Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

Öldüğünde kocasının beresi koynundaydı…

Annemin halasıydı, büyük dedemin çok sayıdaki karısından birinin, Şişmanoğlu Meryem'in kızı Nokta… Benim için hep gizemli bir insan olarak kaldı halam. Onunla ilk ciddi anım epey sıkıntılı oldu. Sanırım yedi yaşındaydım. Top peşinde üstümü başımı perişan ettiğimi hatırlıyorum o akşamüstü. Annem bir tokat aşk ederek yıkayıp paklaması için halama teslim etti beni. Halam altmışlı yılların sonuna doğru altmış yaşlarına yakın ama dinçti. İri bal rengi gözleri vardı. Uzun boyluydu. Şakacıydı. İnsanları eğlendirirdi. Herkesin halasıydı o. Kanaatkar, saf, temiz, hayatında herkese yer olan ama yalnız mı yalnız bir kadındı. Gülüşünde bile hüzün vardı sanki. Leğende bir iskemleye oturttu beni hala. Su çok sıcaktı. Biraz mızıldandım. Halam tınmadı bile. Bağırınca biraz soğuttu suyu. Hareketleri kaba, mala gibi elleriyle ağzımı burnumu kırıyor, saçlarımı yoluyordu sanki yıkarken. Çok geçmeden de burnum kanayıp sabunlu suya karışmaya başlayınca annem feryadı bastı:

"Hala ne yaptın? Uşağın burnundan kan akıyor!"

Korkup çırpınmaya başladım. Hala bir ara durdu. Hıııı, gibilerinden onayladı durumu. Başımı duruladı. Burnuma bir süre bir bez parçası tuttu. Kan durdu. Ve bu kez bedenimin diğer uzuvlarını kırıp döktü bir süre. Ve nihayet leğenden can havliyle kaçtım. Bir daha da o leğende yakalanmadım halama…

1916 yılında Rus ordusu Trabzon'un Tonya ilçesini de işgal etmek üzere ilerliyor… Gençler gönüllü olarak cephelerde işgalcilerle çatışıyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, hastalar muhacir olarak batıya gideceklerdir. Aralarında Nokta halam ve dedem de var. Nokta halam o zamanlar 11 yaşında. Sırım gibi, güzel, allı yeşilli entarisiyle alımlı gürbüz bir kız. Dedem ise üç dört yaşlarında... Ve halam dedemi yol boyunca sırtında taşıyacaktır. Yollara düşerler Giresun'un iç kesimlerine doğru. Geceleri yürürler, gündüzleri saklanırlar. 150 kilometre kadar batıda aç sefil bir halde menzile varırlar. Dedem defalarca işeyerek pişirir bu yolculukta halamın sırtını, ama o aldırmaz. Halam bitkindir, ama mutludur da. Hem kendi canını, hem kardeşininkini kurtarmıştır! Ruslar Ekim devrimi sonrasında çekip giderler ve muhacirler geri döner…

Dedeme yıllar sonra anlatılır hikaye. Önce ortalığı çınlatan bir kahkaha atar dedem. Gözlerinden yaşlar akmaktadır aynı zamanda. Kimse anlam veremez bu işe. Ve o zamandan sonra halamın yeri artık özeldir dedemin yüreğinde.

1925 yılında cumhuriyet iki, halam ise yirmi yaşında, alımlı ve genç bir kadındır. Taliplisi çoktur. Ancak babası ketum, sert bir adamdır. Kimseler istemeye cesaret edemez. Birkaç yıl sonra nasıl olduysa kısa boylu, çirkin, varlıklı bir adamla evlendirilir hala. Üzgündür, günlerce ağlar, ama derdini anlatacak kimsesi yoktur. Cumhuriyet değerleri onun yaşadığı yere çok uzaktır. Kadının adını bırakın gölgesi bile yoktur. Halam üç beş yıl idare eder. Çocuğu olmaz. Kocası ise ille de çocuk diye tepinmektedir ve o yıllarda çocuğu olmayan bir kadının başına gelecek olan bellidir:

Kuma.

Halamın kuması kendi yaşlarında diri bir kadındır. Ve daha ilk aylarda halayı evden kovması için kocasına baskı yapmaya başlar. Kuma eve girince kocası ilk zamanlar haftada, sonraları ayda bir ancak yanına uğrar olur halanın. Acı çekmektedir, ama kimselere de belli etmek istemez halam. Çok geçmeden acısını içine gömerek mücadele kararı alır. Evde kumaya akla hayale gelmedik eziyetler eder. Kadını ölümle tehdit ederek döver fırsatını bulduğunda. Kadın kocasına şikayet eder halayı sık sık. Ama adam çekinir haladan. Zira halanın gözünün ne kadar kara olduğunu anlamıştır. Çekip gitmesi için ültimatom verir halam, ama kadın gitmez. Bunun üzerine bayıltana kadar döver kumayı hala. Sonra meşe sopasını yanına alarak çarşıdan dönecek olan kocasını beklemeye başlar bir tepeciğin ardında. Dar patikadan yukarıya soluk soluğa çıkıp gelen kocasına müthiş bir dayak atar. Yediği dayaktan perişan olan adam, can havliyle yalvarıp yakarır halaya. Kumayı göndereceğine söz verir. Ama hala için bu yeterli değildir artık. Kendisi gitmeye karar vermiştir çünkü. Ama biraz daha dayak atmadan olmaz! Kocasını epey bir zaman daha hırpalar. Ve sorunu bu "çağdaş" yöntemle çözdükten sonra baba evine doğru yola çıkar. Adamcağızı ise saatler sonra bulur komşular ve teslim ederler kırık çıkıkçıya…

O baba evi eskisi gibi onun değildir artık. Orada bir sığıntı olunur ancak. Evliliğini yürütmeyi başaramayan bir asalaktan başka bir şey değildir geri dönen kız. Otuzlu yaşlarına gelen halam babasını kaybeder. Birkaç yıl sonra da karşı mahalleden kendi yaşlarında bir adama tutulur ve evlenirler. Adamı çok sever. Kendi deyişiyle, "Peygamber gibi adamdır" kocası. Hayatında ilk kez mutludur hala. Ama kaderin oyunu bitmemiştir. Tifo salgını başlar beş yıl sonra ve kırıp geçirir milleti. Çok sevdiği kocasın alıp götürür salgın belası…

Kocasının öldüğüne inanmak istemez halam. Bir süre sanki adam evdeymiş gibi davranır. Sonra depresyona girer. Derin bir hüzün, içe kapanma, yalnızlık, acı ve melankolinin pençesinde kıvranır bir süre. Aylar sonra ancak kendine gelebilir ve başına geleni kabullenir nihayet. Kocası ölmüştür artık. Bu kadar basit! Yaşayan ölü gibidir hala. Ölmek ister. Ancak intihar büyük günahtır. Ne kadar acı çekersen çek hayatta kalmak zorundasın der kendine. Peki, nerede yaşayacaktır? Babası da ölmüş olduğu için nereye dönecektir? Kocasının evinde kalamaz. Adamın önceki kadından oğulları vardır. Büyüdüklerinde kovacaklardır onu babalarının evinden. Kovulmadan gitmeye karar verir evden tek bir şey alır yanına. Yöresel dilde "kukul" denilen kocasının beresidir bu.

Muhacirliğe giderken sırtında taşıdığı kardeşinin yanına döner hala. O da ona büyük evinin yanında, küçük bir ev verir. Yanında ölünceye kadar kalmasını ister dedem. Ve halayı korur, ihtiyaçlarını karşılar. Halaya büyük bir minnet duyar.

Ve halam, bütün incinmişliğini, kaybettiklerini, acılarını, özlemlerini, sevgisini, nefretini delilik ve iyiliğin sırtına yükleyerek geçirir yıllarını…

Ve halam altmışlı yaşlarında kumasının ölüm haberini alır. Öfkesi hala burnundadır. Başına gelenlerden çoğunun sorumlusu olarak kumasını görmektedir. Hala her Cuma günü namazını kıldıktan sonra bastonunu alır ve yol kıyısında olan bir mezarlığa gömülmüş olan kumasının mezarının başında dikilir. Ölmüş kadına önce yakası açılmamış beddualar eder.

Ölünceye kadar devam ettirir bu ritüeli hala.

Ve doksanlı yılların hemen başında artık epey yaşlanmış halamı yatağında hareketsiz bulurlar. Cenin pozisyonundaymış halam. Ve yanaklarında gözyaşlarının izleri, koynunda ise kocasının kukulu varmış...

 

NOT: Sevgili dostlar, bundan böyle haftanın iki günü yazım çıkacak bu köşede. PAZAR günleri daha çok yaşanmış hikaye ve anılara yer vereceğim. ÇARŞAMBA günleri ise özgürüm. Keyifli okumalar efendim…

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları