Öyle bir yandık ki!

Ormanlarımız çok çekti bizden. Halen çekmeye devam ediyor. Her ne kadar çocuk şarkılarımız, "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, /Biz gideriz ormana hey ormana. /Yaşlı kütük seçeriz, karşılıklı geçeriz,/ Testereyle biçeriz, hop biçeriz." diye başlasa da, baltalar elimizden düşmedi.

Kestik yetmedi, kestik bizi kesmedi, ardından yakmaya başladık.

Yakarak önce tarla açtık, "vasıf" diye bir kavram dikkatimizi çekti. Kavrama manalar yükledik, anlamlar yükledik, kavramı, kestik, biçtik, böldük, çaptık, Nasreddin Hocanın tabiriyle kuşa döndürdük. Orman arazisinin vasfıyla oynamaktan çekinmedik!

Bu arada kendi vasıfsızlığımızı ortaya koyduk. Utanmadık, sıkılmadık, yüzümüz kızarmadı. İşi her defasında, arsızlığa ve pişkinliğe vurduk!

Orman arazisinden kazandığımızı sandığımız tarlalara, arazilere ve kazanacağımız üç kuruşa tamah ettik.

Ardından, tuhaf, manidar, şüpheli, kafa karıştıran orman yangınları oldu. Sonra o yanan orman arazilerinin üzerlerine oteller konduruldu. Turistik tesisler konduruldu. Laflar havalarda uçtu, ardından unutuldu. Ormanlar yok oldu, mahvoldu. Orman arazisi ile ilgili gözümüz yine de doymadı.

Onlarca yıldır, elimizden ateş düşmedi. O ateşle, sadece ormanlarımızı değil kendi kendimizi de çıra gibi yaktığımızı anlayamadık.

*****

Bugün, Türkiye'nin ormanları bir uçtan bir uca alevler içinde. Bunun adı yanma filan değil, düpedüz kundaklama!  Ormanlarımız bir anda, eş zamanlı olarak kundaklanmış gibi bir manzara hakim.

Bu görüntü bir başka ihtimali akla getirmiyor.

Sadece ormanlar yanmıyor, ciğerlerimiz yanıyor, içindeki canlar yanıyor, ümitlerimiz yanıyor, hayallerimiz yanıyor, istikbalimiz yanıyor!

Böyle giderse altında oturacak değil bir çam ağacı, bir söğüt gölgesi bile bulamayacağız!

Ormanlarımıza sahip çıkamayan, ormanlarımızı koruyamayan, ormanlarımıza el uzatanın elini kıramayan, orman arazisinin orman olma vasfını kaybetme hikayelerinde onlarca yıldır türlü kelime oyunları yapan bizler, son yılların en içinden çıkılmaz orman yangını faciası ile karşı karşıyayız!

Virüsle, enflasyonla, ekonomiyle yanan kavrulan milletimiz, birde orman yangınlarıyla yandı kavruldu. Öyle bir yandık ki, dil aciz, kalem aciz, bu acı anlatılmaz! Manen-madden yandık-bittik kül olduk!

*****

Yıllardır yanan ormanların, kendine gelmesine, kendini toparlamasına dahi müsaade etmedik. Zaten az olan ormanlarımız bu son yangınla birlikte oldukça ağır bir yara aldı.

Her orman yangınına müdahale etmekte, söndürmekte yetersiz kalıyoruz. Orman yangınına acil müdahale etmenin yolu belli. Artık, itfaiye araçları bu türden yangınların üstesinden gelemiyor.

Bu yangın sönmesi lazım! Bu yangının acıları telafi edilmesi lazım! Bu yangının müsebbipleri cezalandırılması lazım! Tedbir almayanlar, tedbirde de kusuru olanlar tespit edilmesi lazım!

Yangında mağdur olanların, hayatını kaybedenlerin yakınlarına maddi-manevi destek olunması lazım.

Orman yangınlarına en fazla maruz kalan ülkelerden biri olan ülkemizin, tedbir noktasında hâlâ yangın söndürme uçakları kiralayarak dökme suyla değirmen döndürme derdinde olmaması lazım!

*****

Fatih Sultan Mehmet'in, "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!" sözünü bilmeyen yok. Hatta bu sözü diline pelesenk etmiş, siyasilerimizde az değil.

O yıllarda ormanları kesenler vardı, kesenlerin kellesini alanlar da…

Bugün yakıyorlar! Yakarken de, gözlerini kırpmadan, vicdansızca ve insafsızca yakıyorlar. Canlara kıyıyorlar. Sebepleri her ne olursa olsun, ormanlara zarar verilmesinin önüne geçilmeli artık.

Can yakanın, canı yanmalı… Hem öyle bir yanmalı ki, bir daha eli ne kesmeye, ne de yakmaya uzanabilsin!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları