Pençe!

Hayatla pençe pençeye gelmişiz, bize pençe atan atana haller ve olaylar devam ediyor. Pençelerin tehdidi altında, her üzerimize gelen bir pençe vurup gidiyor. Pençelemek için bekleyenler sırada…

En güvendiklerimizden, en inandıklarımızdan öyle görünmez pençeler yemişiz ki, iflah etmez bu dert beni öldürür raddelerine gelmişiz. Gülmeyi unutmuşuz!

Son bir buçuk yıldır ölümle pençeleşmediğimiz neredeyse an yok!

Pençesinde olmadığımız, pençesine düşmediğimiz ne kaldı diye sormaya başladık!

O pençelerin elinden bizi bir kurtaran oldu da, biz mi görmedik, biz mi farkına varamadık?

Deprem enkazları altında kalırken, yangınlar yüreklerimizi dağlarken, seller alıp götürürken yalandan bile olsa gönlümüzü alamayanlar, bu pençe yaraları bizde, o umursamazlıklar sizde olduktan sonra nasıl bir araya gelelim? Size bundan böyle nasıl inanalım, nasıl güvenelim?

 

*****

İnsanın en çok gücüne giden, dost sandığından, dost bildiğinden, güven duyduğundan, inandığından yediği pençedir. 

Zam pençesi, enflasyon pençesi, ekonomi pençesi, fırsatçı pençesi yetmedi.

Mutasyonlu ve varyantlı virüsler, attığı her pençede bir sevdiğimizi alıp götürmeye devam ediyor.

Henüz diye başlayan, tehdidin pençesine düşülmedi diye devam eden cümleler kuşattı dört bir yanımızı.

Pençe tehdidi geliyorum dedikçe…Henüz gelmedi, henüz yaklaşmadı, henüz ulaşmadı, henüz bulaşmadı denmişti ya!

Henüz kelimesi eğdi başını, büktü boynunu çaresizce... Çünkü biz, her henüz denildiğinde değil pençe tehdidi, pençenin tırnaklarını geçirdiği anları yaşıyorduk, feryatlarımızı ise duyan yoktu!

 

*****

Temmuz başından bu yana, elektrik pençesi, doğalgaz pençesi, akaryakıt pençesi, süt ürünleri pençesi derken birde baktık ki, gelen pençelemiş, giden pençelemiş bizi!

Virüs pençesi zaten kapımızın önünde, evimizin içinde! Yangın pençesi neredeyse bir uçtan bir uca yaktı ülkemizin ormanlarını. Ciğerimiz yandı, ciğerlerimiz, ciğerparelerimiz yandı, o bitmeden öyle bir sel felaketi yaşandı ki Kastamonu ve ilçelerinde, sel ilçeleri aldı götürdü. Resmi rakamlar her gün artarken, selde kaybolanlar aranmaya devam ediyor…Allah beterinden saklasın felaket üstüne felaket! Felaketlerin pençesinde olmak gibi bir acıyı, bir hüznü yaşıyoruz.

İlk pençenin acısı geçmeden, arkası arkasına geldi diğer pençeler. Kaç pençe daha yedik, ne sayan oldu, ne hatırlayan!

Dağıldık, savrulduk, kaybolduk, kavrulduk! Perperişan olduk, mahvolduk!

 

 

*****

Her pençe sonrasında, sarsılan, sendeleyen, yere kapaklanan, doğrulamayan biz olduk!

"-ecek" ve "-acak" diye biten cümlelerden gına geldi, nefret ediyor artık insanımız!

Bugüne kadar hangi derde derman, hangi yaraya merhem oldu ki, teselliden bi-nasip olan bu cümleler?

Pençesini çıkaranların derdi bir türlü bitmedi bizimle! O kadar felaketin içinde fırsatçılar, hâlâ utanmadan sıkılmadan pençeleyecek insan arıyor!

Bize güvenin, sakin olun, telaşlanmayın, yanınızdayız demek keşke yeterli olabilseydi! Keşke kafi gelebilseydi!

Ülkemizin ve insanımızın maddi manevi nesi var nesi yok gitmiş, insanlar bitmiş, tükenmiş bir haldeler!

Zaman siyaset zamanı değil.  Zaman gurur yapma zamanı değil! Zaman kavga etme, tartışma, sataşma zamanı değil! Zaman sen-ben, sizden-bizden demeden topyekûn yardım seferberliği yapılması gereken zaman. 

Çünkü, vebal hemen yanı başımızda. Geç kalanın vay haline diye bağırıyor, duymuyor musunuz?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları