Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Levent Bulut

Levent Bulut

DOĞRUYA DOĞRU

Sağlıkta reform bu olsa gerek!...

Sosyal devletin en temel unsurlarından biri olan sağlıkta, eczacılar da önemli bir yere sahip. Doktorun verdiği reçeteyi eczacıya götürerek ilaçları alır; nasıl kullanacağımızı, günde kaç defa kullanmamız gerektiğini öğreniriz...

***

Önce şunu söyleyeyim eczaneler de eczacısına göre değişiyor. Mahallemdeki eczanelerin hepsinden alışveriş yaptım. Kimi ilgisiz davrandı, kimi bana sormadan ilacın muadilini vermeye kalktı. Kimisi de ısrarla: "O ürün yok ama yerine başka bir ürün vereyim." dedi.

Biz geri zekâlıyız ya düşünemiyoruz; onun emsali başka bir ilaç var mı demeyi!

 Neyse sonuç itibariyle,  diğerlerine göre biraz uzak kalsa da, kafama göre bulduğum bir eczaneden alışverişimi sürdürüyorum.

***

Gördüğüm kadarıyla eczacıların iyi olanı da, esnaf gibi davrananı da bulunuyor. Fakat hepsinin ortak bir derdi var.

Tahsildarlık.

Evet, hepsinin dert yandığı konu, vatandaşın hastane muayenelerinde ödedikleri katkı payını alıyor olmaları.

Sistem şöyle işliyor:

Hastaneye gidiyorsun ora da bir ücret ödüyorsun.

Reçeteni alıp eczaneye geliyorsun. İlaçları alırken ödediğin miktara katkı payı da ekleniyor.

Devlet eczacıya diyor ki: "Bu parayı sen toplayacaksın!"

Hasta diyor ki: "Ben zaten hastanede ödedim. Sana mı muayene oldum ki sana ödeyeyim!"

Eczacı ise: "O senin hastanede ödediğin. Bir de devlete ödemek için katkı payı var onu ödeyeceksin. Bizim cebimize giren yok..."

***

Eczacı ve vatandaş papaz olurken, ülkeyi yönetenler: "Sağlıkta reform yaptık. Hizmetler ücretsiz." diye nutuk atmayı sürdürüyorlar.

Oysa devleti yönetenlerin görevi vatandaşın rahatı ve huzurunu sağlamak değil midir? Sonuç itibariyle devlet huzurlu bir şekilde eczacılara toplattığı parayı alırken, eczacı ile vatandaş arasında problem yaşanmaya devam ediyor.

İşte sağlıkta reform dedikleri bu olsa gerek. Ne diyelim emeği geçenleri tebrik ederim.

TEBESSÜM

Hoca merhum, yazın sıcağında eşeğine binmiş bir köye gidiyormuş. Yolda büyük bir ceviz ağacının altında merkebinden inip hayvanı bir ağaca bağlamış. Kendisi de ağacın diğer bir cihetine koyu bir gölgeye çekilmiş. Kavuğunu başından çıkarıp göğsünü bağrını açarak hem serinliyor, hem de terini kurutuyormuş. O esnada tarladaki koca koca helvacı kabaklarına bakmış, bir aralık başını kaldırıp ceviz tanelerini de görmüş. Kendi kendine:

- Ya Rabbi! Şu incecik otta kocaman kuzu gibi kabaklar halk etmişsin. Şu dalları gökyüzüne çıkmış, çadırı bir evlek yeri kaplamış olan, bedenini iki kişi kucaklamadan aciz bulunan ceviz ağacında, ceviz taneleri de kabak otundan bitmesi münasip olurdu.

Derken meğer o esnada bir karga da bir cevizi oyup içini yemeğe uğraşıyormuş. Ceviz kabuğundan fırlayıp süratle inerken nasılsa tam Hoca'nın alnına rast gelir. Hoca'nın gözünden dehşetli bir şimşek sıçrar. Bir kere "Vay!" deyip iki eliyle kafasını tutar. Hemen kavuğunu bulup sıkı fıkı başına geçirir. Kalbini şiddetli bir Allah korkusu kaplayıp şöyle der:

- Tövbe ya Rabbi! Bir daha senin işine karışmam. Her ne yaratmışsan hepsinde bir hikmet var. Allah saklasın! Şimdi ağaçta ceviz yerine kabak bulunmuş olsaydı, bizim tüysüz yalın kat kafa tuzlan buz olurdu.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları