. Kendisi de aday olan Savunma Bakanı çıkıp TCG Anadolu'dan canlı yayın yaptı? Biz şunu yaptık bunu yaptık diye anlattı. Bunlar suç değil miydi?

Anlatan, anlattıran, anlatılmasına müdahale etmeyen YSK, RTÜK, TRT ya da başka kuruluşlar… Bunları yapanlar edenler… Neresi bozulmadan kalabilmiş peki? Seçim yasakları başladıktan sonraki reklam kuşağındaki devlet bankalarının reklamları bile hesap edilmişti. Siyasiler bu kadar güzel propaganda yapmamışlardı.

Muhaliflerin yaptığına devletin ilgili kurumu "zinhar ola bilemez" hükmünü verirken, iktidar yaptığında demokrasinin gereğiydi.

Yanlış sıradanlaşınca doğru istisna oluyor. Ve istisna garipsenir oldu.

Türk Milletinin birliğine en büyük tehdit de Sultanahmet Camisinin avlusunda yapılan mitingle seçim gecesi Cumhurbaşkanlığı'nın bahçesinde yapılan konuşma oldu. İkisinde de rakip adayın nezdinde Türk Milletinin diğer yarısı yuhalatıldı. Birincisinde dinimizi kaybettik, ikincisinde devletimizi. Milletimizi de Suriyeli sığınmacılar ve kevgir gibi olan sınırlarımızdan giren, cumhurbaşkanını seçerken belirleyici olan yabancıların arasında kaybetmek üzereyiz.

Aziz Türk Milleti, bu bozuk terazi birliğimizi de tartacaktır, korkulmalı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları