Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Sadece Cumhurbaşkanı adayına kilitlenen siyaset

(Bu yazı Kemal Kılıçdaroğlu''nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasından önce yazılmıştır.)

Vatanımızın bir kısmını yerkürenin depremi alt üst etti. 13 milyona yakın insanın yaşadığı bölge depremden etkilenDi. Ardından gelenlerle büyük bir deprem fırtınası da yaşandı. Bilim insanları sayısı on bini bulan artçılardan bahsediyor. Daha büyük ve yıkıcı deprem olabileceğini söyleyip duruyorlar. Artçılar hâlen devam ediyor.

Depremin etkileri devam ederken ve çok zayıflamış olan millî birliğin depremle biraz silkinmesi ümitleri yeşertmişken, siyasetin dili, sanki özellikle buna engel olmak istiyormuş gibi sertleşti. Bu sertlik yetmedi, bir de siyasette yaşanan deprem her şeyin önüne geçti.

Görünen siyasetin önceliği farklı olduğuydu. Anlaşılan, partiler Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını her şeyin önüne koyuyorlar. Peki, Türkiye''nin ilk ve en öncelikli meselesi Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı mı?

Geçen haftaki yazımda, Depremin altında kalan kim? sorusuna cevap aramıştım. Benim cevabım enkaz altında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS)''nin kaldığıydı.

Depremin etkilediği coğrafyanın büyüklüğü ve nüfusun çokluğu seçimlerin ertelenebileceği tartışmasını getirdi. Anayasa sadece savaş hâlinde erteleme olabileceğini öngörüyor. Ancak Anayasa Mahkemesinin bir kararı ertelemenin mücbir sebeplerle de olabileceğini söylüyor. Deprem gibi doğal afet de mücbir sebep görülüyor (AYM 2012/30 Esas Sayılı Kararı).

İlk anda doğru ve haklı gibi görünüyor değil mi? Bölgede o kadar yıkım var. Barınma problemi hat safhada. Bölge nüfusunun büyük bir kısmı diğer şehirlere taşınmış. Yeni yerleşilen şehirlerde de sorunlar yaşanıyor. Hem gidenler açısından hem de varılan yer açısından yeni planlamalar gerekiyor.

En önemlisi de Türkiye, stratejik bir demografik tehditle karşı karşıya. Geçici koruma altındaki sığınmacıların deprem bölgesindeki yoğunluğu ve nüfuzu artmaya başladı. Nüfus yapımız üzerinde zaten var olan baskı çok daha ağırlaşmaya başladı. Coğrafyayı kaybetme endişesini de beraberinde düşündürmeye başladı.

Deprem bölgesinden gelen haberler zorlukların yaşanmaya devam edildiğini söylüyor. Barınma, beslenme, hijyen, hastalıklar, kalanlar için eğitim… enkaz kaldırma, yeni yerleşim kararları… daha birçok büyük meseleler. Bütün bunlar varken Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışması büyük bir gürültüyle patladı.

Sistemin zaafları mı, yoksa..?

Patlamanın tesiri ve oluşturduğu manzara yönetim sistemimizin siyasi depremlere ne kadar dayanıksız olduğunu açığa çıkardı.

Parlamenter sistem, çıkan problemleri Meclis içinden çözülebiliyordu. Bazen bu çözümleri beğenmeyebiliyorduk bazen de ahlakî olmayabiliyordu. Güneş motel vakası böyle bir şeydi. Ama o zaman da tarihe kara bir leke olarak geçiyordu. Siyasiler için en büyük cezalardan birisi de buydu.

Daha sıkışık dönemlerde Cumhurbaşkanı devreye giriyordu. Bazen liderler zirvesi yaparak gerginliği azaltıyordu. Sistemin bu özelliği tıpkı ateşi yükselen hastaya verilen ateş düşürücü verilmesi gibiydi. Çok zorlanılırsa, Meclis''ten bir millî mutabakat hükümeti kurularak salim limanlara gidilebiliyordu.

Bugün ise CHS Türk siyasetini iyice zayıflatmış, çözüm üretemez hâle getirmiş durumda. Yanlış anlaşılmasın siyasetçinin zayıflığı değil söylediğim, sistemin zayıflığı. Çıkabilecek sorunlar karşısında bulunabilecek yolların önü sistem tarafından tıkanıyor. Sistemin tek izni seçim ertelemeye. Bugünkü şartlarda erteleme de seçimi ötelemek değil iktidarı uzatmak anlamına geliyor. Bütün yolların başında da sonunda da sadece Cumhurbaşkanı var. Eğer o yoksa seçim devreye giriyor. Başka bir alternatif yok.

Mesela bir millî mutabakat hükümeti kurulabilme yolu kapalı. Çünkü, Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti başkanı da. Parti genel başkanı Cumhurbaşkanı, hem de devletin bütün temsilcileriyle birlikte, kavgaya giriyor. Valiler, rektörler, parti il ve ilçe başkanları, belediye başkanları, devlet dairelerinin amirleri, kurumlar, üst kurullar… akla gelen bütün birimler kavgaya bir şekilde dâhil oluyor.

Adı bakan olan ancak karar yetkisi olmayan makamlar da kavganın içindeler. Meclis''te yemin ederek göreve başlıyorlar. Binlerce yılın alışkanlığıyla hükümet ediyormuş gibi davranıyorlar. Meclis Kürsüsünden çok sert siyasi polemiklere bile giriyorlar.

"Daha elim ve daha vahim" var mı?

Var. Maalesef ki var. Öncelikle hakem olması gereken Cumhurbaşkanı''nın bizzat kavganın içinde olması. Ve daha vahimi kavga hiçbir kurala kulak asmadan, daha elimi ahlakî değerlere uyulmadan yapılıyor. Türk Milleti geçmiş siyasileri de mumla arar oldu.

Siyasi rekabetin bugünkü gibi büyük kavgalara -hatta savaşa- döndüğü dönemlerde, alternatifsizlik karabasan hâlini alıyor. Bugün yaşadığımız da tam olarak bu.

Bu siyasi şartların yanında ekonomi büyük bir kriz yaşıyor. Çarşıda yangın var. Sadece soğan ve yumurta bile durumu anlatmaya yetecek. Soğanın kilosu 20, yumurtanın tanesi 3 TL. "Bir yıl içinde vadesi gelen dövizli dış borç toplamı ilk defa 190 milyar $''ı geçti (İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Özyıldız)".

Şimdiye kadar tercih edilen ideolojik iç dış politikalar başımıza büyük işler açmış durumda. İçeride kamplara ayrıldık. Millî birliğimiz çok zayıf düştü. Dışarıda, Irak''ta anayasa değişti. Bir Kürt bölgesel yönetimi kuruldu. Suriye''de savaş devam ediyor. Fırat''ın doğusunda bir garnizon devlet oluştu. Terör örgütü PKK kurdu. ABD Genelkurmay Başkanı ziyaret etti (5 Mart 2023). Bu kadar üst düzey askerî ilk ziyaret. Bütün bunlara da Türkiye''yi yönetenlerin ideolojik hedefleri sebep oldu.

Bunların da ötesinde önümüzdeki yıllarda deprem bölgesinde yüz milyarlarca lira harcanacak. Yıkılan beldelerimiz yeniden kurulacak.

Ve bu şartlarda seçime gidilirken sadece Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına kilitlenen bir siyaset görüntüsü var. Eğer bu şartlarda öncelikle sistemin düzeltmesi düşünülmüyorsa gelecek çok daha karanlık demektir. Kaldı ki 2300 maddelik sistem değişikliği için TBMM çoğunluğu da şarttır. Cumhurbaşkanı''nın kim olacağından çok daha önemlidir.

Bu sistem değişmediği takdirde her seçim bir öncekinden daha koyu karanlıklara gebe olacaktır. Ancak deprem günü Türkiye''yi yönetenlerden önce bölgeye koşan Türk Milleti, bu karanlığa izin vermez. Bununla birlikte bu kadar kargaşaya sebep olanları cezalandıracak irfanın sahibidir de.

 

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları